Okçuluk: Ok meydanından yerli ve milli saadet zincirine

Yerli ve milli saadet zincirinin spordaki boyutları sınırlarını zorluyor. Spor kurumlarındaki siyasi işgalin bilançosu da bir yandan ortaya dökülürken, özellikle bazı spor branşlarının hedeflendiği ve gerici siyasetin spor alanında metastaz yaparak yol aldığı seçilebiliyor.

İsmail Sarp Aykurt

Anadolu’nun azımsanmayacak bir spor geçmişi ve kültürü var. Bu, biraz da geleneklerle ve ilkel kalmış kimi uygulamalarla sürse de yine de bir birikim var diyebiliriz. Ancak bunların hangilerinin gerçekten bir spor dalı olduğu ya da spor dalı olanların hangilerinin gerçekten bir ‘spor icra etmek için’ kullanıldığı şüpheli olmayı sürdürüyor. Sporda artık ‘kullanışlılık’ rağbet görüyor. Son dönemde AKP’nin özellikle öne çıkarmaya ve kullanmaya çalıştığı birçok spor çeşidi ortaya çıkartıldı. Bunların da özellikle savaş eksenli ve eski Türklük imgeleri, Osmanlıcı motifler taşıyan içeriklere sahip olduğu görülüyor. Bunların sıklıkla sunuluyor olması ve uzun bir dönemden sonra piyasaya sürülmesi bir plana dayalı. 

Bu plan, spordaki laikliğin ve aydınlanmacı niteliğin yok edilmesine, eskimiş olan ile gerici öğelerin propaganda edilmesine ve güncel politik açılımlarına uygun bir şekilde pazarlanıyor. AKP’nin şu anki politikasının, zamanında Selçuklularda görülen ‘Alplik-Yiğitlik’ ya da Osmanlılara devrolan ilkel ‘spor tekkesi’ uygulamasından, niteliksel olarak pek de bir farkı bulunmuyor. Osmanlılarda spor denildiğinde akla gelenler arasında diğer uygarlıklardan devrolunan benzer dallar öne çıkıyorsa; şimdilerde de o dönemde popüler olanlar zamanın ruhuna aykırı bir şekilde ve ısrarla yeniden parlatılıyor. Bunlardan birisi kemankeşlik, bildiğimiz adı ile ise okçuluk. Güreşi söylemeye ise gerek yok. Bu tarz spor branşlarının tarihsel bir geçmişi olsa da ve günümüzde modernize edilip, olimpik sporlar olarak kabul görse de spor branşlarının geleceğini ve olası etkilerini son tahlilde ‘mülkiyet ilişkileri’ belirliyor.

İlk zamanlardan yağma düzenine 

Oysaki insanlık ile sporun ilk buluşmaları, çok eski çağlarda başlamış olmakla beraber, sürekli bir birikim ile ileriye doğru yol aldı. Prehistorik Çağ'dan günümüze uzanan geniş zaman diliminde sporun kayalar üzerine yapılan resimlerle birlikte keşfedilmesi ile sporun rüşeym haline ulaşılmasını sağlandı. Ancak bu durum, yaşamsal bir mücadeleye bağımlı olarak gelişti ve günümüze kadar birikerek bir kültürü oluşturdu. İnsanlar ilk çağlar içerisinde doğa ile giriştikleri ölüm-kalım savaşının sonucunda ilk bedensel etkinliklerin ortaya çıktığını ve bununla birlikte sportif gelişkinliğin, henüz bunun farkındalığı olmamakla beraber, olgunlaşmaya başladığı iddia edilebilir. Örneğin, insanlık tarihinin ilk sporları savunma-saldırı kökenli olanları oldu. İlk insansı yaratıklar, bundan 2-3 milyon yıl önce, yırtıcı hayvanlarla göğüs göğse boğuşurlardı. Bu durum hiç kuşkusuz bazı sporların ilk örneklerinin ortaya çıkmasına ön ayak oldu. Henüz zaman kavramının bilinmediği bu ilkel komünal dönemler, ilk çağlar sporunun doğum sancılarını göstermektedir. Spor, kendiliğinden, metafizik ve ayrı bir öyküye sahip bir olgu hiç olmamıştır; spor, toplumsal devinimin en önemli ürünlerinin başında yer almıştır. 

Ancak insanlığın geldiği bu çağda eski olanın yeniden ortaya çıkarılması ve sahte bir ‘modernlik kılıfı’ altında sunulmasının siyasal ve ekonomik açılımlarla çok önemli ve doğrudan bir bağı var. 

Sporun biriktirdiklerinin yağmalandığı ve tarumar edildiği bir dönemin tam ortasındayız.

Okçuluk neden bu kadar öne çıkartılıyor?

Okçuluğa gelmeden, Osmanlı’da imparatorluğun yayılma dönemlerinde bulunan tekkelerden birinde 300 kadar pehlivanın yiyip içtiği pehlivan tekkelerinin bulunması ve ‘Güreşçiler Mahallesi’ isimli bir yerin dahi olması birçok şeyi hatırlatmalı. O dönemde dini teamüller ve ritüeller belirleyicidir. Şimdiki ise benzeri, şeyhler ve müritler döneminin sporda restore edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Spor dallarının ele geçirilme ve kimilerinin seçilip öne çıkarılması tarihinde bazı spor dallarının kullanışlı olduğundan bahsedildi. 

Bunun altında yatan temel nedenler ise hem Osmanlıcı/milliyetçi hülyalar hem de bu tül altında dönen olağanüstü rant ekonomisidir.

Okçuluk denildiğinde ise akla hızlıca gelen şeyler sıralandığında listeye ilk iki sıradan giren iki olgu var: Dinsel rivayetler ve Türklük. Hz. Âdem’e kadar gittiği varsayılan, efsanelerden birisinin Âdem’e ekinlerine musallat olan kargalara karşı kullanması için bizzat Cebrail tarafından getirilen 6 adet oktan bahsedilir.  Okların bir tanesinde Allah, diğerlerinde ise peygamberlerin adının yazıldığı iddia edilir. Destansı ifadeler buraya kadar gitse de Dede Korkut hikâyelerinde, Selçuklu ya da Osmanlı dönemlerinde ve Orta Asya’ya kadar okçuluk miti hep en başlarda yer alır. Özel eğitimlere konu olan, bayraklara figür olarak işlenen ve destanlara konu olan okçuluğun güreş ile arasındaki akrabalık ilişkisi de tam buradadır. İkisinin atası dinsel rivayetler ve Türklük mitidir. Bu anlamda o dönemde kutsal olan bu gerici mitlerin AKP tarafından canlandırılması siyaset anlayışlarıyla doğru orantılıdır.

Daha da kanıksamak için, Osmanlı hülyaları ve fetih politikalarıyla uyumlu görünen bu spor dallarının yeniden keşfinin bazı örnekleri için Osmanlı’ya gitmeye ihtiyaç var. Örneğin, bu okçuluk sevdasının 1506 yılında kurulan Okçu Çarşısı ya da şimdiki Okçular Caddesi ile ilgisi var. Ok ve yay yapımının ‘genel merkezi’ yapılan bu yer, 2. Bayezid fermanıyla açılmış ve Okçular Tekkesi şeyhlerine ve ustalarına imtiyazlar sağlanmıştı. Bunun öncesinde ise 1482’de Ok Meydanı’nın ihyası ve pazartesi ile Perşembe günlerinde atışların yapılması bu ilkel branşı popülerleştirmişti. Sonrasında ok meydanında gerçekleşen olaylar, ‘Okçular Tekkesi şeyhliği çekişmeleri’ gösteriyor ki okçuluğun bir prestij meselesi haline geldiği dönemler yaşanmıştı. 

Spordaki siyasi çekişmelerin rüşeym halidir ve okçuluğun bu tarihsel akışında, AKP’nin kendisinde bulduğu ve yeniden üretmeye çalıştığı nice öğe olduğu görülmektedir.

Ekonomik ve siyasi rant kompleksi: Yeni Saadet Zinciri

Günümüzde ise Okçular Vakfı Mütevelli Heyeti’nin künyesine göz atıldığında çok şaşırılmayacak bir manzara bizi bekliyor. Sitelerinde 21 kişi olarak açıklanan heyetin tamamı AKP’lilerden veya ilişkili kişilerden oluşuyor. Aralarında ‘en AKP’li’ ise ‘Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı’ unvanını da kullanan Bilal Erdoğan. Son yıllarda okçuluk ile olan alakası yükselişe geçen Bilal Erdoğan’ın memnun edilme egzersizleri de devam ediyor. Son dönemde Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin salgın günlerinde Etnospor ve Okçuluk Merkezi inşası için harcamakta beis görmediği yaklaşık 10 milyon TL’lik paranın kaynağı ve akıbeti konuşulmuştu. 

Bunun yanı sıra geçtiğimiz günlerde ‘Okçuluk Vakfı mütevelli heyeti başkanı’ ve aynı zamanda Beyoğlu Belediye başkanı Ali Haydar Yıldız ile yine kamera karşısına geçen Bilal Erdoğan, “Türk okçuluğunun tanıtımına katkı sağlamayı sürdüreceklerini” yineledi. Okçuluk Vakfı’nın çıkardığı ve ‘Yunus Emre Enstitüsü’ desteği ile 5 dile çevrilen ’12 Adımda Okçuluk’ kitabını da tanıtan Erdoğan, Türk kültürünün tanıtımı ve sportif başarılar vurgusu yaptı. Özellikle eğitimlerde ‘geleneksel’ adı ile pazarlanan, eski ve çağdışı kıyafetler kullanılarak yapılan atış talimlerine eşlik eden gerici uygulamaların son dönemdeki artışı görülebiliyor. İlk olarak 1904 Yaz Olimpiyatları’nda olimpik sporlar kategorisine alınan, Uluslar arası Okçuluk Federasyonu FITA tarafından denetlenen ve 1972’den beri aralıksız olarak olimpiyatlarda boy gösteren modern okçuluktan farklılaşan bir eğilim var ortada. 

AKP eli ile yürütülen okçuluk, siyasi bir manevra alanı ve kâr aracı olmaktan öteye geçmiyor. 

Daha önceden, AKP’li Mevlüt Uysal’ın onayıyla İBB’den Okçuluk Vakfı Spor Kulübü Derneği’ne aktarılan 1 milyon 200 bin liralık kaynak iddiası da hatırlanacak olursa, AKP’nin tıpkı güreşteki gibi okçuluğa da yatırım için can attığı ortaya çıkmış oluyor. Zaten yine daha önce bu vakıf bünyesinde ve kuran-ı kerim tilaveti ile açılan “Okçuluk Araştırmaları Enstitüsü” birçok AKP’linin katılımı ile gerçekleştirilmişti. Ancak kuruluşun yapacağını iddia ettiği araştırmalarından neyi kastettiği de ayrı bir merak konusu olmayı sürdürüyor. Düzenlenen etkinliklerde harcanan yüklü miktarda paranın kuruluşun organizatörlüğünü üstlendiği gerici etkinliklerde kullanıldığı da biliniyor. Bu sözde sportif ve kültürel etkinlikler arasında, ‘Fetih Kupası, 1071 Malazgirt Zaferi Anma Etkinlikleri, Fetihleri Anlamak Fatihler Anmak Projesi ve Kemankeş Projesi’ gibi başlıklar yer alıyor.

AKP’nin ‘okçu, güreşçi ya da wushu sevdasının’ bitmemesinin arkasında, bu alanın neredeyse tamamının kendi siyasetleriyle işgal edilmiş olmasının ve dönen bir ‘ikincil ekonominin’ parmağı var. Spor branşlarının üzerindeki bu tasallut, sporun tarihsel önemini azaltmasa da spora olan mesafenin açılmasına da zemin hazırlıyor. 

Oysaki sporu kazanmanın yolu siyaseti ve iktidarı kazanmaktan, bunu gündeme almaktan geçiyor. 

Metastaz yaparak ilerleyen gerici siyaseti püskürtebilecek tek şey ise bu…