Toplanıyoruz, “kul olmayacağız, ümmet olmayacağız” demek için yan yana geliyoruz. İnsan olmak ve insan kalmak için bir yeni cumhuriyet arıyoruz. 

Cumhuriyet için pratik 100. yıl tarifleri

Halka bir cumhuriyet gerek… 

Çünkü halk ve cumhuriyet bir bütünün iki yarısı. Halk olmalı ki cumhuriyet olsun. Cumhuriyet olmalı ki halk ortaya çıksın. Halksız bir cumhuriyet veya cumhuriyetsiz bir halk düşünemeyiz. 

Sadece halkı değil, insanı da cumhuriyetsiz düşünemeyiz. Cumhuriyet, 1789’dan beri, aydınlıkta esen bir rüzgâr, insanın boyun eğmekten vazgeçişi, omuz omuza gelişi, insan olma yolunda ilk adımı atışı. Cumhuriyet insanın “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” için, birlikte ilk ayağa kalkışı. Bu, “kul olmayacağız, ümmet olmayacağız” demek aynı zamanda. Demek ki, aklını kendine kılavuz yapmış insan, cumhuriyetin ilk şartı. Önünde ve sonunda özgür bir insan ve bağımsız bir halk var. Onun için halka ve insana her şartta bir cumhuriyet gerek…

***

Halka bir vatan gerek….

Halk cumhuriyetle buluştuğunda vatan da tarihin şafağında parıldar. Çünkü bir ailenin, bir zümrenin, bir sınıfın el koyduğu, mülk edindiği toprak vatan değildir. Halk ayağa kalktığında ilk işi sultanın mülkü olan toprağa el koymak oldu. Halkın el koyduğu toprak artık vatandır. Mülkün vatana, monarşinin cumhuriyete dönüşmesinin kaynağında halkın çürümüş bir düzene karşı o ayağa kalkışı var. 

Demek ki vatan, padişahın el koyduğumuz mülküdür. Cumhuriyet ise mülküne el koymak üzere halkın padişahın ve yancılarının pembe popolarına attığı tekmelerin bileşkesidir. 

Aydınlarımız kafa kafaya verdi, akrabalarını tekmeleyip tahtan indirdi, II. Abdülhamit’i, tabii bir darbe ile, tahta bindirdi. Oturmamış, oturtulmuştur, burası önemli. Bunun tek sebebi anayasayı ilan etmeyi kabul etmiş olmasıydı. Sonra o da akrabalarının yoluna girdi, istibdat ile yönetmeye karar verdi. 30 küsur yıl sonra onun da poposunu tekmeleyip indirdiler. Son tekmeyi atma onuru Mustafa Kemal’in ve cumhuriyetin öteki kurucularınındır. Şanlı bir padişah mabadı tekmeleme tarihimiz var. Devam ediyoruz.

***

Halka laik bir düzen gerek… 

Laikliğin kaynağı ise devr-i sabıkın meşruiyetini dinden alıyor olması. Kilise ve saray el ele verip tebaasını dinle uyuttu, boyun eğmesini sağladı, kullaştırdı. Dinle uyuttukları halkı elbirliğiyle soydular, sömürdüler. Din uluları aynı zamanda eski rejimin sömürücü sınıflarından biriydi. Cumhuriyet geldi, kurumsallaşmış dinin otoritesini yıktı, günlük hayatın üzerindeki kontrolüne son verdi. Dini yargıya ve dini eğitime son vermek olmazsa olmazlarındandır. Bunlar olmadan insanı özgürleştirmek mümkün değildi çünkü. Özgürlüğün temelinde bir de “inanç özgürlüğü” var. Yalnız, sanılanın tersine, “inanç özgürlüğü” dinlere özgürlük değil, dinlerden özgürlük talep ediyordu. Laikliğin gerekçesidir. 

Laiklik ise vatan ve cumhuriyetin gerekçesidir. Kullardan veya cemaatlerden halk ve cumhuriyet üretemiyoruz. İkisi için de aklını kendine kılavuz yapmış özgür insana ihtiyaç var. Yurttaşa, vatandaşa böyle ulaşıyoruz. Vatandaş, vatanın ve cumhuriyetin esasıdır. Önünde ve sonunda özgür bir insan ve bağımsız bir halk var.

***

Halka bir devrim gerek…

Cumhuriyet cemaatleri, tarikatları, kurumsallaşmış dini, aristokrasiyi, monarşiyi dağıtıp, onlardan geriye kalanlardan bir yeni halk yaratmaya koyuldu. 1789’da Fransa’da, 1917’de Rusya’da, 1923’te Türkiye’deki devrim budur.

Bağlarından kurtulmuş, özgürleşmiş insanlardan oluşan yeni bir sentez peşindeydi devrim. Paris’te, Bastille’i basmak üzere meydanda toplananlar yeni bir halk olmuştu. Moskova’da, Kızıl Meydan’da toplanıp Çarı kovalayanlar artık yeni bir halktı. Sivas’ta, yoksul Ankara’da toplanıp işgalcilerin üstüne yürüyenler, Sultanı kovalayanlar, halifeyi alaşağı edenler artık ne kuldu, ne mürit. Onlar da halktı. 

Cumhuriyet özetle budur. Halkın bir alanda toplanıp, kendisini kul yapanlara meydan okumasıdır. Demek ki, bütünün içinde halk ve cumhuriyetle birlikte laiklik de var. Halka laik bir cumhuriyet ama mutlaka köklü bir devrim gerek…

1789’dan bu yana insanlığın tarihi halk olmak, laik cumhuriyet kurmak için verilen mücadelenin tarihi. İki türü ortaya çıktı; burjuva cumhuriyeti ve sosyalist cumhuriyet. 1789’un halkı daha fazla eşitlik istiyordu, sosyalizmin kaynağıdır. 1848 devriminde burjuva devrimini yapan devrimci sınıfların yolları ayrıldı. 1871’de düşmanlık girdi araya, işçi sınıfı başka bir yolda yürüyordu artık. 1917’ye öyle ulaştık.  

***

Tabii, karşı devrimlerle sarsılan, gerileyen, düşen, kalkan bir ilerleme sürecidir bu. Karşı devrim, cumhuriyetle halk olmuş kalabalıkları yeniden biat etmeye çağırmak, tarikatların, cemaatlerin içinde toplamaya çalışmaktır. Devrimde insan ve halk, karşı devrimde ümmet ve kul var. 

Fransa’da cumhuriyet dört kez yıkıldı, beş kez yenisi kuruldu. Artık yürürlükte olan beşinci cumhuriyettir. Rusya’da sosyalist cumhuriyet umulmadık bir zamanda çözüldü. Türkiye’de cumhuriyet artık öksüz bir çocuktur. 

Bizim cumhuriyetimizin devrimci dönemi de kısadır. 1923’te başladı, 1933’te bitti. Bu on yılda devrime destek veren burjuvazi palazlanmıştı. Özgür insanlardan çok, itaat eden kullara ihtiyacı vardı. Halk değil ümmet, bağımsızlık değil kulluk istiyordu. 

1940’lı yıllarda cumhuriyetin kovaladığı tarikatlar teker teker geri dönmeye başladı. Şeyhler, şıhlar artık devletin önde gelen müttefikleriydi. Burjuvazi geriye kaçmış, devrimi ve kurumlarını budamaya girişmişti. Kemalizm’i gömüp yerine anti-Kemalist bir Atatürkçülük imal ettiler. Yürürlükteki düzen Atatürk’ün önde göründüğü, arkada karşı devrimin hüküm sürdüğü yeni bir düzendi. “Türk-İslam Sentezi” daha dindar bir rejimin habercisiydi. Sermayenin halka karşı eski düzenin çürümüş sınıflarına ihtiyacı vardı. Düzene bir saray ve bir şeyhülislam gerekiyordu. Bunun için dini yeniden anayasaya sokmak şarttı. 

Bu karşıdevrimin silahlı başı Kenan Evren’dir. Dini Cumhuriyet’ten sonra yeniden kamu yaşamına sokan oydu. Büyük patronların desteğiyle cumhuriyeti öldürmeyi başardı. Ama gücü ölüyü kaldırmaya yetmedi. Bu yüzden imamları çağırdılar ölüyü kaldırsın diye. AKP’li yıllara girişin başlangıcıdır. 

***

Yıktılar mı? Evet. İşte yüzyıla yakın bir süre sonra yine vatanı kendi mülkü sanan sultan özentileri türedi. Kurumsal din yine kılıç kuşandı. Yine sultanın tebaası olmaya teşne tuhaf kalabalıklar çıktı ortaya. Cumhuriyetle var olmuş halklar ümmet olmaya meylediyor yine. 

Diyorlar ki, “Kemalistler çok aşırı, çok radikal davrandı, cumhuriyet o yüzden yıkıldı.” Mümkün mü? Kemalizm’i ancak yeterince radikal olmamakla eleştirebiliriz. Yeterince radikal olmamış, olamamıştır. Kemalistler dini kullanabileceklerini sandılar. Sonra, cumhuriyetin yarattığı yeni insandan korktular. Köy enstitülerinden, 1960’da parlayan soldan kaçtılar. İmam hatiplerle, tarikatlarla halkın bu yükselişini engellemeye kalkıştılar. Kuruluşundan yüz yıl sonra anayasası rafta. Meclisi bir ölü kabuktan ibaret. Devasa bir saray oturttular başkentinin orta yerine. Milli eğitimi dağıttılar, yargıyı kapı kulu yaptılar. Tarikat fareleri cirit atıyor ortalıkta.  

Tamama erdi mi? Hayır. Bir tarikatlar ve gericiler koalisyonu olan AKP bütün çabasına karşın halkı cumhuriyet öncesine dönmeye ikna edemiyor. Halk ümmet olmaya, kul olmaya, boyun eğmeye direniyor. 

Cumhuriyet yıkıldı, laiklik azaldı. Cumhuriyetin bütün kazanımlarını çökerttiler. Yerine koyduklarının kuralı yok, hukuku yok, kültürü bir ucubeden ibaret. Enkazın üzerine çöreklenmiş dinci dinciye, tarikat tarikata darbe yapmaya kalkıştı. Cumhuriyetin ölüsünü paylaşamıyorlar çünkü. Kendilerine teslim edilen cesede yaptıklarına bakın. Bunların azalmasının nasıl kanlı-karanlık bir gelecek vaat ettiğini görüyor artık kalabalıklar.

Peki yıkılanı yeniden kurabilir miyiz? Evet. 

Yüzyıl sonra, bir daha asla yıkılmayacak, eşit, özgür bir cumhuriyet kurabiliriz. Bunun için halka cumhuriyet, cumhuriyete sosyalizm gerek. 

Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında, yeniden ümmet yapılmaya çalışılan halkımızı, cemaatlerde-tarikatlarda kullaştırılmaya çalışılan insanlarımızı meydanlarda yeniden toplanmaya, yeniden halk olmaya çağırıyoruz. Biliyoruz, bir yeni cumhuriyet için meydanları yeniden fethetmek gerek. Toplanıyoruz, “kul olmayacağız, ümmet olmayacağız” demek için yan yana geliyoruz. İnsan olmak ve insan kalmak için bir yeni cumhuriyet arıyoruz.