Kadın Dayanışma Komiteleri kuruluyor: Ne amaçlanıyor, nasıl örgütleniyor?

Bugünlerde son yıllardaki en direngen mücadele damarlarından birini oluşturan kadın mücadelesi adına önemli bir adım atılıyor. Şimdilik Çanakkale, İzmir ve Ankara’da kurulan, önümüzdeki günlerde hızla yaygınlaşması beklenen Kadın Dayanışma Komiteleri konusunda Komünist Kadınlar'a sorularımızı sorduk.

Haber Merkezi

Şimdilik Çanakkale, İzmir ve Ankara’da kurulan, önümüzdeki günlerde hızla yaygınlaşması beklenen Kadın Dayanışma Komiteleri iddalı mücadele başlıklarıyla önümüzdeki dönem adından söz ettirecek. Son yıllardaki en direngen mücadele damarlarından birini oluşturan kadın mücadelesi adına atılan bu önemli adımla ilgili Komünist Kadınlar'a sorularımızı sorduk. Kadın Dayanışma Komiteleri'nin amacı nedir, hangi mücadele başlıklarına odaklanacaklar, nasıl çalışacaklar? 

-TKP'nin semt evleri bünyesinde Kadın Dayanışma Komiteleri kurulmaya başlandı. Bu komiteler nasıl bir anlayış ve hedefle yola çıkıyor?

Aslıhan: Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi uzun soluklu bir mücadele. Geçtiğimiz yüzyıllarda ülkemiz dahil pek çok ülkede, eğitim hakkından oy hakkına çok çeşitli kazanımlar elde etti kadınlar. Ama eşitsizlikler hala sürüyor, kadına yönelik baskı da. Üstelik kapitalizmin hem ekonomik alanda hem de siyasal alanda uzun süredir yaşadığı kriz ile birlikte kadına yönelik baskı çeşitlenerek daha da artıyor. Bugün geldiğimiz nokta, kadınların neredeyse hayatta kalmak için bile mücadele etmelerini gerektirecek kadar geri. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, kadının ucuz işgücü olarak kullanılması...Tüm bunlara kadınların artık dayanacak gücü yok. Ama bunları dayanışarak, mücadele ile birlikte aşma gücü kesinlikle var. Bunu son yıllarda defalarca gördük, açık ki kadınlar bu ülkenin en diri ve önemli dinamiği. Kadın Dayanışma Komiteleri de işte kadınların bu boyun eğmeyişini, bu karşı koyuş potansiyelini büyütmek ve yaygınlaştırmak için yola çıkıyor. Kadınların bugünkü karanlık tabloyu değiştirme ve geleceklerine sahip çıkma kararlılıklarını örgütlemeyi planlıyor.

Ekin: Cumhuriyet ilk yıllarından bugüne kız çocuklarının okuma yazma ve genç kadınların üniversiteye gitme oranlarının arttığı görüyoruz. Ancak bugün ülkemizde 5 milyona yakın üniversite mezunu kadın işsiz. Bu işsizliğin yanında bir de okurken çalışmak durumunda kalan ya da masraflarını karşılayamadığı için yüksek öğrenimine devam edemeyen ve hatta hiç başlayamayan milyonlarca genç kadın var. Kapitalizmin sömürü çarklarına erken yaşlarda dahil olan bu genç ve tecrübesiz kadınların üzerine bir de baskı, şiddet, mobbing kara bulutlar gibi çöküyor. Kadın dayanışma komiteleri tüm bu ortak sorunlarımızdan kutulabilmenin yolunu birlikte aramanın ve dayanışmanın birer aracı olacaklar.

-Komiteler bu düzende kadınlarla nasıl bir dayanışma planlıyor? Kadınlara nasıl ulaşılacak? Yaşadığımız yerlerde hangi alanlarda Kadın Dayanışma Komiteleri'ni görebileceğiz?

Aslıhan: Kadınlar kapitalizmin artan gericiliği ile her ne kadar toplumsal yaşamdan dışlanmaya çalışılsa da her yerdeler. Mahallede, pazarda, parkta, işyerinde, üniversite kampüsünde, serviste, sokakta… Ve üzerlerinde baskı hissetmedikleri tek bir gün bile yok. Geçim sıkıntısı derdinde, işe giderken çocukları kime bırakacağının derdinde, patrondan ücretini alma derdinde, işten eve neyle döneceğinin derdinde, eğitimini tamamlama derdinde, herşey bir yana yaşama derdinde. Bu nedenle bugün semt evlerinde kurulmaya başlanan Kadın Dayanışma Komiteleri’nin giderek daha çok mahalle, işyeri ve kampüste kurulmaması için bir neden yok, aksine hızla yaygınlaşacaklarını düşünüyorum. Bu komiteler kadınlara dönük her türlü ayrımcılık, baskı, taciz ve şiddete karşı bir farkındalık oluşturacakları gibi ekonomik ve sosyal saldırıları da gündemlerine alacak ve hepsine karşı bir direnç oluşturacaklar. Kadın Dayanışma Komiteleri tıpkı geçen hafta Çanakkale Kadın Dayanışma Komitesi’nin yaptığı gibi bazen kadına yönelik şiddetle mücadeleyi tartışacak belki ve yakınlarındaki bazı örnekler üzerinden doğrudan bunu örgütleyecek. Bazen de çocuklarının bakımı, geçim sıkıntılarının azalması ya da kendi ekonomik bağımsızlıkları için hep birlikte çözümler yaratacak ve dayanışmayı büyütecekler.

Ekin: Bu sorunların konuşulmadığı, kadınların hayatlarında gündemden düştüğü bir gün bile yoktur herhalde. Bazen iş çıkışı otobüs durağında temizlik işçisi kadınlara, bazen de hastanede sıra beklerken hasta, hasta yakını ya da sağlık emekçisi kadınlara temas ediyoruz. Sadece çalışmakla ya da evin bakımıyla sınırlı değil ki kadının işi. Evin yaşlısı hastalandığında da, çocuğun hastalığında da yine sorumluluk onda ve sıklıkla sorunlarıyla bir başına. Bu yüzden alan tanımlamaya gerek olduğunu düşünmüyorum kadın dayanışma komiteleri için. Yaşamın içinden her mesele, bizim mücadeleyi ve dayanışmayı ortaklaştıracağımız şekilde ele alınmayı bekliyor sadece.

- Herkesi ilgilendirdiği gibi milyonlarca kadını ilgilendiren önemli bir sorun da, sömürü. Öte yandan çalışmayan kadın için de evdeki çocuk ve yaşlıların bakımıyla ilgilenmek gibi bir zorunluluk var. Bu kadınlar mücadelenin neresinde?

Serap: Ülkemizdeki emekçi kadınlar, belli bir işte belli bir zamanda çalışsın ya da çalışmasın aynı zorlukları yaşıyorlar. Ailenin bakımının kadınların üzerine yüklendiği bir düzende, iş bulamayan, sosyal hayattan ya da eğitim hakkından mahrum bırakılan kadınların hepsi özgürlük ve eşitlik mücadelesinin tam da ortasında. Üstelik çalışıp çalışmamak da artık kalıcı değil geçici kavramlar oluverdi. Geçici çalışmak zorunda kalan, günlük çalışan, yarı zamanlı çalışan, güvencesiz çalışan yüzbinlerce kadın var. Öyle bir sömürüyle karşı karşıyayız ki, yalnızca ev emeği değil piyasaya sunulan emek bile topluma katkısının karşılığını alamıyor. Tüm bunların dışında, evde ailesinin yükünü omuzlayan kadınlar; çocuklarını ya da yaşlılarını nasıl besleyeceklerini, çocukların okula, yaşlıların hastaneye nasıl gideceğini düşünüyor kara kara. Pazarda, markette, okul kaydında, eczanede, yaşamsal her alanda bu düzenin çarklarının emekçiler adına dönmediğine şahit oluyorlar. Öte yandan kadınlar yalnız özel yaşamlarında değil, çalışma yaşamlarında da şiddet görüyorlar. Daha geçtiğimiz günlerde Sakarya’da bir patronun tarım işçisi kadınlara tokat attığı, hakaret ettiği görüntüleri izledik dehşetle. Bu kadınların şiddete uğramamak, sağlıklı beslenebilmek, kaygısız çocuk büyütebilmek, sağlıklı birer birey olabilmek, geleceğe dair planlar yapabilmek için verilen mücadelenin en önünde yer almamaları mümkün  mü? Evde ya da işyerinde emekçi kadınların tümünün, geleceklerini çalan bu düzenle kavgasız olmaları imkansız.

-Pandemide nasıl bir mücadele izlenecek? Bir arada neler yapılması düşünülüyor? Komiteler çalışmalarını nasıl, hangi alanlarda sürdürecek?

Aslıhan: Pandemi sürecinin nasıl akıldışı, bilim dışı, patronlar yararına yönetiliyor olduğunu görüyoruz. Halbuki bizi bu kadar korkutan, hayattan soğutan virüsün bu korkutucu etkisinin örgütlü davrandığımızda ne kadar azaldığını da iyi biliyoruz. Bunun en güzel örneğini Küba halkı tüm dünyaya açık bir şekilde gösterdi. Komiteler, pandemiye rağmen birlikte hareket edebilmenin, dayanışabilmenin çok güzel örnekleri olacaklar. Öte yandan patron yararına yönetilen pandeminin, emekçi sınıfın başına açtığı bir dizi sorundan biri de çocukların eğitimi. Uzaktan eğitim, sadece ebeveynler ve özellikle kadınlar açısından değil, çocukların gelişimi için de pek çok sıkıntı yarattı. Üstelik eğitimde varolan eşitsizliklere daha pek çoklarının eklenmesine de neden oldu. Okulların pandemi döneminde ne tür önlemler almaları gerektiği ve nelerin talep edilmesi gerektiği Kadın Dayanışma Komiteleri’nin gündeminde olacaktır.

Serap: Pandemi dönemi boyunca özellikle çocuğu olan emekçi kadınlar için en can yakıcı başlık “kreş hakkı” oldu şüphesiz. Pek çok kadın, işe giderken çocuğunu kime bırakacağını bilemedi; kimisi, her iki taraf da riskli gruba girmesine rağmen, çocuklarını kendi anne babalarına bırakmak zorunda kaldı, kimiyse çocukları evde birbirlerine emanet etti. Ve çok daha acı sonuçları da oldu bu süreçte kadınların üzerine yüklenen çocuk bakımının. Diyarbakır’da sağlık emekçisi bir anne, tüm bu strese dayanamayarak yaşamına son verdi maalesef. Oysa işyerlerinde, mahallelerde tüm emekçilerin yararlanabileceği ücretsiz kreşler olsa; tüm bunlar yaşanmazdı. Bu sorunun tümüyle çözümü elbette kadına, çocuğa, insana bambaşka bir açıdan bakan bir toplumsal örgütlenmeyi gerektiriyor. Ancak bugünden semt evlerinde Kadın Dayanışma Komiteleri’nin mesai saatlerinde çocuklara yönelik düzenleyeceği kurslar, etkinlikler bile bu başlıkta emekçi kadınları çok rahatlatabilir. Ek olarak, pandemi döneminde kadınların karşı karşıya kaldığı bir diğer yakıcı başlık da şiddet oldu. Bu süreçte yalnız Türkiye’de değil, dünyada da ev içi şiddetin inanılmaz düzeyde arttığına şahit olduk. Daha da kötüsü, bu süreç bize adli makamların, kolluğun, savcılığın kadını korumakta nasıl isteksiz olduğunu gösterdi. Örneğin ilk adımı atan Çanakkale Kadın Dayanışma Komitesi, tam da böyle bir somut vaka üzerinden yola çıktı. Aldığı koruma kararına rağmen erkek arkadaşının saldırılarına maruz kalmaya devam eden Çisil Yağmur, yanında hukukçularıyla, psikologlarıyla Çanakkale Kadın Dayanışma Komitesi’ni buldu. Bugün şiddete uğrayan kadınlara en iyi gelecek, en gerçek çözümü de Kadın Dayanışma Komiteleri örgütleyecek.