Organize 'Adalet'sizlik şebekesi: Adalet diye geldiler, önce adaleti tepelediler

AKP’yi tarihin en uzun iktidarlarından yapan formül “adalet”inin adaletsizlik olması: adaletsizlikten besleniyor, adaletsizlikle yaşamını sürdürüyor. Ancak “AKP sürdükçe adaletsizlik sürecek” demekle yetinilemeyeceği açık. Sömürü sürdükçe adaletsizlik sürecek...

Ali Rıza Aydın

24 Ocak 1980 kararları ve 12 Eylül darbesiyle neoliberalizm içine monte edilen düzenin devamcısı olan AKP, “kapitalizmin mutlak yasası” olan adaletsizliğin içinden doğdu. ABD nitelendirmesiyle gayet siyasal Erdoğan, gayet ekonomik Gülen hareketlerinin birleşmesiyle, milliyetçilik ve tarikat/cemaat mozaikli dincilik koalisyonu olarak girdi siyasete, devlete ve de sermayenin hizmetine.

Adında ve Tüzüğünde adaletten söz edilmesi, sömürü düzeninin ve adaletsizliğin öyle ya da böyle, az ya da çok düzeltilmesi anlamına gelmeyecekti. Zaten adaletin sınıfsallığı da buna izin vermeyecekti.

Bir kere 80’lerin ve 90’ların 12 Eylül, ANAP ve koalisyonlar yönetimlerinden devredilenler neoliberalizmin gereklerinin eksiksiz tamamlandığını göstermiyordu. Ne özelleştirmeler tamamlanmıştı ne de kamusal kaynakların sermayeye tahsisi… Ne işgücü sınırsız ve sorunsuz teslim alınmıştı ne de devlet tarihsel cumhuriyet niteliklerinden koparılıp kayıtsız koşulsuz sermayenin hizmetine tahsis edilmişti. Krizlerden kurtulamayan sermayenin istikrara ihtiyacı vardı.

Bir de yapıştırıcı ve yatıştırıcı olarak dinselliğe ihtiyaç vardı. Bilim ve Aydınlanma karartılmalı, laiklik varmış gibi gösterilip dinsellik hem de belli bir mezhep merkez yapılarak siyasetin, devletin, hukukun, eğitimin ve toplumun içine şırınga edilmeliydi; siyasal İslam kabullendirilmeliydi.

Paranın ve dinin, piyasacılığın ve gericiliğin buluşturulması sermayenin ve siyasi iktidarının çıkarlarının halkın çıkarlarıymış gibi gösterilmesinin ilacı olacaktı. Bu ilaç, “ekonomik ve siyasal istikrar, toplumsal huzur” adı altında yapılacaktı.

AKP'yi iktidar yapan formül 'adalet'inin adaletsizlik olması

AKP bu düzen için kolları sıvadı. 2002 yılı sonundan bu yana da kesintisiz sürdürdü iktidarını. Gazetemizin diğer sütunlarında işlenen “Kalkınma”sında da görüleceği gibi, AKP’yi tarihin en uzun iktidarlarından yapan formül “adalet”inin adaletsizlik olması: adaletsizlikten besleniyor, adaletsizlikle yaşamını sürdürüyor.

Ekonomik, toplumsal, siyasal, hukuksal ve laik, hemen her alanda “eşitlik”le birlikte vazgeçilmez olan “adalet”, “eşitsizlik”le birlikte “adaletsizlik” olarak yaşarken onun ekonomik ilişkilerle başlayan bozulmasına en fazla desteği verenler hukuk ve yargı oldu. Ekonomik ilişkilerin ve eşitsizliğin yarattığı adaletsizliği hukuk yaşattı, olmadı kararlarıyla yargı yaşattı.

Kurulduğu dönemin Anayasası tarafından suçlu bulunmuştu

Kurulduğu dönemin Anayasası ve yargısıyla 2008 yılında yargılanıp, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerini ihlal etmekten suçlu bulunan AKP’nin, o dönemdeki suçu üzerine kat kat suçlar ekleyerek bugüne kadar gelmesinin formüllerinden biri de hukuksuzluğu hukuk yaparak bir çeşit kendi hukukunu yazabilmesi.

Gayet açık oldu her şey: Anayasa ve yasalarla istediği gibi oynadı, muhalefetin sözde demokratik parlamenter rejim içinde gayet masum tavırlarla yaşama isteğini iyi kullandı. Parmak sayısı ve çıkar hesabını iyi yaptı.

Her Anayasa değişikliğini (17 yılda 17 Anayasa değişikliği girişiminin 12’si yürürlükte, 4’ü cumhurbaşkanları tarafından geri çevrildi, 1’i Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi) ve yasa değişikliğini istediği gibi kabul ettirip yürürlüğe sokan, 2011 KHK’larıyla ve OHAL KHK’larıyla parlamentoyu es geçip sonra da bu kararnamelerinin bir bölümünü ve OHAL KHK’larının tamamını aynı parlamentodan geçiren AKP bu marifetini Anayasa Mahkemesi ve yargıyla oynayarak, onları parti-devletin parçası yaparak sağlamlaştırdı.

Muhalefet desteği

Böyle bir siyasi partinin adaletsizlik düzenini rejim değişikliğiyle tamamlaması için zemin de uygundu. Bu uygunluğa uzlaşmacı muhalefetin köstek olacağı düşünülemezdi. Halkın direnişini bastırmanın yolları da açıktı. Bir yandan dinsel uyuşukluk, bir yandan Haziran Direnişi'nde ve OHAL döneminde zirveye vurdurulan baskı ve şiddetle bastırma, bir yandan yargıdan destek alarak tutuklama, hüküm giydirme… Açıklar da genel oy hakkının çalınmasıyla, seçimlerde ve halk oylamalarında adaletsiz seçim düzeninin -yasalara da eklenerek- uygulanmasıyla kapatıldı.

Sermaye için, burjuva düzeni kanıksamaktan kaçınmayıp sosyal devlete sığınanlar için, siyasal İslam içinde yuvalanan tarikat ve cemaatler için pazara çıkarılan ve piyasa konusu yapılan adalet, emekçi halk için madalyonun arka yüzünü, adaletsizlik yüzünü gösterdi hep.

AKP’nin hizmet ettiği sermaye sınıfı ve AKP’yi oluşturan ya da destek olan koalisyon ve ittifaklar için adalet pazarda dağıtıma girdi. Sesi çıkmayana gitti, çıkana gitmedi. Destek olana gitti, olmayana gitmedi. Yandaş olana gitti, olmayana gitmedi. Pazarlıklar sürdü hep, sürmeye de devam ediyor.

AKP’nin adaleti olan adaletsizlik, kapitalizmin sıkıştıkça arkasına sığındığı sosyal devlet maskesini de çıkarıp attı, sömürünün gerçek yüzünü göstererek çalıştı.

Çakıcı dışarı, Barışlar içeri...

Piyasaya düşen adalet, birçok suçtan ceza alıp hüküm giymekle birlikte cumhurbaşkanına da hakaret eden Çakıcı’yı ittifak uğruna cezaevinden çıkarmayı bilecek ama sırf düşünceyi açıklama ve eleştirel haklarını kullandıkları için Barış’ları ve birçok gazeteciyi hem de daha iddianameleri bile yazılmadığı halde içerde tutacak kadar adaletsiz.

Salgının yayılmaması için sokağa çıkmayın diyen adalet, patronların kazançları düşmesin diye sağlıksız ve güvencesiz koşullarda işçileri çalışmaya zorlayacak kadar adaletsiz.

AKP’nin piyasa adaleti hem sermaye iktidarı hem de siyasal iktidar için her türlü pazarlığa girişecek ama emekçi halk üzerinde sömürünün her türlüsünü uygulayacak kadar sınıfsal. Gelir dağılımı uçurumunu artırmada, işsiz ve aşsız bırakmada, emekçi halkın örgütlü mücadelesini kırmada da ödünsüz.

Grev hakkını adalet diye sunuyor, grev ertelemeyle grev hakkını yok ederek adaletsizlik yapıyor. Sendikal hakkı adalet diye sunuyor, sendikaları parçalayıp yandaşlaştırarak adaletsizlik yapıyor. İşten çıkarmamayı adalet olarak sunuyor, ücretsiz izinle kapı önüne koymayı yasallaştırarak adaletsizlik yapıyor.

Sömürü sürdükçe adaletsizlik sürecek

Çürümüş dünyanın çürümüş adaleti bile değil söz edilen, sömürücü düzenin vahşi adaletsizliği…   

İşçi sınıfı ile sermaye sınıfının, sömürülenle sömürenin sorunları ve adalet arayışları farklı ve karşıt. Kapitalizm yaşadıkça adalet adına ortaya çıkacak uzlaşmalar üzerine, arabuluculuk üzerine emekçi halkın siyaseti kurulamaz.

“AKP sürdükçe adaletsizlik sürecek” demekle yetinilemeyeceği açık. Sömürü sürdükçe adaletsizlik sürecek.