AKP’nin ‘cadı avı’nın yeni merkezi: İzmir operasyonları sürüyor

Muhalif yurttaşların sosyal medya paylaşımlarını didik didik eden AKP’liler, bu araştırmanın ardından önce birilerini hedef alıyor, ardından sosyal medya linci başlatıyor, sonra da gözaltına aldırıyor. Son örnek yine İzmir’den geldi. İzmir Barosu yöneticilerinden Avukat Baran Selanik, bu operasyonları soL'a değerlendirdi.

Haber Merkezi

AKP’nin son dönemde İzmir üzerinden yaptığı sosyal medya operasyonlarına bir yenisi daha eklendi.

Geçtiğimiz haftalarda sosyal medyaya yönelik “etik klavuzu” yayımlayan AKP, aynı anda operasyonlara da hız verdi. Muhalif hesapları adeta didik didik eden, geçmiş yıllarda yapılan paylaşımlardan suç unsuru yaratmaya çalışan AKP, son olarak CHP Gençlik Örgütleri İzmir İl Sekreteri ve Karabağlar Belediye Meclis Üyesi Dila Koyurga’yı önce hedef gösterdi, sonra gözaltına aldırdı.

Koyurga ile birlikte CHP İzmir Gençlik Kolları’ndan 4 isim hakkında yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla suç duyurusunda bulunuldu.

Operasyon yeni değil

AKP’nin İzmir’de sosyal medya paylaşımı gerekçesiyle bu ay içinde hedef aldığı ilk isim Yargıçlar Sendikası Başkanı ve İzmir Karşıyaka Hâkimi Ayşe Sarısu Pehlivan olmuştu.

Pehlivan, sosyal medya hesabında yaptığı “Türküler kimseye zarar vermez #ibrahimgokcekyasamalıdır” paylaşımı nedeniyle önce AKP’liler tarafından hedef gösterildi, yandaş basının da katıldığı linç sonrası görevden uzaklaştırıldı.

Pehlivan’a yapılan sosyal medya operasyonunu, CHP yöneticilerinin de desteği sonrası Banu Özdemir’e yönelik skandal tutuklama izledi.

Özdemir’in İzmir’deki bazı camilerden “Bella Çav” marşının paylaşılmasına ilişkin yaptığı yorumsuz paylaşımlar, AKP’li sosyal medya trollerinin ve yine yandaş basının harekete geçmesi sonrası bir anda suç ilan edildi. Özdemir, bu haberlerin ardından önce gözaltına alındı, ardından tutuklandı.

Taktik aynı: Önce araştır, sonra hedef göster, sonra operasyon düzenlet

AKP’nin “sosyal medya” merkezli hukuk düzeninin son hedefi yine İzmir’den oldu. CHP Gençlik Örgütleri İzmir İl Sekreteri ve Karabağlar Belediye Meclis Üyesi Dila Koyurga, 17 yaşında, Haziran Direnişi sırasında attığı tweetler nedeniyle dün akşam saatlerinde organize şekilde hedef alındı.

AKP’li yöneticilerin de sosyal medya üzerinden eşlik ettiği hedef göstermeler sonrası, olay tarihinde Başbakan olan Erdoğan’a yapılan eleştiriler gerekçe gösterilerek, “Cumhurbaşkanına hakaret”le suçlanan Koyurga gözaltına alındı.

Koyurga gözaltına alınırken, AKP'nin İzmir didiklemesine 4 CHP'li daha eklendi. Hedef gösterilenler arasında CHP İzmir İl Başkanı Yardımcısı Yasin Ergül, CHP'li Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda, CHP Karabağlar Eski Gençlik Kolları Başkanı ve İzmir İl Yönetim Kurulu üyesi Volkan Gürboğa ile CHP İzmir İl Teşkilatı üyesi Caner Gül de bulunuyordu.

'Hukuka aykırı'

Koyurga'nın 17 yaşındayken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da başbakan olduğu günlerde attığı tweetler nedeniyle "Cumhurbaşkanına hakaret" iddiasıyla gözaltına alınmasını soL'a değerlendiren İzmir Barosu yöneticilerinden Avukat Baran Selanik, "Cumhurbaşkanına karşı, başbakanlık görevini yürüttüğü dönemde sarf ettikleri sözler sebebiyle kişiler hakkında cumhurbaşkanına hakaret suçundan soruşturma başlatılması hukuka ve kanuna aykırıdır" dedi.
 
"Cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin bir durumda ifade özgürlüğü tartışmasının yapılması gerekmektedir. Bu nedenle kısaca bu özgürlüğün sağladığı korumaya da bir göz atmanın yararlı olduğunu düşünüyorum. İfade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir" diyen Selanik, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
İfade özgürlüğünün bir toplumun demokratikleşmesi için gerekli olan çoğulculuğa, hoşgörüye ve açık fikirliliğe olan ihtiyacın giderilmesi açısından önemlidir. Evet, kişinin ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil bir dengenin gözetilmesi gereklidir. Ancak, rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması "caydırıcı etki" doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açar. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel oluşturur. Bu hususlara AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında da defalarca değinilmiştir.
 
Siyasetçiler, yaptıkları işler ve üstlendikleri görevler nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumundadır. Bu kişilere yönelik eleştirinin sınırları çok daha geniştir.
 
Tarafsız bir makamdan ziyade davranışlarıyla ve konumuyla halen siyasi bir kişilik taşıyan Cumhurbaşkanının kendisine yönelik ağır ve incitici sözlere katlanma yükümlülüğü bulunmaktadır.

'Hukuki olmayan bir amaç taşıyor'


Aynı zamanda yıllar önce atıldığı iddia edilen tweetler nedeniyle yandaş birinin hedef göstermesi ile soruşturma açılması da soruşturmanın hukuki olmayan bir amaç taşıdığını göstermektedir.
 
Tabii, bu hususlar demokratik bir hukuk devleti için geçerli. İçinden geçtiğimiz karanlık dönemde iktidar, kendi çıkarttığı yasalara dahi uymamakta, yargıyı elinde bir oyuncak haline getirmektedir. İfade özgürlüğü ile birlikte temel hak ve özgürlüklerin neredeyse tamamının törpülendiği, sadece iktidarın göz yumduğu şekilde kullanılmasına izin verildiği günümüzde hiçbir eleştiriye tahammülleri olmayanların yaptıkları adli işlemler tarih önünde mahkum edileceklerdir.

'İktidar İzmir'e yönelik bir eylem planı içerisinde'

Son dönemde İzmir'de art arda yaşanan sosyal medya operasyonlarına ilişkin de değerlendirmede bulunan Selanik, "İktidar, son dönemde İzmir’e yönelik bir eylem planı içerisinde belli ki. Yapılan adli işlemlerin tamamı ifade özgürlüğü ihlalidir" dedi.

Selanik, sözlerini şöyle sürdürdü:

Üreten, düşünen, konuşan hiç kimseye tahammülleri yok. En ufak bir muhalefeti hemen cezalandırıyorlar. Gericiliği toplumun tüm kesimlerinde hakim kılmak istiyorlar. İzmir bilerek mi seçildi yoksa tesadüf mü bilmiyorum ancak son dönemde İzmir özelinde toplumun tüm kesimlerine bir sopa gösterilmek istendiği anlaşılıyor.

Toplumun demokrat, aydın, ilerici kesimine karşı uzun yıllardır yargı eliyle bir kırım politikası sürdürülüyor. Vicdanlı bir hakimden, yapılmak istenen bir provokasyonla ilgili tweeti paylaşan kişiden, iktidarın politikasını eleştiren gençten korkuyorlar. Ayşe Sarısu Pehlivan, Banu Özdemir ve CHP’li 4 gence yönelik işlemler ile en ufak bir muhalefete dahi tahammül göstermeyeceklerini topluma deklare ediyorlar.

Baktığımızda hiçbir suç teşkil etmeyen hatta iktidara yönelik “sert” olarak kabul edilecek eylemler bile değil bu kişilerin eylemleri. Yapılan sindirme politikası ülkenin sol, sosyalist, demokrat kesimine karşı yıllardan beri yürütülen baskı ve sindirme politikasının bir yansıması ve topluma asla konuşmaması gerektiğine dair bir gözdağı olarak düşünülebilir.

Düşünmeye, konuşmaya, tartışmaya ve iyiyi, güzeli, doğruyu savunmaya devam etmek; bu baskıların sorumluların elbet bir gün hesap vereceğini unutmamak gerekiyor.