AKP iktidarında ‘adalet’ kronolojisi…

İktidara geldiği 2002 yılından 2020’ye kadar geçen süreçte AKP iktidarının en net tanımlayan ifadelerden biri oldu hukuksuzluk. Bir dönem Cemaat eliyle devam eden ‘adalet dağıtma’ süreci, bugünlerde AKP’nin doğrudan kendi kadroları ve çeşitli tarikatlar eliyle sürdürülüyor. İşte adaletsizlikle geçen yılların kısa kronolojisi…

Haber Merkezi

2002’de iktidara geldiklerinde düzen için ayak bağı olarak görülen ne varsa “kurtulma” sözü vermişti AKP.

Bu ayak bağlarından kurtulmak için kolları sıvadıklarında yanlarında eski ortakları “Cemaat”i bulacaklardı.

El birliğiyle cumhuriyetin tasfiyesine giriştiklerinde ülkenin gündemine şafak baskınları, toplu gözaltılar, evlere yerleştirilen sahte deliller, “hayali” gizli tanıklar, özel yetkili mahkemeler girecekti.

Ergenekon, Balyoz, KCK, Odatv, Devrimci Karargâh davaları bu dönemin “simge” operasyonları olurken, bayrağı bugünlerde AKP’nin iç ekipleri ve Cemaat’ten boşalan yeri dolduran başka tarikatlar almış durumda.

Ergenekon ve başlangıç

Haziran 2007’de bir gecekonduda “bulunan” el bombaları sonrası başlatılan operasyon, AKP iktidarının Cemaat ile birlikte imza attığı hukuksuz operasyonların en büyüklerinden biri olarak akıllara kazındı.

Davada delil olarak gösterilen birçok belgenin sahte olduğu, birçoğunun bizzat polisler eliyle hazırlanıp "yerleştirildiği" ortaya çıktı. 

Buna rağmen çete üyeleriyle akademisyenler, yazarlar, gazeteciler aynı torbaya dolduruldu, birçok isim hukuksuz şekilde uzun süreler tutuklu kaldı.

Dava AKP’nin cumhuriyetin tasfiyesi sürecinde en önemli aparatlarından biri olarak tarihteki yerini aldı.

Balyoz Davası

AKP’nin sahte deliller, CD’ler, isimsiz ihbarlarla Cemaat eliyle yürüttüğü hukuksuz operasyonlardan biri de Balyoz oldu. 20 Ocak 2010 tarihli Taraf gazetesinin, "Fatih Camii Bombalanacaktı" manşetiyle çıkması sonrası başlayan Balyoz operasyonları, ordudaki en büyük tasfiye süreçlerinden birine kapı araladı.

Bugünlerde cezaevinde olan Taraf “muhabiri” Mehmet Baransu’nun elindeki bavulla götürdüğü “delillerle” yürütülen dava, yıllar sonra “pardon” denilerek sonlandırıldı.

Odatv Davası

Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Ahmet Şık, Nedim Şener, Mümtaz İdil, Hanefi Avcı, Kaşif Kozinoğlu gibi isimlerin tutuklandığı dava kapsamında silahlı örgüt kurma, yönetme, üye olma, halkı kin, düşmanlığa tahrik gibi suçlamalar yöneltildi.

Davaya dayanak olarak gösterilen sahte delillerin tamamı bilirkişi raporlarıyla çürütüldü ancak hukuksuz tutukluluk uzun süre devam etti.

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan, Cemaat eliyle yapılan bu hukuksuz tutuklamanın ardından bugünlerde yine bir başka hukuksuz tutuklamanın hedefi haline getirildiler. 

KCK Davası

AKP’nin bir açılım bir operasyon sürecini işlettiği dönemde, Kürt muhalefetini hedef alan KCK operasyonlarında birçok siyasetçi, gazeteci tutuklanmış, birçok isim hukuksuz şekilde uzun süre tutuklu kalmıştı.

Tıpkı Ergenekon, Balyoz, Odatv davalarında olduğu gibi burada da isimsiz ihbarlar, gizli tanıklar rol aldı.

Devrimci Karargâh Davası

Sosyalist örgütlerin üye ve yöneticilerinin işkenceci bir polisle aynı dava kapsamında yargılandığı dava ise Devrimci Karargâh adıyla yürütüldü.

Dönemin SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, Bilim ve Gelecek Dergisi'nden Baha Okar, RED yazarı Hakan Soytemiz, Türkiye Gerçeği Dergisi yazarı Mehmet Güneş gibi isimler bu dava kapsamında tutuklanırken, yine birçok hukuksuz ve sahte delil devredeydi.

12 Eylül Davası

AKP’nin Cemaat eliyle yürüttüğü bu operasyonlara bir de 12 Eylül’le hesaplaşma davası eklendi. 12 Eylül’ün sözde yargılandığı göstermelik davada şov yapılırken, 12 Eylül’ün sorumlularına ilişkin hiçbir somut adım atılmadı.

Yargılanan isimler ölünce, dava da düşmüş oldu.

12 Eylül Referandumu

12 Eylül 2010’da AKP’nin hazırladığı anayasa değişiklikleri halk oylamasına sunuldu. Yargının bütünüyle Cemaat kontrolüne girmesine olanak sağlanan bu referandum için canla başla çalışan isimler Recep Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen ve yetmez ama evetçiler olmuştu.

Referandumun ardından hukuksuz operasyon ve tutuklamalar yeni bir yükselişe geçecekti.

MİT krizi, MİT tırları ve 17-25 Aralık

AKP tüm bu operasyonların ardından iktidar ortağı Cemaat ile operasyon savaşları yaşadı.

Emperyalizmin ve AKP’nin bölgede yaşadığı tıkanıklığın ardından gelen bu operasyonlar "geçiş" dönemine damga vurdu.

Hakan Fidan’ın PKK’ye yardımdan yargılanmak istenmesi, Suriye’ye gönderilen silahların bulunduğu tırların durdurulması, 17-25 Aralık’ta AKP’nin yolsuzluk dosyalarının açılması bu dönemin öne çıkan gelişmeleri olurken, bu davaların hepsi de “kavgayı” kazanan AKP tarafından düşürüldü.

Gezi Davası

Haziran Direnişi’nde halkın sokaklara dökülmesi AKP’nin iktidarı boyunca yaşadığı en büyük travma oldu. Halk günlerce sokaklarda hükümet istifa derken, milyonlar bu taleple sokaklara döküldü.

AKP, Haziran Direnişi’ni “komplo” ilan ederek Osman Kavala merkezli bir davayla Haziran Direnişi’ni hedef alırken, söz konusu dava yaşanan hukuksuz yargılamanın ardından tahliyelerle sonuçlandı.

15 Temmuz davaları

AKP’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Cemaatçileri tasfiyesi birçok farklı alana da yansıdı. Cemaatçilerin tasfiyesi aynı zamanda AKP muhalifi isimlerin akademiden, yargıdan, eğitimden ve sağlık alanından uzaklaştırılmasına olanak sağlayan bir aparata dönüştü.

Bu kez torbanın adı Cemaat oldu, torbaya yine AKP muhalifleri eklenerek bu süreç de fırsata çevrildi.

KHK 'operasyonları'

AKP’nin 15 Temmuz vesilesiyle geçtiği OHAL dönemi büyük hukuksuzlukların adı oldu. Bu dönemde Kanun Hükmünde Kararnameler eliyle ülke yönetilirken, yine KHK’lar eliyle “mahkeme yolu” da kapatılarak birçok hukuksuz adım atıldı.

Binlerce kişi işinden edildi ve tek adres olarak gösterilen OHAL Komisyonu fiilen işlevsiz kılındı.

Yargının bugünü: Pelikan, İstanbul Grubu, Gül ekibi ve Menzil

Bugünlerde düzenlenen operasyonlar sonrası akıllara artık Cemaat değil, AKP’nin kendi iç ekiplerinin rekabeti ve yargıda AKP desteğiyle güç kazanan başka tarikatlar geliyor.

Pelikan, Erdoğan’ın avukatlarından oluştuğu belirtilen İstanbul Grubu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve Menzilciler akla ilk gelenler…

Yani bugünlerde de hukuk ve mahkemeler deyince akla ilk gelen “adaletsizlik” değil, yine tasfiye ve operasyonlar oluyor.

Tüm dönemlerin değişmeyen kuralı: İşçi haklarına saldırı

AKP öncesi, Cemaat ortaklığı dönemi ve sonrasında yargıda hiç değişmeyen ve yeri hep sabit olan başlık ise İşçi Sınıfı'nın haklarına düzenli saldırı.

Bu saldırılar her dönemde "istikrarlı" şekilde uygulanırken, sınıfın yıllar içinde kazandığı tüm haklar, hukuksuz şekilde gasp edilmeye devam ediyor.

Bunun son örnekleri salgın günlerinde kapsamı genişletilen "ücretsiz izin" ve "kısa çalışma ödeneği" adımı oldu.