Almanya’da son iki barış eyleminin düşündürdükleri: Barış hareketinde ters orantılı gelişme

Emperyalistler arası çekişmenin artmasına, vekâlet savaşlarının her yana sıçramakta oluşuna, dünya çapında bir büyük savaş tehlikesinin dillendirilmesine ters orantılı olarak Almanya’daki barış hareketinin küçüldüğünü teslim etmek zorundayız.

Cemil Fuat Hendek

Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü  Almanya’nın 46 kentinde tesadüfen belediye saraylarının önünden geçenler küçük bir seremoniye şahit oldular. Merakla durup, kısaca baktıktan sonra yoluna devam edenler de içinde olmak üzere yüz kişiyi bulmayan bu törenler sırasında belediye saraylarının önündeki bayrak direklerinden birine, üzerinde İngilizce ve Japonca “Mayors for Peace” (Barış İçin Belediye Başkanları) yazılı, yeşil üzerine kuş motifli bir bayrak çekildi. Belediye başkanları ya da sözcülerinin kısa konuşmalarının ardından seremoni sonlandı, toplananlar dağılıp, işlerine döndüler.

Neymiş bu “Mayors for Peace”?

1960 sonlarında komünistlerin başlattığı, 70’lerde hızla yükselen ve 80 başında dünya çapında milyonlarca insanı içine alan barış hareketi karşısında, Hiroşima Belediye Başkanı Takeshi Araki 1982’de bir çağrı yaparak başlatmış bu hareketi. Amacı neymiş? Kent belediyeleri kendi bölgelerini nükleer silahlardan arındırılmış bölge ilan edeceklermiş. Nitekim bu çağrının hemen ardından sosyalist, sosyal demokrat ya da “ortanın solunda” görüşlere sahip bir dizi belediye başkanından yanıt gelmiş. Daha sonraları Hiroşima’nın yeni belediye başkanının girişimiyle bu çağrıyı destekleyenlerle bir “birlik” kurulmuş. Bu birlik 2001 yılında, hedefe ulaşılacağını öngördüğü bir “2020 vizyonu” ilan etmiş. Hedef, hep birlikte “doğuda ve batıda 2020’de nükleer silahları ortadan kaldırmak üzere çalışmak”mış. Birliğe üye ülkeler, bu doğrultuda yapılacak çalışmaları desteklemek üzere bir de fon oluşturmuşlar. Her üye bu fona yılda 2000 Japon Yeni aidat ödeyecekmiş. Kötü bir şaka gibi: Bazıları birkaç yüz milyon dolar yıllık bütçeye sahip kentlerin ödediği bu miktar, bugünkü kurdan sadece 16,8 Avro!..

Liberal fırtınanın ürünü

1970’lerde sıklıkla tekrarlanan mitinglerde toplanan on binlerce insan, dünya çapındaki nükleer silahlanmayı protesto ediyordu. Almanya’da da gerek hidrojen bombasına, gerekse NATO’nun atom başlıklı Pershing füzelerine karşı yığınsal eylemler birbirini kovalıyordu. O dönemde emperyalist ülkelerle sosyalist ülkeler arasındaki “Nükleer Silahları Sınırlandırma Anlaşması”nın imzalanmasında dünya çapındaki bu hareketin kuşkusuz önemli bir rolü oldu. Ne var ki, Sosyalist Sistemin karşı devrimle çökertilmesinden sonra hızla saldırganlaşmaya başlayan emperyalist güçler bu baş ağrısına izin veremezdi. Barış hareketi de bir an önce ortadan kaldırılmak zorundaydı.

Nitekim, yazının başında değindiğimiz hareketin başlatıldığı tarihin, dünya çapındaki liberal saldırı yıllarına rastladığını anımsayarak devam edelim. Amaç, kuşku götürmez biçimde, yığınlara mal olmuş bir hareketi birkaç belediye başkanının inhisarına hapsetmekti. Bayrağı ve üstündeki motif bile dünya barış hareketininkinden farklıydı. Mavi üstüne güvercin değil, yeşil üstünde tokalak bir başka kuş motifi! Barış hareketine yönelik bu liberal saldırının, geçici de olsa, başarısız olduğunu söylemek olanağımız yok. Geçen hafta belediye sarayları önüne toplananların sadece bir avuç insandan ibaret olması koronayla açıklanamaz. Kimi konularda reklam ajanslarına on binlerce Avro ödeyerek yaygara koparan belediyeler bu etkinliği en dar çevrelere bile doğru dürüst duyurmadılar. Güdümlü Alman medyası da ne sayfalarının bir köşesine sıkıştırdı, ne de televizyonlarda seslendirdi. 

Kötü şaka değil, ahmak yerine koymak

Almanya’da hangi belediyeler destekliyormuş bu hareketi? Sosyal demokrat ve yeşillerin ağırlıklı olduğu belediyeler. Yani, en başından itibaren Almanya’nın silahlanmasından yana olan, kendi hükümetleri sırasında ülke dışına asker gönderme kararına imza atan Sosyal Demokrat Parti; aynı hükümette yer alan ve bu karara başından yeşil ışık yakan, kalın bir kalemle imzasını koyan Yeşiller partisinin belediyeler düzeyindeki politikacıları... Harekete ödenen yıllık aidata “kötü bir şaka gibi” demiştik. Bu ise milyonlarca insanı açıktan ahmak yerine koymak ve aşağılamak değilse nedir?

Her yerde sadece bir avuç insan

Şimdi bir başka olaya geçelim: Alman Komünist Partisi (DKP), Sosyalist Alman İşçi Gençlik Örgütü (SDAJ) ile birlikte 10 Temmuz Cuma günü bir eylem gerçekleştirdi: Amerikalılara ait atom başlıklı füzelerin bulunduğu Büchel Hava Üssü’nün girişleri sabah saat 6.00’dan itibaren işgal edildi ve işbaşı yapmak üzere gelen askerlerin içeri girmesi engellendi. Ne yazık ki, yine sadece bir avuç insanla! 

Büchel’deki atom başlıklı füzelere karşı bir süredir, her yıl bu tarihlerde bir etkinlik düzenleniyordu. Göstericiler üssü abluka altına alıyorlardı. Eylemcilerin sayısı her yıl giderek azala azala nihayet bu yıl bir avuç komüniste indi. Diğer parti ve hareketlerden hiçbir ses çıkmadığı için DKP tek başına eylem düzenlemek zorunda kaldı.

Başka ne beklenebilirdi ki? Hükümet ortağı olan Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Alman militarizminin gereksinimlerini karşılamakta bunca gayretkeş olduğu... Onun vazgeçtiği sosyal demokrat kimliğe sahip çıkan Sol Parti’nin protestosunu federal ve eyalet parlamentolarında sarf ettiği göstermelik birkaç sözle sınırladığı... Bir yandan çevre sorunları üzerine feryat ederken, öte yanda tekelci sermayenin hizmetine koşan Yeşiller’in de hızla tırmanmakta olan Alman militarizmini gündemlerinin alt sıralarına kaydırdığı... 2019’da iki buçuk milyondan fazla üyesiyle hâlâ dünyanın en büyük metal işçileri sendikası IG-Metal ve diğer işkolu sendikalarının da silah üretimi ve ihracatına karşı olan barış hareketini desteklemek şöyle dursun, “işyerlerini koruma” bahanesiyle karşısında yer aldığı bir ülkede ne beklenebilir ki? Emperyalistler arası çekişmenin artmasına, vekâlet savaşlarının her yana sıçramakta oluşuna, dünya çapında bir büyük savaş tehlikesinin dillendirilmesine ters orantılı olarak Almanya’daki barış hareketinin küçüldüğünü teslim etmek zorundayız.

Umudu yeşertmeye inat etmek

Bu olumsuz tabloya karşın, DKP ve sosyalist gençlik örgütünün birlikte ortaya önemli bir çaba koyduğunu söyleyebiliriz. Tüm duraksamalarına, iç zayıflıklarına, bir kısım üye kaybına karşın, mücadeleyi sürdürme kararlılığında bir kesim var bu partide. Öte yandan, örgütsel bağımsızlığına karşın ilkesel olarak DKP ile birlikte hareket eden Sosyalist Alman İşçi Gençliği (SDAJ), üyelerinin büyük bölümü yaşlanmış olan partiye sadece taze kan sağlamakla kalmıyor, politik olarak onu içinde bulunduğu durumdan dışarı çekmekte de belli bir işlev görüyor. Onlara bakarak bir kez daha diyebiliyoruz: Bu ülkede eğer işçi sınıfının düzene ve “kendi emperyalistleri”ne karşı mücadelesi yürütülecekse, bu mücadele çerçevesinde barış hareketi de yükselecekse... Umut yine komünistlerde!