Mızrak çuvala sığmayınca yoğun bakım hasta sayısını açıklamaktan vazgeçtiler

Yoğun bakım hasta sayısının açıklanması durduruldu. 1 Haziran’da alınan 'normalleşme' kararı sonrasında yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hasta sayısıyla birlikte günlük hasta sayısında da önemli bir artış oldu. Yoğun bakımdaki ve entübe hasta sayıları tersine önemli bir artış gösterdi. Temmuz ayı sonundaki yoğun bakım hasta sayısı, Haziran başındakinin neredeyse 2 katına ulaştı.

Haber Merkezi

Sağlık Bakanlığı 24 Mart’tan beri her gün yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hasta sayılarını açıklıyor. 1

Yoğun bakım hasta sayısı çok kritik

Bu yaklaşım DSÖ ile Çin’in Çin’deki salgını ele alan 16-24 Şubat tarihli ortak raporlarındaki tanımlarla uyumluydu. Bu raporda hastalar ciddi (severe) ve kritik (critical) olarak ikiye ayrılmıştı. 

Ciddi hasta solunum sıklığı ve kanda düşük oksijen miktarı (satürasyonu) ile tanımlanmıştı. Mekanik solunum desteğine (entübasyona) ihtiyaç duyan, şok ya da organ yetmezliği durumundaki hastalar ise kritik (critical) olarak ele alınmıştı. Ayrıca ciddi durumdaki hastaların bir kısmının da mekanik solunum desteğine ihtiyacı olabileceği belirtilmişti. Rapor kritik olanları kesinlikle yoğun bakım ihtiyacı gösterenler olarak değerlendirmişti.2

Dolayısıyla yoğun bakımdaki hastalar ile bunların içinde entübe edilmiş olanlar kritik kategorisine giriyordu.

1 Haziran 'normalleşmesi'nden beri ortaya çıkan gariplik

1 Haziran’da alınan “normalleşme” kararı sonrasında yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hasta sayısıyla birlikte günlük hasta sayısında da önemli bir artış oldu. Günlük hasta sayısı 15 Haziran’da maksimum seviyesine ulaştıktan sonra, düşük bir ivmeyle de olsa hemen hemen düzenli bir ritimle azalırken, yoğun bakımdaki ve entübe hasta sayıları tersine önemli bir artış gösterdi. Temmuz ayı sonundaki yoğun bakım hasta sayısı, Haziran başındakinin neredeyse 2 katına ulaştı.

Biz bunun hiç beklenmedik bir gelişme olduğunu saptayarak, üç önemli nedeninin olabileceğini belirttik:

1- Turizm mevsiminin başladığı ve Almanya’nın Türkiye’yi sakıncalı ülkeler arasına aldığı bu dönemde hasta sayısı verileri gizleniyor olabilirdi.

2- Eğer 1 hafta kadar önce ortaya atılan iddia doğruysa, yani kullanılan tanı kitleri vakaların ancak %40’ını bulabiliyorsa, Bakanlık ancak durumu ağır hastalara tanı koyabiliyor ve hastalığı belirtisiz ya da hafif belirtilerle geçirenleri kaçırıyor olabilirdi.

3- Yaz rehavetiyle belirtisiz ve hafif belirtileri olan hastalar sağlık kuruluşlarına eskisine göre daha az oranda başvuruyor olabilirdi.

Ne olursa olsun bu üç seçeneğin her birisi son derece önemli bir soruna işaret ediyordu ve bunları çözmek de Bakanlığın sorumluluğundaydı.

Sorunları çözmek yerine veri yayımlamayı bıraktılar

Bakanlık ise kendisini daha da zor durumda bırakacak, salgın yönetimindeki güvenilirliğini tamamen ortadan kaldıracak yönde bir adım atarak 29 Temmuz’da yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki hasta sayılarını açıklamaktan vazgeçti, bunun yerine zatürresi olan ve durumu ağır hasta sayılarını açıklayacağını belirtti. Bunu da uluslararası standartlara uyuma bağladı.

Söz konusu uluslararası standartlar ise

Hangi uluslararası standartta durumu ağır hasta diye bir tanım var bilmiyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi DSÖ iki kavramı kullanıyor: Ciddi (severe) ve kritik (critical). Kritik hastaların tamamı, ciddi hastaların ise bir kısmı yoğun bakım hizmetine gereksinim duyuyor. Yoğun bakıma alınan hastaların bir kısmı da entübe edilmek zorunda kalınıyor.

Dolayısıyla esas uluslararası standartlara uygun yaklaşım, Bakanlığın 29 Temmuz’a kadar benimsediği kavramsallaştırmaydı. 

29 Temmuz’daki değişiklik çok önemli bir soruna da yol açacak: Ortaya birbiriyle karşılaştırma imkanı olmayan iki veri seti çıkmış olacak.

Üstelik eğer söz konusu olan uluslararası standartlara uygunluk ise, Bakanlık çok uzun zamandır yapılmakta olan uyarıları dikkate alarak tanıda DSÖ kriterlerini kullanmalı: Yani testi negatif çıkmış olsa da kliniği ve radyolojik görüntüsü covid-19 düşündüren hastaları da Covid-19 olarak kodlayarak, bildirmeli. Tabi bir de neden şimdiye kadar bu konuda DSÖ kriterlerini kullanmadığını da açıklamalı.