Özel hastaneler aylarca “Aman Covid çıkmış orda da derlerse yağlı müşterilerimiz kaçar” diyerek acil girişlerini bile kovide kapatmadılar mı?

En kolay iş yasaklamak, en zoru planlamak

Sermaye iktidarlarının (sıklıkla kendi kendilerine aksini telkin etseler de) en kolay yaptıkları, hep ellerinin gittikleri yordam bu: yasaklamak!

Siyasi yasaklardan söz etmiyorum.

Egemen sınıfın elindeki egemenlik aracı olmanın çağdaş devlete yüklediği sorumluluklardan birisi de sorun çözmek. Yani zenginlerin hizmetindeki devlet, meşruiyetinin kaynağı olarak toplumsal sorunları çözmek gibi bir göreve de sahip. Aksi halde zorbalık çıplaklaşıyor. “Ne işe yarar bu devlet? Bizim işimize yaramaz, zenginlere çalışır” çıplaklığında teşhir oluyor.

Devletin toplumun üstünde ve onun üzerinde çalışan bir organizma olarak varlık sahibi olmasının vazgeçilmez unsuru onun “topluma bir yararı olması”. Bu feodal imparatorluklar için bile böyle oldu. Özünde sınıf egemenliğinin bir aracı olduğu gerçeğini zarflamak için bir zorunluluktu, devletin yol yapması, fakir fukarayı giydirmesi, imarethaneler açması.

Devlet hiçbir zaman zorbalıktan ibaret olmadı, olamazdı.

Fakat bizde burjuva devleti bir alem. “Toplum yararına” yapılması gereken işlerde bile zorbalık el altında tutulan ilk alet oluyor.

O yüzden mesela bizde sokakta yürürken aşevleri çarpmaz gözünüze de bir kenara kıvrılmış bir garibanı dürterek uyandıran, onu donmaması için ordan kalkmaya zorlayan bir hayırsever polise illa ki rast gelirsiniz!

Covid-19’un yayılmasını önlemek, sağlık sistemini çalıştırabilmek ve insanların ölmemesi, hastane kapılarında sürünmemesi, yoğun bakım kapılarında son nefesleriyle solunum cihazı beklememesi için bir şeyler yapılması gerekiyordu. Ha tabi aslında kapitalist sistemin çalışmaya devam etmesi için.

Ne yapalım?

Yasaklayalım!

İnsanlar birbirlerine bulaştırıyor.

E o zaman yasaklayalım.

“Bulaştırmasınlar!

Bulaştırmayın! Bulaştırmayın bakiyim!

Yasaklıyoruz bulaştırmayı.”

En kolay yapılan bu ama... Tam olarak da değil. Yani en yatkın oldukları pratik yasaklama ama mümkünse en plansız, en düşünülmemiş, en eşekçe şekliyle yasaklama... Koca devlet bir de yasaklamanın neden ve nasıl yapılması gerektiğini mi düşünecek, hesap kitap yapıp planlayarak mı yasaklayacak?

Virüsün en az bulaştığı, solunan hava yoluyla insandan insana taşınan bu mikroorganizmanın yüksek miktarlarda taşınmasının en zor olduğu ortam ne?

Açık hava. Parklar, deniz kenarları, en azından kalabalık olmadığında caddeler, sokaklar.

“Hımm.

Sokağa çıkma yasağı koyalım!”

Asıl bulaşma kaynağı, bulaşmanın asıl mümkün olduğu ortamlar neler?

İşyerleri ve toplu ulaşım araçları.

Doğrudürüst havalandırılmayan, uzun süreler boyunca insanların aynı havayı soluyarak çalıştıkları, bedensel ya da zihinsel çabanın sonucunda, yük kaldırırken ya da yüksek sesle bir şeyler anlatırken bol ve şiddetli soluk alıp verdikleri işyerleri.

Kalabalıklar halinde doluşup, hele havalar da biraz soğuyunca doğrudürüst havalandırılmayan 100 metreküp havayı 50 kişi iki saat boyunca paylaştıkları otobüsler, metro vagonları...

“Yasakladığımız kadar yasakladık, bunları da yasaklamayalım bari!”

Aslında soru şu:

Bu ülkede, salgın verilerini değerlendiren, toplum yaşamı üzerine kafa yorup, sayıları yan yana getirip, toplayıp, çarpıp bölen, çözümleyen ve sentezleyen bir akıl var mı sağlık yönetiminde!

Bir bilim kurulu olduğuna, onun tavsiyeleri olduğuna, kararlar alındığına ve “zırt pırt” bir takım durum değerlendirmeleri yapıldığına göre var. Olmalı...

Peki bu akıldan bu sonuçlar nasıl çıkıyor? Nasıl bir akıl bu!

Şimdi kestirmeden gidip, “bu sermayenin aklı” demek gerek ama...

Büyük (ve saçma) bir iyi niyetle bu aklın kendisinde bir sorun olmadığını ama elinden bir şey gelmediğini de söyleyebiliriz.

“Yasaklayalım” yordamından daha verimli, daha yapıcı yollar elbette bulunabilir. En azından “yasaklama” işinin kendisi daha iyi düşünülerek, daha “yerinde” yapılabilir. Hatta yapılmalıdır.

Yapmazlar. Devlet sermayenin devleti olduğu için yapmazlar ama isteseler de yapamazlar.

Çünkü akıl ve planlama kapitalist piyasayla, üretim araçlarının özel mülkiyetiyle çelişir.

Çin’in planlanmış yasaklamalar yoluyla başardıkları bile bunun tersinden kanıtıdır: Kapitalist Çin serbest rekabete dayalı özel mülkiyet düzenini bir tür kalkınmacı devlet kapitalizmine doğru çekiştirdiği ölçüde bunu başarabilmiştir. Başaramadıkları da aynı madalyonun öteki yüzündedir, ama bu başka bir konu.

TKP, Covid-19 önlemleri tartışmalarına “şunu değil, bunu yasaklayalım. Şöyle değil böyle yapalım. Şuraları değil, buraları açalım” diyerek değil de “devletleştirelim” diyerek girdiyse neden buradadır.

Sadece salgınla mücadele gibi “olağanüstü” bir pratikte değil, her türlü geliştirici, insana yararlı açılımda özel mülkiyetin sınırlandırılması değişmez zorunluluk haline geldi artık.

Şimdi buna liberal ağızların duraksamadan verecekleri tepki belli:

“Deli misiniz kardeşim? Asıl sorun devlette zaten! KİT’leri, devlet hastanelerini görmedi mi bu millet.”

İşte burada bu yazı boyunca yaptığımız bir haksızlığı düzeltmemiz gerekiyor.

Sadece yasaklamayı bilirler ve planlamayı bilmezler demiştik ama...

Bazı şeyleri planlamayı, çok planlı bir şekilde hayata geçirmeyi iyi biliyor sermaye siyaseti.1

İyiyi kötü gibi göstermeyi, yol tabelalarını değiştirip halkı çıkmazlara doğru itelemeyi iyi biliyorlar.

Bilinçli ve kasıtlı kötü yönetimle batırdıkları devlet işletmelerini patronlara peşkeş çekmek için on yıllara yayılan bir planlamayla hareket etmeyi çok iyi bildiler mesela.

Şimdi unutuldu, 2000’lere girerken ülkemiz televizyonlarında en revaçta olan haber unsuru herhangi bir devlet hastanesinde yaşanmış bir sağlık skandalıydı, göbeğinde neşter unutulmuş bir hasta, yanlış tedaviyle “az kalsın ölüyordu” bir bebek...

Bunlar sağlık sistemindeki büyük özelleştirme hamlesinin borazanlığını yaptı.

Sonra hep birlikte gördük. Birer mezbaha gibi çalışan özel hastanelerin paradan başka bir ilkesi olmayan şişirilmiş sağlık hizmetlerini... Onların haberi yapılmıyor! Çünkü serbest rekabete, özel mülkiyetin kutsiyetine, “şirketimizin manevi şahsiyetinin korunması hakkına” aykırı, adı sanı belli bir özel hastanede gözünün üstünde kaşın, dalağının üstünde ciğerin var denilerek yapılan abuk subuk operasyonların, kapitalist tıbbın kurbanlarının haber yapılması!

Sözü uzattık ama sahi...

Bu salgın sürecinde özel hastaneler aylarca ne iş yaptılar hatırlayan var mı?

“Aman Covid çıkmış orda da derlerse yağlı kalp ameliyatlarımız, estetik operasyonlarımız, pahalı kanser tedavilerimiz aksar, müşteri kaçar” diyerek acil servislerini bile Covid-19’a kapatmaktan başka?

  • 1. Sosyalist Türkiyemiz ilk iş şunları yasaklayacak. “Özel güzeldir” demek yasak kardeşim. Çünkü bu yalan onbinlerce insanın yaşamına ve milyonlarca insanın mutluluğuna mal oldu. “Toplum planlanamaz. Özel mülkiyetin, serbest rekabetin gizli ve ilahi mantığı her şeyi rayına sokar” demek yasak kardeşim. Çünkü bu sadece yalanın planlanmasına yarıyor.