Hukukla da olmuyor hukuksuzlukla da…

İşte, Dünya Hukuk Günü’nün 10 Temmuz 2020’deki yıldönümü. Yargının kurucu unsuru ve emekçi halkın savunmanları sözde demokrasi adına hukukla parçalanmak isteniyor. İşte hukuk yoluyla barış yerine hukuk yoluyla halkın savunmanlarına açılan savaş. 

Ali Rıza Aydın

Takvimdeki zaman çakışmaları bazen ilginç oluyor; analiz ve değerlendirmelere dayanak hazırlayabiliyor, çatışmaları gösterebiliyor. Örneğin bugün 10 Temmuz… Takvime bakarsak,  Dünya Hukuk Günüyle karşılaşıyoruz. 1967 yılına, Cenevre’de yapılan hukuk yoluyla dünya barışı konferanslarına dayanan bir geçmişi var. Adı da amacı da sevimli gözüküyor: hukuk ve barış…

Ama günler kutlanmakla anlam kazanmıyor. Günler kimlere ne kazandırdıklarıyla, içerikleriyle, amaçlarıyla ve kazanılanların insanlığa kattığı değerlerle anlam kazanıyor. Burada da zor durumda olan kavramlardan biri hukuk. Zor durumda, çünkü hukuk yoluyla dünya barışı sözde kalıyor. Çünkü “barış” hukuk yoluyla sağlanacak bir amaç olmaktan çıktı. Çünkü hukuk barışı sağlayan değil bozan kurallar dizini, yargı da onun destekçisi oldu. 

Hukuk savaşın kurallarını yazdı ama barışın kurallarını yazamadı. Çünkü savaşı çıkaranlar barışı bozanlar oldu. Çünkü savaşı çıkaranlar, ideolojilerini ve siyasetlerini insanın insanı sömürmesi üzerine kuranlar oldu. Ve hukuku tasarlayıp yazanlar da yargıyı biçimlendirenler de insanın insanı sömürmesini yaşam tarzı yapanlar oldu. 

Ne zaman ki sömürülenler mücadelelerle haklarını aradılar ve hukuku biçimlendirdiler, o zaman hukuk kendine geldi. Ama kapitalist emperyalist dünyada hep saldırıyla hep baskıyla karşılaştı. 

İşte, Dünya Hukuk Günü’nün 10 Temmuz 2020’deki yıldönümü. Yargının kurucu unsuru ve emekçi halkın savunmanları sözde demokrasi adına hukukla parçalanmak isteniyor. İşte hukuk yoluyla barış yerine hukuk yoluyla halkın savunmanlarına açılan savaş. 

Yargı da hukuk aracılığıyla teslim alındı, yasama da… Adaletsizlik de hukuk aracılığıyla yasalaştırıldı, adaletsiz seçimler de… Emekçi halkın sınıfsal kavgasıyla biçimlenen çalışma hukukunu patronlar lehine değiştiren de hukuk.

Hukuk, üretim ilişkilerinin ve toplumsal ilişkilerin ürünü. Sınıflı toplumlarda sömürücü sınıfın hegemonyası ve ihtiyacı belirleyici hukuk için. Sevgili Halit Çelenk’in “Hukuksuz Demokrasi” dediği tam da bu. Gerçek demokrasi yok ki hukuk olsun. 

Ve AKP, ağabeylerinin biraz usturuplu yapmaya çalıştığını açık yaptı, yapmaya devam ediyor. “Benim hukukum sömürüdür, baskıdır” diyerek her şeyi sermayenin emrine sunup hukuksuzluğu hukuk yapmayı, üstüne kendi yazdığı hukuku da çiğnemeyi beceriyor. Hukukun üstünlüğü sözcüklerine karşı çıkışımız budur işte. 

Anayasasıyla, yasasıyla, kararnamesiyle, tüm mevzuatıyla hukukumuz sorunlu; uygulamamız sorunlu; hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı sorunlu; iddia, savunma ve karar sacayağı sorunlu.

Toplum hukuk üzerine kurulmaz. Hukuk toplum üzerine kurulur. Barış da hukukla kurulmaz.

Sermaye sınıfının sömürücü düzeni, bu düzen içindeki özel mülkiyet ve üretim ilişkilerinden kaynaklanan çıkar ilişkileri adaletsizliğin kaynağı. Adaletsizliğinin kaynağı eşitsizlik…

Sermaye eşitsizlikle, keyfilikle, adaletsizlikle ve suçlarla besleniyor. Adaletsizlik adaleti tıkıyor. Buradaki hiçbir sorun kapitalist düzen içinde çözülmez, çözülemez; çözüleceği iddiaları uydurmadır, kandırmadır. 

Kapitalist düzen var oldukça, bütünsel olarak hukuksal kararların meşruiyetinden ve gerçek adaletten söz edilemez. Kapitalist düzen var oldukça hukuk ve yargı yeni baskı yasalarının çıkarılmasına, yeni suçların ve adaletsizliklerin yaratılmasına yeni cezaevlerinin açılmasına yarar ancak.

Sorunun çözümü taraf olmakta; sınıfsız ve sömürüsüz toplum için mücadele eden işçi sınıfının tarafında olmakta ve işçi sınıfı iktidarı için örgütlenmekte. 

Hukuksuzluğa ve keyfiliğe karşı, savunmaya saldırıya karşı savunmanların yanındayız. Hukukun ayaklar altına alındığı ve baskı aracına dönüştürüldüğü, hak aramanın suç olduğu, şiddetin normalleştiği bu düzen değişmeli.