'TÜSİAD’ı bir dernek, Katar’ı da bir devlet gibi görenler; ABD ve diğer kapitalist ülkelerle ilişkilere ses çıkarmayanlar; TÜSİAD’ı baş tacı edenler sermayeyi sömürücü sınıf olarak görmeyenlerdir.'

Ne TÜSİAD bir dernek, ne de KATAR bir devlet

Dünyaya hukukla bakamayız. Bakarsak TÜSİAD (2018’den sonraki açık ismiyle Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği) Anayasa ve Dernekler Kanununa göre kurulu bir dernek, Katar da uluslararası hukuka göre kuruluşu kabul görmüş bir devlet. 

TÜSİAD’ın köy ya da kent koruma, meslek, işçi ya da memur, okul ya da mezuniyet, yardımlaşma derneklerinden farkı yok. Yönetim şekli monarşi olan Katar da Birleşmiş Milletler üyesi diğer devletler gibi. Hukukla bakış görüldüğü gibi biçimsel bir sıradanlığı işaret ediyor. 

Biri Türkiye’de dernek, diğeri Orta Doğu’da devlet olan bu ikilinin ortak özellikleri zenginlik. Sermaye sınıfında, rekabetçi piyasa ekonomisinde buluşuyorlar. Bir de -kimileri bu tür ortak noktaları sever- ikisinin de kuruluşu 1971’i işaret ediyor, ikisi de üye sayısı ve nüfuz yönünden küçük.

Hukuksal sıradanlığın durduğu yerin alt yapısında kapitalizm var. Para, menkul kıymet ve gayrimenkulde, üretim araçları sahipliğinde ve üretim büyüklüğünde güçlüler.  

Katar Türkiye’ye her girişinde bir şeyler alıp AKP iktidarına sürekli “sağolasın” diyor. Aslında Koalisyon gibi işbirliği yapıyorlar. 2015’de “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Konuşlandırılması Konusunda İşbirliği Anlaşması” için “Katar askeri üssü koalisyonu” diye yazmıştık. Türkiye ile Katar arasındaki askeri bağlantı yeni değildi. 2007’de “Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması”, 2012’de “Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması” ve “Savunma Sanayii İşbirliği Mutabakat Muhtırası” imzalanmıştı.

İlginç bir notu anımsatalım. Bu Anlaşmanın uygun bulma yasası TBMM’de görüşülürken bugün AKP’yle yakın ittifak kuran MHP’li üyelerin de CHP ile birlikte muhalefet şerhleri var. Yanıt bulamayan ve karanlıkta bırakılan sorulardan, belirsizlikten yakınıyorlar. 

Katar’da büyük bir ABD üssü olduğunu da unutmayalım. Bu üçlü ilişkinin emperyalist planlara hizmet edeceği, terörizmin beslenip sonra da savaş stratejileri geliştirileceği açıktı. Bir yandan da karşılıklı finansal hareketleri gelişti, gayrimenkulleri ve sermaye payları sürekli büyüyor. Alan parasını çalıştırıp zenginliğine zenginlik katıyor, satan da çürüyen iktidarını ayakta tutacak finans kaynağı sağlıyor. Finans hareketinin yalnızca ticaretten oluşmadığı da bilinmiyor değil. 

Katar, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ve sermaye şirketleri uluslararası düzeyde güçlü. Bir kolu ABD’de bir kolu İngiltere’de. OPEC üyesi Katar’da da sermaye örgütlerinden biri bir dernek, Katar İşadamları Derneği (QBA). Körfez bölgesi kapitalist dünya pazarının önemli bir parçası, Katar da bölgede göçmen emek gücünün en yüksek olduğu zenginler ülkesi. Katar’ı buradan okumak gerekiyor.

Osmanlı’dan ve İngiltere egemenliğinden sonra bugünlere gelen Katar için “Katar işi” diyeceğimiz durum Türkiye yönünden evdeki eşyalardan koldaki saate kadar satış sırasına dizilen mal varlığını ve para hareketini gösteriyor ama Katar’la ilişkilere Katar özelinde uluslararası sermaye ilişkilerinden farklıymış gibi bakmak hem kapitalist/emperyalist ilişkileri hem de Türkiye’de yabancı sermaye ve yatırımları, sermaye sınıfını perdelemeye yarıyor.

TÜSİAD’a gelince… Onlar (AKP döneminde MÜSİAD ve kimi şirketler lehine hareketlere karşın) güçlü ve büyük sermaye örgütü olarak yasama süreci ve üniversiteler dahil her zaman her yerdeler. Sermaye sınıfı ile burjuva devlet arasında gücü sürekli artan ilişkide öndeler. Yalnızca siyasal iktidar değil, düzen içi muhalefet de onlarla ilişkiyi hiç kesmiyor. Yönlendiriyorlar, yol gösteriyorlar, etkiliyorlar. Sermaye sınıfı adına hizaya davet edici uyarılarını da yapıyorlar. Öyle ki muhalefetten takdir bile alıyorlar. Görüş alış verişleri hiç eksik olmuyor. Raporları takdir alıyor ama takdirin sermaye sınıfına ve kapitalist düzene gittiği, emek sömürüsüne göz yumulduğu atlanıyor. 

AKP’nin hukuk reformu diye sunacaklarına adım atarken bile ilk adres onlar oldu.  Reform dedikleri sermayenin yolunu temizlemek, tahkim ve arabuluculukla işlerini kolaylaştırmak. Yoksa hiçbir reformda ne hukuk düzeliyor ne de yargı. Ama büyük sermayenin işi hep iyi gidiyor ve TÜSİAD “demokratik hukuk devleti” diye diye, hukuksuzluğu hukuk yapan AKP döneminde daha da güçlendi.

TÜSİAD ve Katar ilişkileri? Olmaz mı, var elbette. İki örnekle geçelim. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası zamanın Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın AKP, CHP, MHP milletvekilleri, TOBB ve TİM gibi iş örgütleri temsilcileriyle ve patronlarla birlikte çıktığı Körfez turunun son durağı Katar’dı ve bu turda TÜSİAD da vardı. Daha sonra TÜSİAD Küresel İlişkiler ve AB Yuvarlak Masası bünyesinde Körfez ülkeleriyle ticaret ve yatırım ilişkilerinin güçlendirilmesi amacıyla “Körfez Ülkeleri Network”ü kuruldu. (Bu arada CHP’nin Katar’da ofis açacağı da bu hafta başında haberlere düştü).

“Demokrasi” diye diye ilerlemeci ve aydınlanmacı Cumhuriyeti yıkarak, yıkılmasına göz yumarak TÜSİAD’ı bir dernek, Katar’ı da bir devlet gibi görenler; Katar’la ilişkilere kızdığı halde Dünya Bankası, IMF, DTÖ, NATO gibi emperyalist örgütlere, ABD ve diğer kapitalist ülkelerle ilişkilere ses çıkarmayanlar; uluslararası bağımlılığa karşı gibi durup TÜSİAD’ı baş tacı edenler sermayeyi egemen ve sömürücü sınıf olarak görmeyenlerdir. Bu tavır sömürüye ve sömürülenlere de gözlerini kapatır. Bu düzende sosyal devletten ve haklardan söz etmek de durumu kurtarmaya yetmez.

Ortak özellikleri sömürü, uzlaşmacılık ve komünizm düşmanlığı olanlara karşı emeği ve emekçiyi sömürücü düzene feda etmeyenlerin örgütlü mücadelesi var. Bu mücadele sömürüye son verirken satılanları, özelleştirilenleri, peşkeş çekilenleri, talan edilenleri, yağmalananları da geri alacak.