Trump geçen gün ırkçı generallerin isimlerinin verildiği askeri üslerin ad değişikliğine karşı çıkarken 'iki harika dünya savaşını kazandıklarını' söyledi. ABD sermayesi üçüncü bir 'harika' savaşı kazanma peşinde koşuyor.

İki 'harika' dünya savaşını kazanmak!

Düzenin eğer biraz vardıysa aklı ve vicdanı tamamen uçtu gitti.

Trump geçen gün ırkçı generallerin isimlerinin verildiği askeri üslerin ad değişikliğine karşı çıkarken “iki harika dünya savaşını kazandıklarını” söyledi.

Birinci “harikada” 20 milyona yakın insanı katlettiler, ikincisinde 50 milyon civarında insanı.

Bu iki “harika” savaşta İngiliz, ABD, Alman ve diğer emperyalist ülkelerin tekellerinin çıkarları için milyonlarca işçi ve köylü birbirini boğazladı.

Kana doyamadılar, ikincisinde atom bombasını sivillerin üzerinde denediler.

Gerçekten ABD tekelleri kazandı, yakın zamana kadar dünyada tüm piyasaların tartışmasız hâkimiydiler. 

Öte yandan ABD sermayesi “harika” bir suç makinesine dönüştü, çıkarları ve egemenliği için her türlü cinayeti göze alır hale geldi.

Şimdi diyeceksiniz, “Trump gibi ne dediğini bilmeyen bir salağın sözüyle bütün düzeni mahkûm edemezsiniz”.

Ama iş Trump’ı aşıyor. ABD sermayesi üçüncü bir “harika” savaşı kazanma peşinde koşuyor.

Sadece bugünlerde yaşananlara bir bakalım. 

Hemen hemen aynı zamanda, Karadeniz’de, Hint Denizi’nde ve Çin Denizi’nde ABD öncülüğünde donanmalar askeri tatbikat yapıyorlar.

ABD’nin Pasifik'te görevlendirdiği iki uçak gemisi, onlarca destroyer ve denizaltı sadece Çin’i tehdit etmiyor, bir askeri ittifak arayışının ikna edici unsuru haline geliyorlar.

Çin Denizi’nde ABD, Japonya ve Avustralya tatbikata katılıyor, Hint Denizi’nde ise ABD, Hindistan ve Japonya. Tatbikat Çin için yaşamsal değeri olan, ekonomisinin can damarı sayılan Malakka boğazının Hint Denizine açılan ağzında yapılıyor. Dev Çin ekonomisinin ihracat ve ithalatının çoğunluğunu yaptığı bu stratejik koridoru kapatabileceği tehdidini taşıyor.

Hindistan ittifaklar konusunda genellikle dengeli davranmaya özen gösterdi, ama Çin sınırında binlerce askerin çivili sopalarla dövüşmesinden sonra ABD’ye daha çok yanaşmış gözüküyor. Pasifik'te bir dörtlü oluşturmaktan şimdiye kadar kaçınırlarken, şimdi Avustralya’yı Hint Denizi’nde tatbikata davet ediyorlar.

Böylece Çin karşıtı, Asya NATO’sunun belkemiği gibi, ABD-Japonya-Hindistan-Avustralya dörtlüsü kendini gösteriyor. 

Karadeniz’de ise ABD’nin öncülüğündeki tatbikatta olmayan neredeyse yok: Fransa, Norveç, Romanya, Bulgaristan, Gürcistan, İspanya, Türkiye, Ukrayna.

Tabii ki tablo burada sunulan resim gibi mükemmel değil, Hindistan Rusya ile olan askeri, Çin ile iktisadi ilişkileri ile kararlı bir ABD müttefikliğini göze alamayabilir.

Avrupa cephesinde ise bir sürü çatlak oluşabilir, örneğin hali hazırda Fransa ve Türkiye arasındaki Doğu Akdeniz rekabeti gibi.

Ama zamanlamaya ve ülkelerin listesine bakınca bunun bir yeni “harika”nın hazırlığı olduğu gözden kaçmıyor.

Ancak sermayenin ufuksuzluğu ve biriken sorunlar karşısındaki çaresizliği sadece ABD ile sınırlı değil, akıl her yerde yerini vicdansız bir gaddarlığa bırakıyor.

En son Azarbeycan ve Ermenistan arasındaki sınır çatışmasına dönüşen gerilimden sonra ülkelerin birbirine savurduğu tehditlere bakın:

Ermenistan Mingeçevir Barajını havaya uçurabileceğini söylüyor. Kim bilir bu durumda ne kadar insan sel suları altında boğulup gidecek? Azerbaycan ise Metzamor Nükleer Santrali’ni vurabileceğini bildiriyor. Azerbaycan’ın kendisi dâhil, bölgeyi bir nükleer felakete sürükleyebilecek bir tehdidi ortaya atmaktan çekinmiyorlar.

İki hafta önce bu köşede Nil sularının paylaşımı nedeniyle Afrika ülkelerinin savaşın eşiğine geldiği yazmıştık. Türkiye’nin ise, ABD’nin bir soykırıma dönüşen Sezar Yasalarına, Suriye’ye bırakılan Fırat sularını bir su kıtlığı yaratacak şekilde azaltarak katıldığı söyleniyor. Eğer doğruysa bu çok feci.

Bu düzenin kendisi insanlığın en büyük sorunu haline geliyor.

Aşılması için tek tek emekçilerin şapkalarını önlerine koyup düşünmesi gerekiyor, yaşamda öncelik sıralaması nasıl kurulur diye.

Daha iyi bir yaşam, daha iyi bir kariyer, bir izdivaç, bir seyahat…

Emekçiler için bunların hepsi çok saygıdeğer ve muhakkak en iyisini hak ediyorlar.

Ama öncelik sıralamasının başına bu düzenden kurtulmak yazılmadığı sürece, yaşamın kendisi bile bir süre sonra lüks haline gelecek.