Türkiye'de oynanan futbol: Denemesek daha mı iyi? 

Türkiye'de oynanan oyun futbol mu, değil mi? Okuyunca kararı siz verin...

İsmail Sarp Aykurt

Türkiye'de uzun zamandır futbol oynanmıyor. Son dönem konuşulanlar arasında hep var olanlar, hakem hataları, finansal problemler ve kulüplerin içerisinde yer alan tartışmalar, çelişkiler... Nasıl ki kapitalizmin krize girme olasılığı için üretim anarşisi bir veridir,  futbolumuzun krize girme olasılığı için de sayılan başlıklar hep kriz dinamikleri olmuşlardır. Ülke futbolumuz, sürekli tekrarlayan döngülerle krizler içerisinde bertaraf olmuştur.

Futbolun bir oyun olup olmadığı tartışmasından tutun da bir eğlence endüstrisi hâlini alışını sürekli konuşşak da artık ülkedeki futbolun bir 'eğlence' olmadığı da fazlasıyla ortaya çıkmış durumda. Çünkü bir kavram olarak eğlencenin içerisinde, bitmeyen ekonomik tıkanıklıklar, kulüpler içi ve arası kavgalar, kamuoyuna henüz servis edilen 'kulüp mülkiyeti' diyalogları, oynanan futbolun zevksizliği ve kalitesizliği yer almaz. Yer alırsa da adı, eğlenceden ızdıraba doğru meylediyor demektir.

Zaten görülüyor ki uzak olmayan bir gelecekte de 'Bir futbol kulübü kime aittir' tartışmaları yapar hâle geleceğiz ve futbolda mülkiyetin farklı bir veçhesini konuşuyorken bulacağız kendimizi. Tıpkı zamanında işbirlikçilerin 'İngiliz mandası mı, Alman mandası mı' tartışması yaptığı gibi kulüp mülkiyetlerinde İngiliz, Amerikan ya da Katar manda modellemesini 'mali durumların aşılmasının tek yolu bu' kılıfı altında tartışıyor olacağız.

Öte yandan, futbol programlarının çoğunda futbolun kültürü değil, bizi çürüten ne varsa onlar tartışma başlığı olarak yer almayı sürdürüyor. Çünkü ligimizde bir futbol maçını izlediğimizde ortaya saçılanlar, futbol ile ilgili olmuyor. O yüzden biz de aslında futbol konuşmuş olmuyoruz. Başa dönelim, biz uzun zamandır futbol oynayamıyoruz. Zaten oynamaya yeltendiğimiz futbolun en önemli malzemesi olan topu oyunda tutamıyoruz. Topun yeşil olmayan sahalarımızda oyunda kalma süresi kısıtlı ve kalan zamanı kör dövüşü ile geçiriyoruz. Normal kazanıldığı düşünülen tek bir maç yok, çünkü çürüme öyle bir boyutta ki suçlamalardan gözümüzü açamıyoruz. Kimi bulursak, ona saldırıyoruz. Taktiksel gelişim olarak da kültürel olarak da en çok zayıf olduğumuz dönemlerden geçiyoruz.

Ya yanlış karar vermekte ve 'pardon' demekte

Ayrıca bir küçük not. Yeni kavga dinamiğimiz olan Video Hakem Uygulaması VAR'da istatistiklere göre, karar değişme oranımız geçen sezon yüzde 70 iken, bu sezon yüzde 96.9'a kadar tırmanmış durumda. Yani, ya yanlış karar vermekte ve 'pardon' demekte ya da baskı ile fikir değiştirmekte üstün durumdayız. Ayrıca faul sayısı ortalamasında son iki sezondur lider görünüyoruz.

Türkiye'de futbolun bir branş olarak icrasına baktığımızda, sürekli aynı başlıkların öne çıktığı görülüyor. Bunların tamamında ise rekabet ve kısa yoldan başarı kazanma hırsı göze çarpıyor. Ülkede ne öndeyse, futbolda da o anlayacağımız. Bir anda kendimizi şampiyon ilan edip, diğerlerine meydan okuyabiliyor ya da bize operasyon çekildiğinden bahsedip, başarısızlığımıza kılıf uydurabiliyoruz. Ülkemizin gerçekleri bunlar ama futbolun genel gerçekleri bunlar değil. Seyircisiz futbol ile seyircili oynanan futbol arasındaki fark da negatif anlamda kapanma eğiliminde. Artık futbolumuzun zevksizliği, bizi maçları takip etmemeye kadar götürmüş durumda.

Ayrıca zaten takip de edemiyor, son dönem konuşulan hâli ile bir 'abonelik kapitalizmi'ne maruz kalıyoruz. Yayıncı kuruluş 'kaçak' yoldan seyredenleri yakalamaya çalışırken, ikincil ve alternatif  bir yayın piyasası da kendisini fazlasıyla hissettiriyor. Denk geliniyor, fırsat buldukça İngiliz Premier Ligi'ni takip ediyor, futboldan biraz olsun 'zevk almayı' hatırlamaya çalışıyoruz. Ülkede futbol ile futbolsever arasındaki açı olumsuz manada artma eğiliminde. Futbolseverler, bu futbol içeriğinin, kendi kendine yeterlilik (otarşi) göstermediğini gözleriyle görüyor. Tam da o yüzden, üretemediğimizden ithal futbolcu ve teknik personeller ile masa başında imza pozları veriyoruz.

Türkiye'de bir ekol bulunmuyor

Futbolumuzda, bir planlama, taktik bütünlük, istikrar ve yaslanacağımız bir ekol bulunmuyor. Bizde ekoller, dönemin başarılı örneği ne ise ona göre kabuk değiştiriyor. Ancak futbolun ülkemizdeki gidişatına bakıldığında, pek parlak bir manzara ile karşılaşamıyoruz. Avrupa gruplarının dışında kalıyoruz ve ülke puanımız hızla eriyor. Bunun doğuracağı vahim sonuç, şampiyon takımın bile Avrupa Kupası'na katılım için bir ön eleme süzgecinden geçmesi olacak. Süzgeçten geçeceğimiz kesin olsa da turu geçeceğimizin hiçbir garantisi yok. Bunun dışında zaten kulüplerin bu mali yapılarla UEFA'dan vize alacağı bile şüpheli durumda. Alt yapılardaki düzensizlik sürüyor, yayıncı kuruluşun tahakkümü devam ediyor ve biz futbolu yeniden üretmeye değil, futboldan para kazanmaya çalışıyoruz.

Türk futbolu her yönüyle yine tanıdık döngülerden geçiyor. Farklı noktalarda ve yeniden kendini tekrarlayan sarmallara benziyor, futbol oynandığını sanarak çoğu zaman boşa vakit geçiriyoruz. Ülke futbolunun, liglerin sadece finansal olarak değil futbol kalite ve verimliliği parametrelerinde de derin bir uçurumun kenarında beklediği ortada değil mi?

İçeriye ait olan bu sorunları, dışarıyı kullanarak ve değirmene su taşıyarak çözümlemek, gittikçe içinden çıkılmaz bir hâle bürünecek.