'Sürü bağışıklığı' tezi çöktü: İzolasyon, karantina ve aşı artık çok daha önemli

DSÖ’nün koronavirüs enfeksiyonu geçirmiş kimi hastaların yeniden hastalanması ve yapılan araştırmalarda hastalık geçirmiş bireylerin bazılarında yeterli antikor yanıtının oluşmadığının saptanması konusunda yaptığı açıklamadan sonra artık izolasyon, karantina ve aşı çok daha önemli hale geldi.

İlker Belek

Koronavirüs enfeksiyonu geçirmiş kimi hastaların yeniden hastalanması ve yapılan araştırmalarda hastalık geçirmiş bireylerin bazılarında yeterli antikor yanıtının oluşmadığının saptanması bilim dünyasının gündeminde. 

Son olarak Dünya Sağlık Örgütü acil durumlar direktörü Mike Ryan bu duruma dikkat çekti. Mike Ryan, iyileşen bir hastanın yeniden enfekte olup olmayacağı konusunda, "Buna bir cevabımız yok. Bu 'bilinmeyen' bir durum." dedi.

Tabii bir de ilk günlerde oluşmuş antikor düzeyinin (yeterli olsa bile) ne kadar süreyle devam edeceği konusu var.

Sürü-kitlesel bağışıklık tezi pek gerçekçi değil

Bu bulgular, ilk günlerde İngiltere’de revaçta olan, salgının sürü bağışıklığıyla engellenebileceği görüşünü önemli derecede geçersizleştiriyor. 

Öte yandan, Sağlık Bakanlığı bilim kurulunda yer alan Prof. Dr. Alpay Azap da Sözcü’ye verdiği mülakatta “Biz buna kitle bağışıklığı diyoruz. Böyle bir enfeksiyon için toplumun %50 ila 60’ının bağışık hale gelmesi gerekir. Dolayısıyla toplumun %60’ı hastalanana kadar biz bu salgınla uğraşmak zorunda kalacağız.” dedi.

Salgını önleyecek kitle bağışıklığı oranı yüzde 90 civarında

DSÖ’nün açıklamasından da anlaşıldığı gibi, kitle bağışıklığı bu virüs için çok şüpheli. Üstelik yeni büyük bir salgının önüne geçebilmek için gereken oran %60 değil, %90 civarındadır. %90’lık toplumsal bağışıklık oranına ulaşabilmek içinse, hastalığı geçiren herkes bağışık hale gelmediğine göre, virüsün tüm toplumu etkilemesini beklemek gerekecek.

İzolasyon, karantina, aşı şimdi daha da önemli hale geldi

Tüm bunlar salgınla mücadele edebilmek için hastaların izolasyonunun ve şüphelilerin de karantinaya alınmasının yaşamsal derecede önemli olduğunu, kitle bağışıklığını herhangi bir dolayımla gündeme getirmenin ise yalnızca virüsün işine yarayacağını gösteriyor.

Öte yandan yine aşının önemi de bir kaz daha ortaya çıkmış oluyor. Anlaşılan o ki aşı olmadan kitlesel bağışıklık sağlamak mümkün olmayacak.

Çok önemli bir iş daha var

Hastalığı geçirmiş olanların ne kadarının, ne düzeyde bağışık hale geldiklerinin ve sağlanan bağışıklığın ne süreyle devam ettiğinin çok merkezli araştırmalarla ortaya konulması da yapılacaklara karar vermek bakımından çok önemli bir iş.