'AKP, Türkiye toplumunu sert bir kutuplaşma içine sokmayı başarmış ve muhalefetin önüne aşılması çok kolay olmayan kültürel (dinsel vs.) bariyerler koymuştur.'

Kültürel baraj gene aşılamadı

14 Mayıs seçimlerine iktidar ve muhalefet ittifaklarının eşit olmayan koşullarda girdiği; seçim öncesinde ve seçim sırasında (oy sayım süreci dahil) iktidar ve onun güdümündeki çevrelerin her türlü etik-dışı yöntemi kullandığı da kimsenin meçhulü değil. Ama böyle bir demokrasi-özürlü seçim sürecini herkes bekliyordu. Hatta daha fazlası bile bekleniyordu. Mafyalaşmış devlet kadrolarının iktidar avantajlarını kaybetmemek için seçimleri kuralsız bir sokak-dövüşüne çevirmekten çekinmeyecekleri açıkça yazılıp çiziliyordu.

Yenilgiyi doğru tahlil etmek gerekir

14 Mayıs’ta elde edilen kötü sonuçların mazereti olarak iktidarın faullü dövüşünü ileri sürmek ise muhalefet kesimine yarar sağlamaz. İktidar türlü-çeşitli engellemeye başvurmuş olsa da bu seçimlerin muhalefet açısından hiçbir mazeretle mazur görülemeyecek bir yenilgi olduğunu öncelikle kabul etmek gerekir. (Bunu 2. Tura hazırlanan muhalefetin bugün için kamuoyuna açık bir biçimde beyan etmesini beklemiyoruz ve önermiyoruz elbette). Milletvekili seçimlerinde yenilgi çok daha açık. Millet İttifakı’nın (Mİ) Meclis çoğunluğuna HDP desteğiyle dahi yaklaşamayacak olmasını, buna karşılık Cumhur İttifakı’nın (yeni ve daha gerici takviyelerle) Meclis’teki rahat çoğunluğunu korumuş olmasını başka türlü değerlendirmek mümkün değil.

Burada AKP’nin 2018 seçimlerine kıyasla oy oranının epey gerilemiş olması ve Rize gibi bazı illerde beklenmedik milletvekili kayıplarına uğraması üzerinden “teselli” bulmanın fazla bir anlamı yok. Bu tür “züğürt tesellilerine” sığınarak kısmi bir başarı öyküsü aranırsa, seçim sonuçlarının doğru tahlil edilmesi olanaksızlaşır. Bir kere AKP her zaman tazelenen ittifakların partisi oldu. En gerici tarikatlarla iş tutması da yeni değil, kuruluşundan beri yaptığı bir şey. Dolayısıyla salt kendi oyu üzerinden tahlil yapmak yetersiz kalır. Kaldı ki, 21 yılın yıpranmışlığının izlerini taşıması gereken bir iktidar partisinden söz ediyoruz. Yüzde 35 oy oranı ile en yakınındaki CHP’ye hâlâ 10 puan fark atabilmesi, bir başarısızlık hikayesi olamaz.

Benzer bir çarpık değerlendirme, Erdoğan’ın birinci turda seçilememesinin bir başarı olarak sunulabilmesinde görülüyor. Aslında seçimden önce bunun tam tersi iddia edilmiyor muydu? Cumhurbaşkanı (CB) seçimini ikinci tura bırakmanın Erdoğan açısından bir başarı sayılacağı, dolayısıyla Mİ adayının ilk turda kazanma şansının çok daha yüksek olduğu ifade edilmiyor muydu? Peki şimdi Mİ adayının epey bir farkla ikinci sırada yer alarak seçimi ikinci tura taşıyabilmesinin neresi başarıdır?

Önemli bir saptama da şu olmalıdır: AKP, Türkiye toplumunu sert bir kutuplaşma içine sokmayı başarmış ve muhalefetin önüne aşılması çok kolay olmayan kültürel (dinsel vs.) bariyerler koymuştur. Bunun kökeni AKP öncesinden gelmektedir ama bir dinci parti olarak bunu en sistematik biçimde uygulayan da mevcut iktidar yapısı olmuştur. Kuşkusuz ortada aşılamaz bir bariyer yoktur, ama aşma yöntemlerinin sınıfsal eksenlere oturması gerekir.

Sonuçlar çok mu beklenmedik?

Kendi payıma milletvekili seçimlerinde çok yanılmadığımı söyleyebilirim. 2018 seçim sonuçları üzerinden tek tek seçim çevrelerine göre çalışarak amatörce bir simülasyon yapmıştım 10 Nisan 2023’te. CHP’nin listesinden seçime girecek 5’li ittifak açısından öngördüğüm toplam milletvekili sayısını 180-190 civarında tahmin etmiştim; bunun 30’unun da CHP dışından gelen adaylara gideceğini öngörmüştüm. İYİP için de 50 civarında milletvekili öngörmüştüm. Her iki listeden de tahminimden daha az milletvekili çıktı; ama çok da uzağa düşmedim. Beni asıl yanıltan HDP’nin veya Yeşil Sol Parti’nin skoru oldu. Bu ittifakın 80 civarında milletvekili çıkarabileceğini ve 230 civarında milletvekili çıkaran Mİ ile birlikte sınırda bir Meclis çoğunluğu oluşabileceğini düşünmüştüm. Tabii bu kâğıt üzerindeydi; seçimden sonra kimin hangi tarafa savrulacağı ayrı bir meseleydi.

CB seçimi içinse, Kılıçdaroğlu ilk turda seçilemese de ikinci tura avantajlı yani önde girebileceğini düşünmüştüm. Anketlerin de yanıltıcı etkisi olmuştur mutlaka.

Milletvekili seçimleri açısından bu seçimlerin kaybedeni YSP ve İYİP olarak öne çıkıyor. YSP, son dakikada adını değiştirmek zorunda kalmasından, TİP’in bazı yerlerde ayrı liste çıkarmasından ve iktidarın kirli propagandasından etkilenmiş gözükse de, asıl nedenin seçim barajının yüzde 7’ye çekilmesi olduğu düşünülebilir. 2015 sonrasında HDP barajı geçsin diye ona verilen desteğin zayıflamış olabileceğini dikkatle değerlendirmek gerekir. İYİP ise, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına tepki göstererek Altılı Masa’dan kalkması nedeniyle kendisi üzerinde oluşan güvensizliği aşamamış görünüyor. Bu arada, Sinan Oğan’a çıkan oylarla aynı zarfta İYİP’e atılan oyların sıklıkla çakışmış olmasının da gösterdiği gibi, İYİP seçmenini Kılıçdaroğlu’na ısındırmaya çok gayret etmemiş gibi duruyor.

Milletvekili seçimlerinin asıl kazananı ise, oy destekleriyle orantısız bir biçimde milletvekili çıkaran Altılı Masa’nın dört partisi oldu. Toplamda yüzde 2’lik bir oy oranıyla 35 milletvekilinin garanti edilmesi, bir aşırı temsil örneği olarak siyasi tarihe geçecektir. (Cumhur ittifakı’nda YRP ve DSP’ye açılan yer de orantısızdır ama Mİ denli değildir). Eğer Kılıçdaroğlu CB seçimlerini alacak olursa, fazladan birer CB yardımcılığı ve bakanlık da sırada beklemektedir. Peki bu partilere bu aşırı ikram neyin bedelidir? Bir oy desteği hatta siyasi meşruiyet desteği karşılığı olduğu söylenemez. Ama Altılı Masa’dan Kılıçdaroğlu’nun adaylığının çıkabilmesinin karşılığı olduğu söylenebilir. Nitekim bu süreci hep birlikte izledik. Bunun, beklenen oranda oy katkısına yol açmaması yanında, CHP’nin bu seçime özgü potansiyel oy artışlarını da aşındırdığı söylenebilir. Eğer bu dört parti Mİ içinde ayrı listeyle seçime katılsalardı (ki bunu CHP yönetiminin yanlış bir öngörüyle engellediği öğrenilmişti) CHP daha avantajlı çıkabilirdi. CHP ile İYİP’in birçok yerde daha fazla işbirliği yapmaması da tam tersine sonuç vermiş görünüyor. (Örneğin Giresun’da İYİP CHP listesinden seçime katılsa iki milletvekili çıkarabileceklerdi). Bunların bedelini sadece liste savaşı veren CHP’liler ödememiştir; Türkiye de bedel ödeyecektir, çünkü Türkiye’nin gördüğü en gerici Meclis bileşimi, CHP’nin de katkılarıyla, oluşmuş durumdadır. Bütün bunların CHP’de ciddi bir hoşnutsuzluğu ve cumhurbaşkanlığı kazanılamazsa ciddi bir iç-hesaplaşmayı körüklemesi mümkündür.

Neler beklenebilir?

Seçimlere Kılıçdaroğlu önde girmiş olsaydı bile, Meclis çoğunluğunun kazanılamadığı ve iktidar partisinin her türlü yöntemi mubah gördüğü bir ortamda bunu avantaj saymak kolay olmazdı. Ama şimdi bir de ikinci tura ikinci sıradan girilmektedir ve bu durumda yüzde %50’yi aşmak daha zordur. Kaldı ki, şevki kırılmış taraftarlarını (ve YSP seçmenini) yeniden sandığa yönlendirebilmek gibi bir zorluğu da içermektedir.

Bununla birlikte elbette yılgınlığa gerek yoktur. Yepyeni bir seçime, hatta Erdoğan rejiminin referandumuna hazırlanır gibi hazırlanmak gerekir. Gerçi yeterince zaman yoktur ve bize göre olması gerekenin (emekçilerin sınıf ekseninde örgütlenebilmesinin) koşulları, Mİ’nin yapısına aykırıdır. Ama hiç olmazsa şunun üzerinde düşünülmesi gerekir: Parça bölük bir takım vaatler yerine ciddi bir paradigma değişikliğine ihtiyaç vardır ve bunun için de AKP’den farklı olarak neoliberal sistemin dışına çıkabilen ve kitlelere bütüncül bir alternatif program sunabileceğini gösteren bir hamle gerekir. Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin kuruluş ilkelerine sahip çıkarak uzun zamandır ihmal ettiği Parti kitlesine sahip çıkması da alıcısı olan bir değişiklik olur.

Şimdi biraz da politik spekülasyon yapalım: Diyelim ki Kılıçdaroğlu ikinci turu kazandı ve Erdoğan devleti de devir konusunda sorun çıkarmadı. Gene diyelim ki, Mİ’nin uzun ömürlü olacağı bir sürece girildi. Peki Cumhur İttifakı’nın (Cİ) çoğunlukta olduğu bir Meclis’te Cİ’den “parlamenter sisteme dönüş” yönünde bir anayasa değişikliği teklifi gelmez mi? Buna Mİ karşı çıkabilir mi? Sonrasında 400 oyla bu teklifin referandumsuz kabulü mümkün olmaz mı? Eh o zaman Başbakan adayı nereden çıkacaktır? Meclis’te en fazla milletvekili olan AKP’den tabii ki! CB yetkileri de zaten Anayasa değişikliği çerçevesinde iyice kısılmış olacaktır…

Gene de ikinci tura asılmak gerektiğini vurgulayarak bitirelim. Erdoğan’ın devrilme olasılığı tamamen tükenmiş değildir ve bunu gerçeğe dönüştürmek sosyalistlerin de öncelik vermesi gereken bir tarihsel fırsat ve görevdir.