Yoldaşlarımızı yalnızca anılarla yaşatmamanın yolu Emekçilerin Cumhuriyeti için onların başlattığı savaşımı sürdürerek açılacak.

Aralık vedaları: Yalnızca anılarda değiller

Aydınlanmaya, emeğe, sosyalizm savaşına adanan yaşamlar… Dava insanları, yoldaşlarımız… 

Aralık ayında veda ettik Necdet Bulut (8 Aralık 1978), Fikret Gülen (8 Aralık 2009), Necdet Özbek (18 Aralık 2020), Mehmet Bozkurt (6 Aralık 2022) ve daha birçok devrimci, sosyalist cana… 

Anılarda yaşatmak, unutmamak, unutturmamak kuşkusuz görev ve sorumluluğumuz. Ama asıl görev ve sorumluluğumuz ürettikleriyle, yaşam ve savaşım ahlak ve disiplinleriyle, dostluklarıyla biriktirdiklerini geleceğe taşımak. 

Sömürünün, emek düşmanlığının, gericiliğin çok yönlü saldırısı altında örgütlü savaşımı sürdürürken hem onları arkada bırakmayacağız hem de tarihsel birikimleri gençlerle buluşturup güçleneceğiz.

“Karanlığın Katlettiği Bir Bilim İnsanı: Necdet Bulut”u, özgeçmişi, sosyalizm mücadelesi uğruna katledilişi, yazdıkları, hakkında yazılanlarla, Yazılama Yayınevinin kitapları arasında okuyup tanımak, öğrenmek olanaklı. 

Gençler ve genç bilim insanlarının, bilimin “kimler için geliştirildiği”, “nasıl kullanılacağı”, “hangi sınıfların çıkarına hizmet” edeceği sorularını yanıtlaması gerektiğini uyaran Bulut’un “bilime ve sosyalizme adanan yaşam”ına, “özverili, disiplinli, tutarlı” mücadelesine örnek olacak çok özelliği var.

Bunlardan birini çınarımız Yalçın Cerit şöyle anlatır:

“1968 yılında ‘NATO’ya Hayır’ Kampanyası için son derece yaygın bir bildiri dağıtım çalışması yapıyorduk. Bu arada aralarında benim ve Necdet’in bulunduğu ekibe Keskin İlçesinde görev verildi. NATO’nun halkımız için taşıdığı anlamı belirten parti bildirisini dağıtmaya başladık. Birkaç cadde ve kahvede bildiri dağıtım işini tamamladıktan sonra yeni bir kahveye girip aynı işi yapmaya başlarken polis ekipleri geldi. Zamanın AP (Adalet Partisi) iktidarının İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın emriyle kampanya sistemli olarak baltalanmak isteniyordu. Karakolda birkaç saat alıkonduktan sonra gözdağı verilerek serbest bırakıldık. Ben ekip yöneticisi olarak karakoldan çıkınca arkadaşlara ne yapmamızı önerdiklerini sordum. İstiyordum ki çoğu genç üyelerden oluşan ekip, yapılması gerekeni kendi yapsın. İlk önce Necdet atıldı. ‘Yapmamız gereken tek şey’ dedi, ‘hemen bildiri dağıtımının yarım kaldığı kahveye gidip, oradan başlayarak görevimize devam etmemizdir. Hem polise hem yöredeki gerici güçlere Türkiye İşçi Partisini, Türkiye İşçi Partilileri durdurmanın, çalışmalarını engellemenin mümkün olmadığını göstermeliyiz.’ Bu öneriyi uyguladık ve görevimizi sonuna kadar tamamladık.”

Komünist disiplini, engin birikimi, araştırmacılığı ve kıvrak kalemiyle tarihi okurlarına aşılayan Mehmet Bozkurt’un yazı ve söyleşileri, yoldaşlarının hakkında yazdıkları da “Mehmet Bozkurt’un Anısına: Tarih Sohbetleri” kitabında, yine Yazılama Yayınevinin (2023) kitapları arasında yerini aldı.

Güvenilirlik yönünden birçok okuru aynı kanıdadır ama kendi adıma söyleyeyim, kimi konuları araştırırken O’nun yazdıklarını okumadan içim rahat etmiyor.  

Türkiye Komünist Partisi üyesi ve soL Portal yazarı Bozkurt 100 yaşındaki “Cumhuriyet”in kuruluşuyla ilgili ilk tepkileri şöyle aktarır: 

“Türkiye’de yeni başkentin (Ankara olarak) seçildiği ve Cumhuriyet’in ilan edildiği günlerde yalnızca iki Büyükelçilik olduğunu görüyoruz. 1919’da İngilizlere karşı bağımsızlığını kazanan Afganistan ve Büyük Ekim Devrimi’nin yapıcısı Sovyetler Birliği… Diğer diplomatik temsilcilerin hemen hepsinin İstanbul’da bulunduklarını ve orayı pek çok sevdiklerini koparmış oldukları yaygaralardan anlıyoruz. En çok yaygarayı da İngiltere’nin kopardığını, Türkiye’de gerçekleşen devrimi anlayamadığını ve hiç inanmadığını görüyoruz.”

Türkiye’de gerçekleşen devrimi anlamayan İngiltere’nin Fransa, İtalya, ABD gibi devletleri Ankara’ya karşı bir cephe kurmaya çağırdığını da Bozkurt’tan okuyoruz.

Kuruluştaki karşı cepheler Cumhuriyet tarafından kırıldı ve Türkiye Cumhuriyeti tanındı ama yüzüncü yılda ilerici ve aydınlanmacı Cumhuriyetin sömürücüler ve siyasal İslam ortaklığıyla yıkılmasıyla karşı karşıyayız.

Fikret Gülen’in çalışmalarının dökümü “Fikret Gülen Bibliyografyası” başlığı altında yayımlandı (Mülkiye, 2010, Sayı:267). Necdet Özbek az yazdı ama O’nun insanca dik duruşu ile devrimci duruşunu buluşturan kişiliği tüm tanıyanlara ve dostlarına hep ışık tuttu, tutmaya devam ediyor. 

Aralık listesi, üzülerek ve öfkeyle söylemek gerekir katliamlarla dolu olarak, bu kadar değil. Anımsama, anımsatma ağacı çizersek;  Necip Hablemitoğlu, Abdullah Baştürk, Abidin Dino, Niyazi Berkes, Oğuz Atay, Doğan Avcıoğlu, Akın Özdemir, Cavit Orhan Tütengil, Rasih Nuri İleri, Erdal Eren… Karışık veda tarihleri ve sıralamayla yazılan, seçme yapılmayan bu isimlere bilimde, sanatta, kültürde, edebiyatta, eğitimde, sağlıkta, araştırmacılık ve yazarlıkta, devrim savaşımında daha onlarcası eklenir.

Kapitalizme, emperyalizme, gericiliğe karşı bağımsızlık savaşımı için izlenecek devrimci politika her gün daha örgütlü, kararlı ve disiplinli olmayı gerektiriyor. Yoldaşlarımızı yalnızca anılarla yaşatmamanın yolu Emekçilerin Cumhuriyeti için onların başlattığı savaşımı sürdürerek açılacak.          

Aralık ayını Nazım’ın Aralık 1945'te yazdıklarıyla esenleyelim:      

Delindi sintine,
esirler parçalamakta pırangaları.
Yıldız-poyrazdır esen,
tekneyi kayaların üstüne atacak.
Bu dünya, bu korsan gemisi batacaktır,
taş çatlasa batacak.

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
— çürüyen diş, dökülen et —,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...