Yazı erişim yasağından önceki haliyle ekte. Alleme-i cihan ile birlikte yayın yasağını da uğurluyoruz bu vesileyle. İkisinin de gidişi olsun dönüşü olmasın…

Abdülhamit sansürü uğurlaması

Yıllar önce bir tesadüf sonucu yazılmış bir yazıydı “Allame-i cihan uğurlaması”. Aslında içinde adı geçenlerden çok AKP eliyle neredeyse bilimden üstün ilan edilen “alternatif tıp” eleştirisiydi. Belli ki AKP, bu şarlatanlığa bir de kutsallık veya dinsellik gömleği giydirmeye çalışıyordu. Böylece yan sokaklardan üniversite kürsülerine terfi ettirildi bu “kocakarı” usulü tedavi yöntemleri. 

Nereye terfi ederse etsin, eldeki koca bir boşluktan ibarettir. Tıbbın alternatifi olur mu? Bilime alternatif olduğunu iddia eden her neyse tartışmasız şarlatanlıktır. 

Bu yazıya iki ayrı dava açtılar. İkisi de mahkemede reddedildi. İstinhafa götürdüler. O da reddedildi ama yazıya konulan erişim yasağı kapı gibi duruyor. Yazıda beraat ile yasak arasındaki bağı kopardılar. Haliyle yazının yasaklanması için içinde suç olması gerekmiyor artık. Otomatik sansür bu. Abdülhamit'i tabana yaydılar özetle...

Muhataplarına rahatsızlık vermek her eleştirel yazının ilk görevidir. Demek ki yanlış iş yapanlar, bu tür yazılara tahammül etmeyi de öğrenecek, mecbur. Suç yoksa, yasak da imkansızdır. Yazı erişim yasağından önceki haliyle ekte. Alleme-i cihan ile birlikte yayın yasağını da uğurluyoruz bu vesileyle. İkisinin de gidişi olsun dönüşü olmasın…

ALLAME-İ CİHAN UĞURLAMASI

Uzman. Dr. Mehtap Şahin. Tanımam etmem. Ankara’da, yol üstünde devasa bir pankartta gördüm adını. Türbanlı da üstelik, haliyle değerli bir hekimimiz olduğundan eminim. Hasta kabulüne başlamış, pankarttan öyle anlıyoruz. Mehmet Kuzulugil hızlı davranıp pankartın fotoğrafını çekmeyi başardı. Yazıyı yazarken fotoğrafı tekrar inceliyorum ve bir kez daha idrak ediyorum; o pankartın yanından saygı duruşunda bulunmadan veya fotoğrafını çekip belgelemeden geçip gitmek TIP tarihine büyük saygısızlık olurdu.

Anladıklarımı sıralıyorum; Uzman hekimimiz Ankara Üniversitesi TIP Fakültesinden mezun olmuş. Ardından, Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde “Islak Kupa” eğitimi almış. “Islak Kupa”nın yanında parantez içinde “Hacamat” yazıyor. Ardından Prof. Dr. Todor Todorov’dan “Manuel Terapi” öğrenmiş. Bilmezsiniz, Bulgaristan’da pek meşhur profesörümüzdür. “Manuel Terapi”nin ne olduğunu, nasıl bir uzmanlık gerektirdiğini öğrenemedim yalnız. Tahminim, “elle mıncıklama” gibi bir şey olmalı. Sonra ver elini Gazi Üniversitesi’nde “Akupunktur” eğitimi. “Nöralterapi”yi Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul’dan öğrenmiş. “Mezoterapi” yine Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde. “Ozon” Anabilim Dalı uzmanlığı da aynı üniversitede. “Proloterapi” uzmanlığı Dr. Hasan Oğuz ve Dr. İlker Solmaz’dan. “Hirudoterapi” için dönmüş Yıldırım Beyazıt Üniversitesine. “Hirudoterapi” kelimesine anlamsız anlamsız baktığınızın farkındayım, “sülük tedavisi” demekmiş.  “Salıyorsun sülüğü kola bacağa, emiyor kanını, ne uzmanlığı olacak?” diyorsanız öyle değil işte, okulu var. Hekimimiz bunların yanında “Hipnoz” ve “Kinezyoterapi”de de uzmanlık yapmış. Kinezyoterapi’nin karşısında parantez içinde “bantlama” yazıyor.

Bu kadar olağanüstü ve doğaüstü uzmanlığı bir koltuğa sığdıran Mehtap bacımız, büyük bir alçakgönüllülükle doktorasını “Ftr” diye kodlamış. Bilemedim “ftr”nin neyin kısaltması olduğunu. Tahminim “fizyoterapi” olduğu yönünde. Düşünsenize, sırt ağrılarınız var ve Uzman Dr. Mehtap Şahin’in kapısını çalıyorsunuz. Hacamat mı istersin, sülük mü salarsın, mıncıklatır mısın, bantlatır mısın, ne dilersen artık. Todor Todorov’dan Kırcaali yöresinden türküler eşliğinde hem de…

Bu nedir? AKP döneminde TIP biliminin aldığı şekil...

***

Kadir Sev haber verdi, Üniversitelerimizde “uygulama ve araştırma merkezleri” kuruluyormuş. Diyor ki Kadir Sev, “Bazı üniversitelerin bünyesinde 'araştırma ve uygulama merkezi' adı altında adeta 'din üniversiteleri' kuruluyor. Bunun en yeni iki örneği dünkü Resmi Gazetede yayımlandı. Necmettin Erbakan ve Turgut Özal üniversitelerinde kurulan araştırma ve uygulama merkezleri, akademinin 'inanç merkezlerine' dönüştürülmesi yolunda atılan yeni adımlar oldu.”

Necmettin Erbakan Üniversitesinde kurulanın adı “Kur’an-ı Kerim Çalışmaları ve Kırâat İlmi Uygulama ve Araştırma Merkezi”ymiş. Turgut Özal Üniversitesindeki "Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi." “Geleneksel” dediği “kocakarı” yöntemleri olmalı. “Tamamlayıcı TIP” Uzman Dr. Mehtap Şahin’in uzmanlık alanına giren her şey demek. Yönetmeliğe göre artık üniversite değil, bildiğiniz eski usul medrese ile karşı karşıyayız. Zira Necmettin Erbakan Üniversitesindeki merkezde “Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör ve kişilere yönelik olarak Kur’an-ı Kerim çalışmaları ve Kırâat ilmi ile ilgili alanlarda ulusal ve uluslararası düzeyde eğitim programları, çalıştaylar, kurslar, seminerler, konferanslar ve sempozyumlar düzenlemek ve projeler yapmak” amaçlanıyor. “Kur’an-ı Kerim çalışmaları ve Kırâat alanında faaliyette bulunan ulusal ve uluslararası kuruluşlar ile iş birliği içinde bulunmak ve onların faaliyetlerine akademik katkı sağlamak" gibi pek uhrevi işlerle iştigal edilecek başarılabilirse. Bunlar “abdestsiz” yapılmayacak işler.

Turgut Özal’daki merkezi için ise sülük, hacamat gibi yöntemlerin, koruyucu hekimlik, tanı koymak ve iyileştirmek gibi konularda ilgili meslek çalışanlarını (Mehtap Şahin kastediliyor olmalı) bilgilendirmek ve hukuksal ortam oluşturmak amacıyla araştırmalar yapmak gibi bir dizi amaç sıralanıyor.

Peki bu nedir? AKP döneminde üniversitelerin aldığı şekil...

***

Bir hafta önce Resmi Gazetede yayınlanan bir AKP Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Saraya bağlı “Türkiye Adalet Akademisi” kuruldu. Akademi, hâkim ve savcılara yönelik eğitim programları düzenleyecek.

Tamam da akademi yasa ile kurulması gerekmiyor mu? Gerekiyor ama ne yasa bıraktılar geride ne de anayasa. Ne dedi AKP’li Galip Ensarioğlu AKP’lileri avutmak için İstanbul’u kaybettikten sonra? “Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde…” Haliyle üniversiteye sülük de sokar, Sarayda yargıya eğitim de verir.

Son yerel seçimlere doğru giderken apar topar bir kanun çıkararak YSK Başkanı ve üyelerinin görev sürelerini uzattılar. Uzatmayı yaptıkları kanunun adı “Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adını taşıyor. Görevi uzatılan başkan ve üyeleri hangi eylemlerinden hatırlıyoruz peki? Anayasa referandumunda mühürsüz oyların geçerli olduğuna karar verip tek adam rejimi için yolu açmalarından. 16 Nisan'da anayasayı ve kanunları hiçe sayıp aldıkları kararla seçimi fiilen ortadan kaldırmış oldular. Bugün baş başa verip, o gün baş başa vererek ortadan kaldırdıkları seçimi yeniden ortadan kaldırıp kaldırmamaya karar verecekler, yüce tanrılarının izniyle.

Bu da AKP döneminde hukukun ve yargının aldığı şekildir. Bu sistemden yargı beklemek, Mehtap Şahin’den şifa, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan Üniversitesinden bilim beklemekten farklı değildir. Ölmediyseniz, aklınızı yitirmediyseniz şükredeceksiniz.

Şöyle anlatayım yol açtığı travmalardan birini. 15 Temmuz dincinin dinciye darbe girişimi sonrasında Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen öğretmen Kazım Durmaz’ın başına gelenleri duydunuz mu bilmem, sizin için özetleyeyim. Bank Asya'daki hesabı ve Aktif Sen üyeliği nedeniyle KHK ile öğretmenlikten atılan Kazım Durmaz, Düzce'de inşaatta çalışırken yaşamını yitirdi. İhraç kararıyla ilgili davası ölümünden iki ay sonra sonuçlanan Durmaz’ın, Cemaat üyeliğine ilişkin yeterli delil olmadığına karar verildi…

Ama bu arada Cemaatin finansörü olan bütün patronlar birer birer salındı. Makbul vatandaşlar sayılıyorlar artık. Devlet desteğinde para kasalarını doldurmayı sürdürüyorlar.

***

Galip Ensarioğlu haklı; yasama bunlarda, yürütme bunlarda, yargı bunlarda. Ama ortalıkta ne yasa bıraktılar ne de yargı. Haklarını teslim edelim, yürütmeyi başarıyorlar sadece!

Çürüttüler elleri neye değdiyse. “Büyük tarihçimiz” Fesli Kadir’i devlet töreniyle uğurluyoruz haliyle. Düzen buysa Fesli Kadir allame-i cihandır!