Cumhuriyet örgütlenmesi emekçi halkla sağlam bağlar kurularak güçlenecek; emekçi halk da cumhuriyetin “kendisinin” olduğu konusunda en ufak duraksama duymayacaktır.

Cumhuriyet

Yüzüncü yılda hemen herkes tarafından çok kullanılan bir kavram oldu cumhuriyet. Yerindedir, bir asır, az değil. 
Ancak kutlamak yetmiyor. İçi boş mu dolu mu, neyle dolu? Yüzyıl boyunca ve bugün toplumun cumhuriyete cumhuriyetin topluma etkileri nasıl yönlendi, neden üzerinde çok oynandı, neden 1982 Anayasasındaki nitelikleri bile korunamadı?

Devletin şekli “Cumhuriyettir”, Türkiye Cumhuriyeti de “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” diyor Anayasa’nın ilk iki maddesi. 

Bu hükümler değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Yine Anayasaya göre “Cumhuriyeti korumak” devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılıyor.

Temel hak ve özgürlüklerin sınırlamalarının “laik Cumhuriyetin gereklerine” aykırı olamayacağı da en temel anayasal ilkeler arasında. Anayasada yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbiri, “laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde” kullanılamayacak. 

Yüzüncü yılında Cumhuriyetin ne durumda olduğunu, sermaye sınıfı ve onun siyasal iktidarı AKP’nin işbirliğiyle tüm niteliklerini kaybettiğini, Anayasadaki güvencelerin tozlanmış sayfalar arasında kaldığını hem görüyor hem yaşıyoruz. Bu konuda hiç duraksama yok. 

“Yapı”ya ilişkin gerçeği vurgulamadan Cumhuriyeti teslim alan sömürücülerin karşısında “cumhuriyet, cumhuriyet” nakaratlarıyla karşı durmak biçimsellik içinde eriyor. “Cumhuriyeti yıktılar, Anayasayı uygulamıyorlar” demek yetmiyor.

Yüzyıl sonra, yüzyıl içindeki hangi yılına ya da dönemine dönülecek cumhuriyetin? Ya da geleceğin cumhuriyeti hangi niteliklerle nasıl yaşanacak? 

Devlet ve hukuk ekonomik ilişkilerin ürünü. Devlet ve hukuk kapitalist/emperyalist ilişkilerle ve bu ilişkilerin gereksinimi olan gericilikle kaynaşmış durumda. 

Bu kaynaşma emekçi halk üzerindeki sömürüyü derinleştirerek sürdürüyor. Emekçi halkın kendisini yönetmesini engelliyor. 

Cumhuriyeti tüm nitelikleriyle ortadan kaldırılarak, adında cumhuriyetin sözcük olarak tutulduğu bir sömürü yönetimini uygulanıyor. 

Laikliğin yok edilmesiyle cumhuriyetin yok edilmesindeki özdeşliğin özü sömürü düzeni; sömürülenlerin, ezilenlerin, yoksullaştırılanların, yoksunlaştırılanların kurtulmak istediği düzen. 

Sermaye sınıfı egemenliğinin araçları olarak yaşadıkça ne devlet ne de hukuk cumhuriyeti koruyup güvence altına alabilir. 

Bu düzenle uzlaşıp, son seçimlerdeki “millet ittifakı” örneğinde olduğu gibi bu düzenin demokrasi yanılsamasına kanıp, seçimden seçime genel oyunun çalınmasına sessiz kalanlarsa cumhuriyeti ve niteliklerini ancak kutlamalarla korumaya çalışıyor. 

Yasakların yaygınlaştığı günümüzde kutlayabilmek de az iş değil ama yılların gösterdiği gibi biçimsel olarak kutlamak laikliği ve cumhuriyeti korumaya yetmiyor. Yok edenlerle uzlaşma sürdükçe de yetmeyecek. Yüzüncü yılın gözümüzün içine soka soka gösterdiği gerçek bu: sınıf uzlaşmacılığının laikliği ve cumhuriyeti korumaya yetmemesi. Koruyamıyor ki ilerletsin. 

Özelleştirme, yağma, piyasacılık, gericilik ve hukuksuzluk, niteliklerini yok ettiği cumhuriyetin adına sığınarak sürdürüyor iktidarını. O cumhuriyet sayesinde sermaye ve gericilik yalnızca kendi çıkarlarını koruyan bir siyaseti yaşama geçiriyor. Demokratik ve cumhuriyetçi olduklarını iddia eden muhalefet aynı siyasete ortak ediliyor. 

Düzen içinde farklı siyasi partilerin olması düzeni değiştirmeye yetmiyor. Düzen içinde devlet organlarıyla, hukuk belgeleriyle, Anayasayla oynamak bu sömürücü ve uzlaşmacı siyaseti değiştirmeye yetmiyor. 1923’ün ilerlemeci, aydınlanmacı Cumhuriyetinin yüzüncü yıla yolculuğu, -içinde ne kadar siyasal, yönetsel, anayasal gelişme hareketlerini taşısa da- emekçi halk üzerindeki sömürünün derinleşmesiyle sürdü. 

Siyasetiyle, devletiyle, anayasasıyla, hukukuyla, tüm araçlarıyla sınıfsız ve sömürüsüz toplumu hedef alan sosyalizm yolculuğu için hiç zaman geçirmeden ve ödün vermeden laiklik, bağımsızlık, kamuculuk hedefine kilitlenmek, örgütlü gücü harekete geçirmek gerekiyor. 

Toplumsal üretim araçlarına toplum adına el koymadan, dini siyasetten, devletten, hukuktan ve toplumsal yaşamdan çıkarmadan, başta emperyalizmin militarist örgütü NATO olmak üzere kapitalist bağımlılıktan kurtulmadan cumhuriyeti yeniden ayağa kaldırmak olanaksız. 

Burjuvazinin demokrasi, eşitlik ve özgürlük, insan hakları, hukuk devleti, yeni anayasa yanılsamalarıyla, emekçi halkı yok sayarak, sermaye sınıfının ve gerici ortaklarının sahtelikleriyle cumhuriyetin yeniden ayağa kalması olanaksız. 

Sömürünün her türünü ortadan kaldırmadan, eşitliği biçimsellikten kurtarmadan cumhuriyet gerçek niteliklerine kavuşamaz. 

Seçilenlerin yeni bir seçime kadar halktan kopuk, ayrıcalıklı yaşadığı, devletin toplumun üstünde ve dışında olduğu, her şeyin sermayenin sınırsız tahakkümüne seferber edildiği bir düzen cumhuriyet değildir.

Liberallerin cumhuriyeti özgürlükle koşut okuması cumhuriyetin içini boşaltır.  

Tüm toplumun katılacağı bir yönetim hareketidir cumhuriyet. Halk toplumsal üretimin ve yaşamın her aşamasında hem yönetecek hem denetleyecektir. Seçecek, seçilecek, geri çağırma hakkına sahip olacaktır. Seçimin özü, sömürenlerin dahil olmadığı sınıfsız ve sömürüsüz toplumun genel oy hakkıdır. 

Mahalleden köye, çiftlikten ve işyerinden fabrikaya, sağlık kuruluşundan okula tüm yurttaşları kapsayan yerel meclisler, ilçe meclisleri ve il meclisleri üretim, örgütlenme, yönetim, denetim ve karar alma dahil tüm süreçlerine seçimle katılacaktır. 

Her meclis yurttaşlara toplumsal yaşama ve yönetime katılma olanağı sunacak, diğer meclisler ve devlet organlarıyla birlikte sorumluluk üstlenecektir. 

Yönetme, denetleme, tüm toplumu kapsayan merkezi planlama, toplumsal olarak ortaklaşa eylem ve sorumlulukla yaşama tüm halka öğretilecek, gerçekleştirilecektir. 

Cumhuriyet örgütlenmesi emekçi halkla sağlam bağlar kurularak güçlenecek; emekçi halk da cumhuriyetin “kendisinin” olduğu konusunda en ufak duraksama duymayacaktır.

Lenin’in deyişiyle, “Her belirli uğrakta, bütün zincirleri tutmak ve sonraki halkaya geçişi sağlamca hazırlamak için kavranması gereken belirli halkayı bulmasını bilmek gerekiyor” sosyalist cumhuriyet için.