Salgın günlerinde önce patron kârı, sonra 'belki' iş güvenliği...

'İşçi sağlığı ve güvenliği konusu, yaşadığımız iki aylık süreçte de bir kez daha görüldüğü gibi işçilerin güncel mücadele alanlarından biri olma özelliğini koruyor. Bu mücadele olmaksızın çalışma yaşamında her şey patronların kazanç hanesine yazılırken, işçiler patronların kazançlarının vebalini çekmek zorunda kalıyor.'

Haber Merkezi

"İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü" olarak ilan edilmesi talep edilen, aynı zamanda "Dünya İşçi Sağlığı ve Güvenliği Günü" olarak da anılan 28 Nisan dolayısıyla, Patronların Ensesindeyiz Ağı'ndan İş Güvenliği Uzmanı Zehra Güner'le konuştuk. Güner, "Kapitalist üretimin mantığı dolayısıyla kâr, işçilerin sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışmasının sağlanması için önlemlere yapılacak harcamalardan daha önde geliyor" diyor.

'Kâr işçi sağlığından önce geliyor'

28 Nisan'a bu yıl salgın kaynaklı çok sayıda işçi cinayetiyle giriliyor. Öncelikli olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda Türkiye'deki genel tabloya ilişkin neler söylersiniz?

İşçi sağlığı ve iş güvenliği (İSG) konusunun, işçi ve emekçilerin yaşamlarının önemli bir parçası olarak ele alınması gerekiyor. Bugün ülkemizde ve diğer ülkelerde İSG konusuna yaklaşım, yalnızca çalışma yaşamı içerisinde ele alınıyor. Bu eksikli yaklaşımın sonuçları, işçilerin yaşamlarına hastalıklar, kazalar bazen de yaşamlarının sona ermesi olarak yansıyor. İSG, yalnızca çalışma yaşamının bir parçası olarak ele alındığında işyerindeki sağlık koşullarının iyileştirilmesi gündeme geliyor. Oysa bu konuya yaklaşım, bütünlüklü olmalı, toplumcu bir anlayışla yapılandırılmalıdır. İşçinin sağlığı ve güvenliğine çalışma yaşamı kapsamında yaklaşımda bulunulunca, işçilerin sağlık ve güvenliği patronların insafına terk edilmiş oluyor.

İşyerlerinin aktif bir denetimi de yapılamayınca, işçiler tamamen yalnız kalıyor. Bir yanda işsizlik, diğer yanda güvensiz ve sağlıksız çalışma koşulları ile başbaşa çalışıyor. Kapitalist üretimin mantığı dolayısıyla kâr, işçilerin sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışmasının sağlanması için önlemlere yapılacak harcamalardan daha önde geliyor. Alınmayan önlemlerin sonucu, iş kazaları, meslek hastalıkları ya da iş cinayetleri oluyor. İşçilerin örgütsüz olması ise bu tabloyu besliyor.

'İşçi sağlığı ve güvenliği konusu güncel mücadele alanlarından biri'

Salgın günlerinde durum ne peki?

Salgın koşullarında evde kal çağrılarına çalışma baskısı eşlik etti. İşçilerin sağlık ve güvenliği işyerlerine sıkıştırılınca, salgından dolayı da işçilerin ölümleri arttı. Toplumcu bir anlayışla işçilerin sağlık ve güvenliği yapılandırılmayınca yaşamsal önemde olmayan çoğu işyerinde üretim devam etti ve işçiler bakır üretiminde, döküm işlerinde vb çalıştırıldı.

İşyerlerinde salgından etkilenerek hastalanan işçi/işçiler varsa yasal olarak işi bırakma hakkı varken, patronlar bunun önüne geçmek için kaymakamlıklardan, sağlık bakanlığına bağlı yerel birimlerden işyerleri için çalışabilir raporları aldı. İşçilerin çalışmaktan kaçınma hakkını kullanmasının da böyle yöntemlerle önüne geçildi.

İşçi sağlığı ve güvenliği konusu, yaşadığımız iki aylık süreçte de bir kez daha görüldüğü gibi işçilerin güncel mücadele alanlarından biri olma özelliğini koruyor. Bu mücadele olmaksızın çalışma yaşamında her şey patronların kazanç hanesine yazılırken, işçiler patronların kazançlarının vebalini çekmek zorunda kalıyor. İşçilerin sağlığı ve güvenliği sermayeye teslim edilmemeli, milyonlarca emekçi salgın koşullarına rağmen hiçbir koruma olmaksızın çalışmaya zorlanmamalıdır.

Kaçınma hakkını kullanmaları engellendi

İşçiler salgın günlerinde dahi patronlar tarafından yetersiz önlemlerle çalıştırılıyor. Çok sayıda işçi bu süreçte yaşadıklarını, alınan yetersiz önlemleri Patronların Ensesindeyiz Ağı aracılığıyla kamuoyuna da duyurdu. İşçiler hangi iş kollarında ne gibi sorunlar yaşıyor, buna ilişkin kısaca neler söylersiniz?

Salgının başından itibaren işçilerin koruyucular kullanarak çalışması, işçiler arasındaki mesafenin üretim alanında, yemekhane, soyunma odaları vb en az 1,5 m olması gibi yaşamsal önlemlerin alınması gerekmekteydi.

PE’ye pek çok sektörden başvuru yapıldı. Özel okul öğretmenlerinden de, banka çalışanlarından da, otel/turizm işçileri, kurye, inşaat, mağaza, yazılım ve daha pek çok sektör.

PE Ağına başvurular, yasal haklarını öğrenmeye yönelik olmasının yanında sizin de belirttiğiniz gibi ISG alanında da çok fazla başvuru yapıldı.

Örneğin kurye işçileri koruyucular verilmeksizin çalışmaya zorlandıkları için PE’ye başvurdu, onların sözlerini duyuran ana merkezlerden biri olduk.  Ya da inşaat işçilerinin hiçbir önlem alınmaksızın kalabalık ortamlarda çalışmaya zorlanması gibi.

ISG alanında en fazla başvuru salgından etkilenen işçilerin işyerinde bulunmasına rağmen 6331 sayılı yasanın çalışmaktan kaçınma hakkının tanımlandığı 13. Maddeyi kullanamadıkları için yapıldı. İşyerinde salgından etkilenen işçi olmasına karşın bunun saklandığı işyerleri olduğu bildirildi. İşyerinde karantina koşullarına uyulmadığı için Bakanlık'a bildirimde bulunan işçilerin atılması, market çalışanlarının kişisel koruyucu kullanmaksızın ve hiçbir önlem alınmaksızın çalışmaya zorlanması gibi pek çok başvuru yapıldı.

'İşçileri güçlendirmek için çalışma yürütüyoruz'

PE Ağı olarak, işçileri güçlendirmek için çalışma yürütüyoruz. Sadece kamuoyuna duyuru yapmanın dahi oldukça önemli oldu bu günlerde. Ama elbette bununla yetinmeyen bir çalışma yürütüyoruz. İşçilere yüzyüze kaldığı haksızlıklar karşısında haklarını bildirmek ve bu haklarını kullanmalarının yaşamsal olduğunu ve örgütlü mücadelenin önemini anlatıyoruz.

Patronların Ensesindeyiz Ağı’na aşağıdaki e-posta ve sosyal medya hesapları üzerinden ya da 0541 940 0514 numaralı telefondan ulaşılabilir:

Facebook: https://www.facebook.com/patronlarinensesindeyiz

Twitter: https://twitter.com/pensendeyiz

E-posta: [email protected]