2021’de yapacaklarımızı ne rastlantıya ne sürprize bırakalım

1 Mayıs 2020’de alanları tıka basa dolduramayışımızla üzmeyelim kendimizi. Gelecek yılı hazırlayalım şimdiden. Yani soygun faturalarını geri aldırtalım yağmacılara. Fabrikaları, kargo işçilerini virüse teslim eden alçaklardan hesap soralım. Çoğalalım. Örgütlenelim. 2021’de yapacaklarımızı ne rastlantıya ne sürprize bırakalım.

Aydemir Güler

Türkiye’de 1 Mayıs kutlamaları nasıl bir özet izlenim bırakıyor zihinlerde? Aşağıdaki tablonun gerçekliğe yakın düştüğünü kabul edeceksinizdir.

Birincisi en eski 1 Mayıslarımız. Yan yana çok dilli pankartlar. Ermeni, Arap, İbrani alfabelerinin kol kola girmeleri. Bugünden bakıldığında, çok eski, bugünlere benzemeyen ama köklerimize ilişkin romantik bir duygu salgılayan dönemler. Güzel ama o günlerdeki işçi sınıfımızın birikiminin sınırlı olduğunu da biliyoruz ve bu romantizme sınır koyuyor.

Sonra görselsiz ve yasaklı 1 Mayıslarımız. Nisanın son haftasında komünistlerin Sanasaryan Hanında konuk edilmeleri. İllegal TKP bildiri çıkartmış mı? Merak ve tedirginlik. Kendince başka bir tür romantizm bu da… “1930 tutuklamaları, her zamanki gibi, 1 Mayıs arifesinde ve 1 Ağustos’un eşiğinde olmuştur. Ve yine, onlarca orta düzey teşkilat üyesi komünist ve devrimci işçinin yanı sıra, Saim, Nihat, Sakov, Nazmi, Nail [Tayyareci Cemal], Mümtaz, Asım ve Refik [Reşat Fuat] gibi Merkez Komitesi üyeleri de tutuklanmıştır…” (Erden Akbulut [derleyen], Dr.Şefik Hüsnü Deymer, Yaşam Öyküsü, Vazife Yazıları, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, Şubat 2010, s.50)

Aynı sınır kendini hatırlatıyor. Güçsüzmüşüz…

Peki 1976 sürpriz midir? DİSK’in 40 yılı aşkın süredir devam eden geleneğinin başlangıç günüdür 1 Mayıs 1976. Günlerden Cumartesi. Yer Taksim… Her zaman egemen güçlerin saplantısının adresi olan İstanbul’un ve dolayısıyla ülkenin, o zamanlar herhalde en büyük ve bugün de dahil olmak üzere en önemli meydanı. Ta 1961’in aralık ayında İstanbul İşçi Sendikaları Birliği yöneticilerinin vali ve Emniyetle Taksim tartışması yaptıklarını, sonunda Saraçhanebaşı’na rıza gösterdiklerini biliyoruz… 1 Mayıs 1976 Cumartesi günü düzenin Taksim paranoyasını zıplatmış olmalıdır.

DİSK 1975’te bölgesel mitinglerin başarısını gözlemlemiş ve çıtayı 1 Mayıs için açık alana, üstelik Taksim’e çıkartmıştır. 76 1 Mayısı'nın sürpriz olduğunu nasıl düşünebiliriz?

DİSK demişsek, belirleyici sendika Maden-İş’tir ve Maden-İş 1974’teki kongresiyle birlikte dönemin Türkiye Komünist Partisi’nin belirlenimi altına girmiştir. O yılın başında Atılım kararı alan TKP’den söz ediyoruz. 1976 1 Mayısı sürpriz falan değildir.

Elbette 1960’larda kitleselleşen sol vardır arkasında. 12 Mart bu birikimi bir süreliğine baskılamış, acımasızca kanını dökmüş ama etkisizleştirememişti. 1975’te 1 Mayıs Türkiye Sosyalist İşçi Partisi tarafından Tepebaşında kitlesel bir salon toplantısıyla kutlanacaktı. Aslında işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma “bayramı” elli yıllık aradan sonra 1975’te geri dönmüştü. Demek ki 1 Mayıs 1976 Cumartesi günü Taksim’de on binlerin toplanması ne sürprizdi ne rastlantı. 1970’lerin görkemli kutlamaları komünistlerin politik mücadelelerinin doğrudan ürünüdür.

70’lerin Taksim geleneği ise aslında üç yıllıktır. 1977’de o güne kadar görülmüş ve meydana sığması imkânsız en büyük nicelik Taksim’e yürüyordu. Saraçhane mitinginin, 15-16 Haziran’ın kitlesellik rekorları bir kez daha kırılmış oluyordu. Onlarcamızın katledilmesi bundandır. Egemen güçler bu yürüyüşü durdurmak için bir 1 Mayıs gününü kırılma noktasına çevirdiler. Çok güçlüyken ve güçlenmemizin önü açıkken bir 1 Mayıs günü kanlar içinde yenilginin başlangıcına tanık olacaktır…

Türkiye burjuvazisi sınıflar mücadelesini bundan böyle olabilecek en sert biçimlerde sürdüreceğini ve emekçi halkın hareketini ne pahasına olursa olsun engelleyeceğini ilan ediyordu. Günlerden Pazar’dı.

Devrimci ve komünist hareketimiz bu meydan okuma karşısında savunmaya çekilerek daha yeni sergilediği birikiminin hakkını veremeyecekti…

1 Mayıs nedir Türkiye işçi sınıfı için, bizim için? Mücadelenin bayramıdır elbette. Lakin bir de en ağır yenilginin başlangıç tarihidir…

1978 1 Mayısı'nda Taksim’e damga vuran “TKP’ye özgürlük” sloganıdır. Bu resim burjuvazinin kanlı saldırılarına rağmen “bu iş daha bitmedi” anlamına mı gelmektedir?

 1979 onurlu direnişler sayfası olarak görünebilir. İstanbul’daki devlet yasağını Türkiye İşçi Partisi deler. TKP belirlenimli sendikalar İzmir’de, diğer kimi sendikalar Bursa’dadır. Güçsüzlüğümüz geri dönmektedir. Darbenin ayak sesleri duyulmaktadır artık.

En eskiler, görselsizler, şanlı yıllar ve “kanlı karanlık.” 1930’lu yıllarda tutuklama önlemi alan devlet 1980’lerde, 90’larda kurşunlamayı tercih etti. 1960-1980 aralığında büyük bir gövde gösterisi yaptıktan sonra yenildiğimize göre burjuvazinin bu davranışını da yadırgayamayız… 1996’da Sosyalist İktidar Partisi Taksim’in kapılarını meşru bir korsan eylemle ve polis şiddeti karşısında dağılmayan bir kararlılık sergileyerek açar. Aynı gün Kadıköy’de üç emekçi katledilir…

Güçsüzdük ve ilerleyen yıllarda egemen güçlerin hep 1 Mayıs günlerini kriminalize etmeye öncelik verdiklerine tanık olduk. 1 Mayıs bir simge gündü. Ama solda kimileri 1 Mayıs’ın yalnızca bir simge olduğunu, güç dengelerinin fotoğrafını vereceğini, mücadelenin kendisinin o güne indirgenmesininse dostlar alışverişte görsün anlamına geleceğini atlıyorlardı. Belki de “dostlar alışverişte görsün”dü. Sendikaların üye kaybının önüne geçemeyeceksin, ama 1 Mayıs… Emekçilerin hak kayıpları durdurulamayacak, ama 1 Mayıs… Solu kâh CHP’nin kâh AKP’nin kuyruğuna takmaktan başka strateji geliştiremeyeceksin, ama 1 Mayıs…

1 Mayıslar devrim ve sosyalizmi gerçekçi bulmaz olan solcuların elinde, sosyal demokrat sendikaların sağcı sendikalarla buluşma çabalarının içinde bir tür aklanma, günah çıkarma gününe dönüştürülmek istenmiştir. 364 gün sınıf işbirliği, 364 gün sosyalizme inançsızlık, 1 gün devrimcilik… Elbette olmadı. İşin kötüsü yalnızca bu yaklaşım kurumların yöneticileriyle sınırlı kalmadı. 2000’lerin büyük kitlelerin buluştuğu Taksim 1 Mayısları, katılan yüzbinler açısından da giderek nostaljik bir güne dönüşüyordu. Bu 1 Mayıslarda işçi sınıfının komünist partisi başka bir sesi yükseltmeye gayret etti. Ancak güç dengelerini değiştirebildiğimiz ana gelebildiğimizi söyleyemeyiz.

1970’lerin topu topu üç adet 1 Mayıs mitinginin son 30 yılın 1 Mayıslarından daha fazla iz bırakması da rastlantı değildir.

Madem öyle 1 Mayıs 2020’de alanları tıka basa dolduramayışımızla üzmeyelim kendimizi. Gelecek yılı hazırlayalım şimdiden. Yani soygun faturalarını geri aldırtalım yağmacılara. Fabrikaları, kargo işçilerini virüse teslim eden alçaklardan hesap soralım. Karantina günlerini sağa sola beton dökmek için fırsat sayan gözü dönmüş kapitalistleri durduralım. Çoğalalım. Örgütlenelim. 2021’de yapacaklarımızı ne rastlantıya ne sürprize bırakalım.