Kadın futbolu: Dezavantajlı, eşitsiz ve kadınsız

Kadın futbolu, kapitalizmdeki dezavantajlı ve ikincil pozisyonunu sürdürüyor. Koronavirüs dönemindeki son gelişmeler, kadın futbolunun geleceğinin pek parlak olmadığını, kadınların ise erkek meslektaşlarına göre dezavantajlı durumlarının artarak sürdüğünü gösteriyor.

İsmail Sarp Aykurt

TFF’nin sayfasında yer alan, “Futbol erkek oyunu değildir kavramını yerleştirerek ve tüm kamuoyunun desteğini alarak kız çocuklarının futbol oynamasını teşvik etmek ile sahadaki cinsiyet ayrımının azaltılmasına yönelik çalışmalar yapmak” hedeflerinin gerçek hayatta pek bir karşılık bulmadığı görülüyor. Son dönem etraflıca izlendiğinde de, tartışmaların baskın unsurunun erkek futbolcular olduğu, kadınların koronavirüs salgını döneminde ikincil plana itildiği ve finansal zorluklar içerisinde boğuşan kadın futbol kulüplerinin kaderlerine terk edildiği kolayca seçilebiliyor.

Koronavirüs pandemisinin ortaya çıkışından bu yana erkek futbol liglerinin açılma takvimleri gündemi sürekli meşgul ederken, kadın liglerinin durumunu konuşmak imkânsız hale gelmişti. UEFA ve FIFA’nın kadın futbol turnuvalarını ertelemesi, bazı Avrupa ülkelerinde liglerin iptal edilmesini de beraberinde getirdi. Türkiye Kadınlar 1. Futbol Ligi’nde ise maçlar en son 8 Mart tarihinde oynandı.

O günden bu güne ise değişen bir şey olmadığı gibi, internet sayfasında iddialı hedefler koyan Federasyon, uzunca bir süre geçmesine rağmen kadın liglerinin akıbetine dair bir açıklama yapmadı. Daha önce 16 Mayıs tarihinde kadın futbol ligleri için “Basit ve daha kolay halledebileceğimiz bir sistem. Çabucak çözebileceğimize inanıyoruz” diyen TFF başkanı Özdemir’in, Süper Lig’in açılışından sonra nasıl bir yöntem izleyeceği de merak konusu. 

Salgından önce ya da sonra: Değişen bir şey yok

Kadın liglerinin ne zaman başlayacağı ve geleceği belirsizliğini korurken, kadın futbolunda kimi virüs vakaları da görülmüşken oluşan dezavantajlı durum; salgınla birlikte ve sonrasında daha da katmerlenecek gibi görünüyor. Salgın öncesinde yerleşiklik kazanmış olan bu dezavantajlı pozisyon, yaratılmış bir futbol-kadın uyumsuzluğu algısı ve alt liglerin çözüme bağlanmamış problemleri devam ederken; ana akım medyada pek bahsedilmeyen bir branş olan kadın futbolu, futbolun ayrımlar yaratılarak nasıl yönetilebildiğini gözler önüne seriyor.

Son dönemde ortaya çıkan, sporda cinsiyetler arası ücret eşitsizliği tartışması ve finansal krizlerin faturasının ilk kadın takımlarına kesilmesi gibi konular etkilerini sürdürüyor. Dünyada örnekleri görülen ve koronavirüs tasarruf tedbirleri kapsamında uygulanan erkek sporculara yapılan ödemelerde yarı yarıya indirim, kadın sporcularda ise sözleşmelerinin askıya alınması örnekleri, salgın sonrası geleceğin kadın sporcular için hiç de iyi geçmeyeceğini işaret ediyor. 

Bunun yanı sıra, özellikle futbolda erkek futbolcu imgesinin üretimi ve sunumu kadınların futbola olan ilgisini de köreltiyor ve kadın futbolunu ilgiden yoksun ve adeta ‘kadınsız’ bırakıyor. Ek olarak, futbol, kapitalizmin en popüler branşı olsa da kadın futbolunun uyandırdığı ilgi, kazandırabileceği olası gelirler hesaba katıldığında erkeklerin oynadığı futbolun kadınlar üzerindeki tahakkümü sahalarda da devam ediyor diyebilmek olanaklı. Spora erişim hakkının kadınlar için daha da zor oluşu, kadın ve kızların futbol oynama taleplerinin görmezden gelinmesi ya da federasyonun olanaklarından eşit miktarda yararlanma hakkı için kadın futbolunun bileşenleri hâlâ bir mücadelenin göbeğindeler.

Son dönemlerde ilgi duyulan bir alan olarak kadın futbolu ve hakemliği de her ne kadar gelişse de hala medyada gösterilme konusunda bir o kadar geride duruyor. Kadın hakemlerin sayısının son zamanlarda yüzde 72 gibi büyük oranda artışı ve kadın sporcuların sayısındaki artış göze çarpsa da kadın futbolu hâlâ bir var olma mücadelesinin içerisinde kıvranıyor. Futbol, sınıfsal mücadelenin tam merkezinde yer alan bir spor dalı olarak, çoklu cinsiyetlenmiş bir alan yaratıyor ve özellikle futbol, erkek-kadın ayrımının kalınca çizildiği bir alan haline getiriliyor. Her ne kadar bunun bir algı inşası olduğu bilinse de kadın futbolunun değer kazanmasının önünde sınıfsal bariyerler bulunuyor. Sınıfsal bilinç ve mücadele yöntemi başa yazılmadıkça; mücadele pratiklerinin ya bitmeyen kadın-erkek zıtlaşmalarına ya da ‘sivil toplumcu’ bir kampanya ve projecilik goygoyunun içerisine sıkışması kaçınılmaz oluyor.

Kadın Futbolu: Ülkemizdeki geçmişi ne kadar biliyoruz?

Kadın futbolunun ülkemizde çok uzun metrajlı bir geçmişi yok. Bu, kadın futboluna dönük yabancılığın da bir göstergesi durumunda. 1993-1994 döneminde federasyon eliyle başlatılan kadın futbol ligleri, dünya ortalamasına bakıldığında oldukça geride duruyor. 

Kadın futbol tarihi, 1969 yılında Kınalıada Kız Futbol takımı ile arkasından da 1971’de Haluk Hekimoğlu’nun bir araya getirdiği 13 kız sporcudan oluşan İstanbul Kız Futbol takımı ile kurumsallaşmaya adım atıyor. Daha sonra, Dostlukspor adını alan takım, önemli bir ilerleme olsa da kadın futbolunun ikinci planda kalışı devam ediyor. 1954 senesinde ise zamanın Mithatpaşa Stadı’nda oynanan İzmir Kadınlar Futbol takımı ile İstanbul Kadınlar Futbol takımı arasındaki maç, başlangıç tarihini 50’li yılların başlarına kadar çekmemize neden oluyor. Bunu 1978’de Ankara’da kurulan Nazendespor ve İncirlispor ile İzmir’de kurulan Filizspor sürdürüyor. 1982’de ise Atılımspor, Dostlukspor’dan kopan kadın futbolcularla kısa süren macerasına hazırlanıyor.

Bu, tek tük denilebilecek örnekler; kadın futbolunun kesintili gelişmesi ve birlikte kulüplerin de desteksiz kalması sebebi ile 2002-2003 döneminde kadın futbolunun duraklatılmasına dönüşüyor. 2006-2007 yılına gelindiğinde üç ayrı lig olarak TFF bünyesinde başlatılan kadın ligleri kulüplerin de birbirlerine yardım etmesi ile birlikte biraz serpilmiş görünüyordu. Ancak gelinen son noktada özellikle yine tam randımanlı ve kapsamlı bir organizasyondan bahsetmek zor. Erkek yoğun bir şekilde yapılan ve sürekli olarak bunun öne çıkarıldığı ülkemizde kadın futbolunun sıkıştığı alanlar arasında toplumsal cinsiyet ve önyargılar ile birlikte eşitsizlikler üreten bir futbol düzeninin varlığından bahsetmiş oluyoruz.

Sorunu doğru tarif ediyor muyuz?

Kadın futbolunda yaşanan problemler genellenirse, kadın futbolunu görünür hale getirmek, kaliteyi yükseltmek adına federasyona yedeklenmek, maçları yayınlatmak ve sponsor ilgisi çekmek olarak durum özetlenebiliyor. Bu anlamda futbol piyasasına sarılmak olarak tanımlanabilecek, sıkıcı bir ezber kadın futbolunda da egemen görünüyor. Kadın futbolunun bu dezavantajlı halinden çıkışı, düzenin aktörlerine teslimiyet, uyum sağlamak ya da piyasacı futbolun kurallarına göre düzenlenmekten geçmiyor. Aslında bu, cellâdına âşık olmaya daha çok benziyor. Çünkü piyasacılığın yarattığı eşitsiz, ayrımcı, cinsiyetçi ve ırkçı öğeler kadın futbolunun başına çorap örüyor.

Kadın futbolu, ülkemizde hâlâ ‘tabu ve klişeleri yıkmak’ için emek veriyor. Beşiktaş’ın bir kadın futbol kulübüne sahip oluşunun gecikmeli de olsa öğrenilmesi, bir yandan kimilerine bir sembol ve yeterlilik sunarken; amatör futbolcu kadınların düzen içerisindeki yeri ve olanaksızlıklarının sorgulanması görmezden geliniyor. Bununla beraber, sorunun asıl kaynağında, kadınların da futbola özgürce erişip; eşitlikçi bir düzende spor yapabilmelerinin gerçekliğini yanlış yerden talep etmeleri yatıyor. 

Örneğin, Almanya’da bir kadın futbol kulübünde top koşturan, Survivor yarışmacısı kadın futbolcunun ekranlarda futbolu iyi icra etmesi neticesinde farkındalık yaratması, bir anda ‘kadınların da futbol oynayabildiğini’ akıllara getirebiliyor. Ancak bunun için önce popülerlik gerekiyor sonra da bu, çabukça terk ediliyor. Hemen ardından gelen, kadın futbolunun geleceğinin, yeni kadın futbol takımlarının kurulmasının “E. Belözoğlu – Acun - A. Koç” tasarrufunda aranıyor oluşu ise sorunun çözülmesini yine patronlara, büyük kulüplerin inisiyatifine ve iyi niyet beklentilerine bırakıyor.

Oysaki buradan bir çözüm değil, yeni sorunların türeyeceği yeni yatırım alanları çıkartılıyor.

Anlaşılan o ki, futbol düzenini en başından ve eşitlikçi bir temelde inşa etmek için, sınıfsal referanslara bağlanmanın önemi hiç olmadığı kadar önemli. Bu yüzden kadın futbolcuların tüm bu pervasızlığa karşı yeni bir çıkış yoluna yönelmeleri için tüm koşullar ve dinamikler uygun.

Şayet bir şeyler yapılmazsa; emperyalist çağda futbol, gelecek günleri cinsiyetçilik, eşitsizlik ve ırkçılık olarak yeniden dayatıyor olacak.

Kadınlar, futbolda da yeni bir arayışın içerisindeler. Ancak piyasacı futbol uçurumun eşiğindeyken bu kez fazla seçenekleri kaldığını kimse söyleyemez.