'Gerici Arap ülkeleri ve İsrail arasındaki gizli ilişkiler artık açığa çıktı'

Dünyanın Politikası programında İsrail ile ilgili tüm gelişmeleri İsrail Komünist Partisi üyesi gazeteci Aida Tuma-Süleyman soL TV'ye değerlendirdi.

Haber Merkezi

Ortadoğu’nun önemli siyasetçilerinden, gazeteci ve İsrail Komünist Partisi üyesi Aida Tuma-Süleyman pandemi sürecinde İsrail ve Ortadoğu’daki durumu, yaklaşmakta olan İsrail seçimlerini, İsrail'le bazı Arap ülkelerinin normalleşme sürecini anlattı.

İsrail'de Yahudi ve Arap nüfusun birlikte var olduğu kentlerden biri olan Akka'da yaşayan Aida Tuma-Süleyman İsrail Komünist Partisi ile diğer Arap ve Yahudi sol grupların birlikte oluşturduğu HADAŞ Partisi'nin beş vekilinden biri. 2015'ten bu yana İsrail parlamentosunun çeşitli dönemlerinde vekillik yapan Tuma-Süleyman, halen İsrail Komünist Partisi'nin yayın organı El-İttihad’ın editörlük görevini yürütüyor.

Aida Tuma-Süleyman, soL TV'de iki haftada bir perşembe günleri yayımlanan “Dünyanın Politikası” programında soruları yanıtladı ve yaklaşmakta olan İsrail seçimlerinde komünistlerin tavrından Erdoğan-İsrail ilişkilerine kadar pek çok farklı başlığa dair görüşlerini aktardı.

Sayın Tuma-Süleyman, soL TV adına hoş geldiniz diyorum. Ülkedeki seçim takvimi nedeniyle yoğunluğunuz olduğunu biliyoruz, buna rağmen programımıza konuk olmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. COVID pandemisi neredeyse bir yılı geride bıraktı. Aşılama çalışmaları ilerliyor, burada dikkat çeken bir gelişme İsrail'in nüfusunu en hızlı aşılayan ülke olması oldu. Yine de geçtiğimiz bir yıl sizin için nasıl geçti, pandemi neleri nasıl etkiledi, nasılsınız, bununla başlayalım.

Öncelikle iyi akşamlar. Beni bu programa davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Tüm dünyada olduğu gibi, İsrail’de bizim için de çok zor bir yıldı. Pandemi İsrail içinde sağlık sorunlarına ek olarak birçok ciddi soruna yol açtı. Pandeminin arka arkaya gelen dalgaları ve yüksek vaka sayısı, bu duruma hazırlıksız yakalanan İsrail sağlık sistemini çok etkiledi. Zira sağlık sistemi uzun yıllardır hak ettiği bütçeyi alamıyor ve gerektiği gibi gelişemiyordu.

İsrail'in bir kamu bütçesi yok

Pandemi başladığında birçok hastanede çalışan ve malzeme eksikliği vardı ve sistem neredeyse çökmüştü. Bu yüzden sağlığa çok daha fazla bütçe ayrılması gerekti. Ekonomik durum çok hızlı bir şekilde kötüye gitti ki bunun temel nedenlerinden biri siyasi durum dolayısıyla 2019’dan beri İsrail devletinin bir kamu bütçesine sahip olmaması. 
    
Yaklaşık 1 milyon insan işini kaybetti ve şu anda bunlar işsiz ve normal maaşlarının neredeyse yarısı olan işsizlik maaşı alıyorlar. Birçok insan açlık sınırının altına düştü. Aileler geçim sıkıntısı çekiyor. Mafyaya bağlı tefecilik yıl içinde artış gösterdi. Politik olarak da seçim sürecinde olmamızdan dolayı, yeni hükümet kurulana kadar ülke en az üç ya da belki altı ay daha istikrarsız bir durumda olacak.

Maalesef, hükümet bu sorunlara karşı çoğu zaman çözüm bulmaktan çok siyasi önlemler almaya yöneldi.

Bu yüzden, siz de görüyorsunuzdur, Benjamin Netanyahu’nun hükümetine karşı neredeyse dört aydır hafta sonları aralıksız devam eden on binlerce insanın katıldığı protestolar var. 

Verdiğiniz bilgiler çok değerli, çünkü bizim medyamızda bu ayrıntılar hiç yer almıyor. İkinci sorumuzla devam edelim. Mart 2019'dan bu yana ülke dördüncü seçime girecek. İki yılda dört seçim... Burada Netanyahu'nun şahsi eğilimleri ve müttefiklerini küstürmesi kadar bölgedeki istikrarsızlık da rol oynuyor olsa gerek. İsrail'de halk muhalefeti sadece Netanyahu'nun gitmesini mi istiyor? Yoksa sisteme dönük sorgulamalar da var mı?   

Öncelikle, bir ülkenin iki yıl içinde dördüncü seçime gitmesi trajik bir durum. Bu, ülkenin çok derin bir siyasi kriz içinde olduğunun açık bir işareti. Bu sadece Netanyahu’nun başbakan olup olmaması meselesi değil. İsrail’deki politik partilerin ya da politik güçlerin hiçbirinin yurttaşların farklı sorunlarına rasyonel, kabul edilebilir çözümler sunması mümkün görünmüyor, özellikle politik yelpazenin merkezinden soluna kadar olan bölümünü düşündüğümüzde. Son on beş yıl içinde merkezden sola kadar Siyonist partilerin etkisini kaybettiğini ve tarihsel İşçi Partisi’nin siyaset sahnesinden sessiz sedasız çekildiğini gördük. Öte yandan, sağ kanat partiler ve bu kanada liderlik eden Netanyahu’nun partisi güç kazanma eğiliminde.

Şu anda sürmekte olan eylemler Netanyahu’nun suçlandığı yolsuzluklarla ve genellikle Netanyahu’nun şahsıyla ilgili. Maalesef bu gösteriler İsrail’deki politik sistemi radikal bir şekilde eleştirecek kadar politize olamadı. 

İsrail'in en büyük sorunu Netanyahu değil sistem

İsrail vatandaşlarının konuşmaktan kaçındığı ve sağ kanadın da kaçınmayı başardığı ve politik söylemden çıkarttığı devasa bir Filistin işgali problemimiz var. Ortadoğu’nun en önemli problemi hâlâ devam ediyor ve Netanyahu bu sorunu siyasi söylemlerden uzak tutmayı başarabildi. Bunun yanında kendini Netanyahu’ya alternatif olarak gösterenler de bu sorunu büyük bir sorun olarak tarif etmiyorlar. Mesela, 2020’de vatandaşlar sağlık ve ekonomi alanında bir felaket yaşadılar, fakat Batı Şeria’daki yerleşim yerlerine ayrılan bütçeler ve askeri harcamalar devam etti. Güvenlik kisvesi altında bu alanlara bütçe yönlendirmeleri devam etti ve kendini Netanyahu’ya alternatif görenler de dahil herkes bunları kabul etti. Bu sistemi olduğu gibi kabul ettikleri anlamına geliyor, sisteme karşı mücadeleden çok, kişiye karşı mücadele ediyorlar. Bu bizim katılmadığımız bir durum. Komünist parti ve müttefiklerimiz olarak, İsrail’deki en büyük problemin sistem olduğunu düşünüyoruz. Özellikle son 2-3 yılda Netanyahu liderliğinde gelişen ve demokrasiden kalanları neredeyse yok eden sistem sürekli yargıya saldırıyor ve karar alma mekanizmalarını azaltıyor. Ve liderliğinde bu ülkeyi bir Apartheid rejimine dönüştürüyor. Daha önce fiilen uygulanan, ama artık yasalaştırdığı “ulusal devlet hukuku” ile ırkçılık ve kışkırtmalar tüm azınlıklar ve özellikle Filistin halkı üzerinde çok kötü bir şekilde artıyor. 

Şu an herkes Trump taraftarlarının ABD’de yaptıklarını konuşuyor. Eğer Netanyahu gelecek seçimi kazanamazsa, faşist grupların seçim sonuçlarını yok sayarak tekrar iktidarda kalmak istemesi gibi bir tehlike olabilir. 

Evet dördüncü kez seçimlere gitmek çok zor. Netanyahu’nun partisi Likud içinde de ileride iktidarını zora sokacak büyük bir bölünme var. Bunun yanında Naftali Bennett liderliğindeki aşırı ırkçı grup Jamina (Yamina) da güçleniyor. Üzgünüz ki, bu seçimdeki ana çekişme, ülkedeki sol ve sağ arasında değil, sağ kanat içinde olacak. 

Sağın güçlenmesi, istikrarsızlık, yönetememe... Buna burjuvazinin çözümsüzlüğü de demek lazım herhalde. Öyleyse işçi sınıfının siyasetini de konuşalım. İsrail Komünist Partisi'nin tavrını da merak ediyoruz. Seçimlere yine Ortak Liste ile mi gireceksiniz? Ortak Liste'deki Arap partileri ile ilişkileriniz nasıl? 

Seçime hangi koşullarda gireceğimizi soruyorsunuz, şu an bunu biz bile bilmiyoruz. Çünkü şu anda büyük bir sorun devam ediyor. Ortak Liste içinde bileşenlerden biri olan İslami Hareket’in tavrı ve konumu bağlamında büyük politik bir tartışma ve ayrılık var. Bir anda politik davranışlarında bir kayma gerçekleşti. Ortak Liste olarak bizim kuralımız, Filistin azınlığının, Yahudi ve Arap demokratik güçlerin haklarını korumak ve elimizden geldiğince sistemi değiştirip ülkedeki sağcı otoriteden kurtulmak. İslami Hareket, Netanyahu ile birlikte hareket etme kararı aldı ve buna gerekçe olarak haklarımızı bu şekilde kazanabileceğimizi iddia etti. Hakları, politik pozisyonlarla pazarlık etme tavrındalar, biz ve diğer bileşenlerimiz bunu kabul edemeyiz. 

Normalleşmeyi kabul etmiyoruz

Ortak Liste’nin üç bileşeni, biz yani Komünist Parti/Hadaş ve diğer iki bileşen haklarımız konusunda pazarlık yapmaya karşıyız, ya da Netanyahu ile normalleşmeye… Ki biliyorsunuz normalleşme kelimesi bu aralar Netanyahu ve Arap dünyası arasında gizli kelime. Aslında olan, Arap dünyası Filistin sorununa destek vermeyi bıraktı, işgal sürerken İsrail’le normalleşmek istiyorlar ve Netanyahu burada İslami Hareket’i de aynı tavra zorluyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Ortak Liste sadece kurulduğu ilkeleriyle var olacak; sisteme, ayrımcılığa, ırkçılığa ve işgale karşı savaşan politik bir hareket. Başka türlü davranmak isteyen, Ortak Liste’de yer bulamaz. Bu yüzden çok büyük bir tartışmanın içindeyiz. Dört bileşen olacağımızdan emin değilim, üç bileşen olarak kalabiliriz. 

Söylediklerinizden anladığımız bu tartışmalar yeni değil ve İslamcı hareketin sınıf uzlaşmacı bir çizgi izlemesi, saf değiştirmesi de yeni değil. Size seçim mücadelenizde başarılar dileyelim, dayanışma dileklerimizi iletelim şimdiden ve sizin de bahsettiğiniz normalleşme konusunu soralım. Geçtiğimiz yılın en önemli gelişmeleri arasında İsrail'le bazı Arap ülkelerinin normalleşme sürecine girmesi bulunuyordu. Söz konusu Arap devletleri Filistin'i yalnızlaştıracak bu adımı niçin attılar? Normalleşme adımları atılmasının nedenleri ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Öncelikle itiraf etmeliyim ki gerici Arap ülkeleri ve İsrail arasında her zaman ilişkiler oldu, gizli ilişkiler, ki bunları her zaman gizli de değildi, biliniyordu, resmi olmayan, yayınlanmamış ilişkiler hep vardı. Düşünüyoruz ki şu anda olan bu gizli ilişkilerin açığa çıkmış olması, imzalanan anlaşmalarla resmiyet kazanmış olması.

Körfez dünyası için önemli olan para ve silah

Öncelikle, ABD ve Trump yönetiminin Körfez’deki müdahalesi ve burada söyledikleri sözde “İran tehdidi”, burada bahsettiğim İsrail Hükümeti ve Körfez rejimleri tarafından kullanılan terminoloji, aslında Ortadoğu’daki İsrail ve Amerikan emperyalizminin hegemonyasını engelleyen bir tehdit, bu yüzden korkuyorlar. Bölgedeki ABD kontrolünün İsrail üzerinden devam etmesini istiyorlar. Aslında burada Körfez dünyasının yaptığı, İsrail tehdidine karşı İran tehdidinden koruma yanılsamasını kabul etmek. Bu normalleşmeler her şeyden çok ticari ve silah anlaşmalarını içeriyor. Çünkü ortada bir savaş yok ve bu anlaşmalarla barış gelmeyecek. Körfez dünyası için geçerli olan bu: Para ve silahlar. İsrail ve Netanyahu için bu büyük bir zafer. Çünkü bir yandan Filistin halkını daha çok tecrit ederken, Filistin sorununu da marjinal bir sorun haline getiriyor. Bir gün tüm bu ilişkileri kullanıp Filistin halkına daha fazla baskı kurarak İsrail’in onlara dayattığı çözümü kabul ettirmenin hayalini kuruyor. 

Bu durum bizi nasıl etkiliyor, bu atmosfer içeride de bizi, Filistin halkını etkilemeye başladı. Hayal kırıklığı hissi, tecrit edilme, herkesin bizi bir başımıza bırakması daha fazla nihilizme yol açıyor. Böyle olunca çıkar amaçlı siyasetler, ilkelere ve ideolojiye dayalı siyasetlerin önüne geçmeye başlıyor.

Bu yüzden bu seçimi, politik tartışmaları başlatabilecek ve Netanyahu ve Amerikan yönetimi tarafından yönetilen bu tarz anlaşmaların ardındaki gerçekleri ortaya çıkartabilecek en önemli seçimlerden biri olarak görüyoruz. 

Peki, buradan Türkiye ile devam edelim. Erdoğan iktidarının İsrail'le ilişkileri de görünüşte son derece gelgitli. Diplomaside iktidarın İslamcı politikaları kaynaklı krizler çıkar gibi görünse de iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler artarak devam etti. Son dönemde ise yeniden bir yakınlaşma söz konusu, hatta Erdoğan çevresinden bir elçinin atanması gündemde. Siz bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz? İsrail siyasetinde bu yakınlaşmanın yansımaları, karşılığı var mı?

Son iki haftadaki gelişmeleri, Erdoğan tarafından İsrail Hükümeti’ne dönük işaretleri görüyoruz. Burada öncelikle şunu söyleyelim, Netanyahu bölgeyi İsrail’in dahil olduğu kampın sizde “İran tehdidi”ne ikna etmeyi başarmış görünüyor. Biliyorsunuz ki Körfez’deki bölgesel ilişkiler, açıkça veya gizlice yapılan iş birlikleri, bu üçgende, Körfez, İsrail ve Türkiye üçgeninde, her zaman Filistin sorununu etkiler. 

Erdoğan rejimi İsrail ve Körfez rejimleriyle bağlantı kurarak tekrar buraya geri dönmeyi, İran ve Suriye’ye karşı, evet bu denklemde sadece bu iki devlet kalıyor, buradaki emperyalist gruba tekrar katılmak, rol almak için bir fırsat olarak görüyor. 

Tabii, Türkiye’deki ekonomik sorunlar da Erdoğan’ı İsrail ve Körfez ülkeleriyle ticari ilişkiler kurmak için cesaretlendiriyor ve bunun en iyi yol olduğunu düşünüyor. Bence Erdoğan’ın politik ve ekonomik ilgisi de bu gelişmelere neden oluyor. Daha önce de belirttiğim gibi bölgede olan tüm bu gelişmeleri, Ortak Liste’deki gelişmelerden ayrı düşünemeyiz.