Chimu’nun egemen sınıfı kasırgalardan kurtulmak ve saltanatlarını sürdürmek için alt tabakanın çocuklarını tanrılara armağan etmişti.

Tanrılara kurban verilen çocuklar

2011 yılıydı. Peru’nun kuzeyindeki küçük köy Huanchaquito’da arkeologlar kazı çalışması sırasında bir mezara rastladı. Mezarın içinde, saçları sırtına kadar uzanan, başında tüylü bir şapka bulunan bir çocuk kafatası vardı.

Kazı çalışmaları hızlandı. Kısa sürede mezarın tek olmadığı anlaşıldı. Bölgede başka 269 çocuk mezarı daha bulundu.

Bulunan kemikler analiz için laboratuvarlara gönderildi. Yapılan incelemeler sonucu kalıntıların 1400’lü yıllardan kalma, Chimu topluluğu mensubu, yaşları 5 ile 15 arasında olan kız ve erkek çocuklarına ait olduğu anlaşıldı. Üstelik çocukların göğüs kafesi yatay bir şekilde kesilip kalpleri çıkarılmıştı.

Ant dağlarının eteğindeki geniş kıyılarda tarım ve balıkçılıkla uğraşan Chimu halkı, Amerika kıtasında dönemin en büyük kentlerinden olan Chan Chan’da yaşıyordu. Chimu medeniyeti, çağının modern uygarlıkları arasındaydı. Dört seviyeli bir hiyerarşik sisteme, idareyi kontrol eden güçlü bir elit sınıfa sahipti.

Chimular’ın çocukları kurban etmesinin nedeni, bölgede meydana gelen güçlü kasırgaların ardından başlayan uzun kuraklık ve bunun hakim sınıfın zenginliğini tehdit etmesiydi. Chimu’nun egemen sınıfı kasırgalardan kurtulmak ve saltanatlarını sürdürmek için alt tabakanın çocuklarını tanrılara armağan etmişti.

Fakat Chimular’ın egemenliğini kasırgalar değil İnkalar sona erdirdi. Onlar da tanrılarına düzenli olarak kurban verdiler. Tıpkı Chimular gibi çoğunlukla çocukları tercih ettiler. Suları ya da yiyecek kaynakları azaldığında ya da yine bir doğal afet belirdiğinde daha fazla çocuk kurban ettiler.

İnkaların egemenliğine ise çocuk kurbanlardan tatmin olmayan tanrılar değil, Güney Amerika’yı sömürgeleştirmek için gelen İspanyollar son verdi. Onlar çocukları ya savaşta katletti, ya gemilerle götürdüğü kıta Avrupası’nda köle yaptı.

Sadece İspanyollar değil, Hollandalılar da gemilerle okyanusu aştı. Onlarla birlikte İngilizler de. Amerika kıtasında hem yerlilerle hem birbirleriyle savaştılar. Bu savaşlarda yerli çocukların çoğu genç olamadan öldü. Biraz daha yaşayabilenler ise beyaz benizlinin kölesi oldu.

Sömürge savaşına sanayi devrimi eşlik etti. Devrime öncülük eden İngiltere, üzerinde güneşin batmadığı bir imparatorluk haline geldi. Uzak kıtanın çocukları bu kez, Afrikalı ya da adadaki İrlandalı ve Galli çocuklarla birlikte İngilizlerin malı oldu. Kimisi toprak sahibi asillerin uşağı, kimisi toprak sahipliğinden elde ettiği rantı buhar makinasına çeviren, sonra da dokuma fabrikası ya da kömür madeni sahibi olan, adına burjuvazi dedikleri zengin yeni sınıfın çocuk işçileri oldu.

O çocukların başına gelenleri ise Engels “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu”nda anlattı. Tek tek, en ince ayrıntısına dek.

Bu kez toplu mezarlar değil, imalathaneler vardı. Çocuklar bu imalathanelerde “Dokuz yaşındayken, on üç yaşına gelinceye dek günde altı buçuk saat çalışmak üzere (daha önce 8 saat, ondan önce de 12-14 saat, hatta 16 saat) fabrikaya gönderilir; sonra da onesekiz yaşına kadar günde 12 saat çalışırdı”1

1832 yılında İngiltere’de fabrikalarda çalışan çocukların duruma ilişkin, kurulan komisyonda tanıklık eden bir doktor anlattı. “Çocukların her gün hiç makul olmayan, çok gaddarca uzunlukta çalıştırıldıkları açıkça kanıtlandı. Bunun sonucu şu oldu: Birçoğu vaktinden önce öldü, birçoğu ömür boyu süren bir hastalığa yakalandı ve yaşayanların harap olmuş bedeni hastalıklı bir kuşak ortaya çıkardı”2

1844 yılının Manchester Guardian Gazetesi’nde şunlar yazdı: “12 Haziran’da, Manchester'da eli dişliler arasında ezildiği için tetanosa yakalanan bir erkek çocuk öldü. 15 Haziran’da Saddleworth'te dişliye kapılan genç parçalanarak öldü. 29 Haziran’da Manchester yakınlarındaki Green Acres Moor'da makine atölyesinde çalışan genç bir adam, bileme taşının altına düştü, iki kaburga kemiği kırıldı, vücudu korkunç biçimde yaralandı. 24 Temmuz’da Oldham'da bir kız makine kayışına yakalandı, kayışla birlikte tam elli kez döndü ve öldü; kırılmamış kemiği kalmamıştı. 27 Temmuz’da Manchester'da bir kız, hallaç makinesine kapıldı ve aldığı yaralar sonucu öldü. 3 Ağustos’ta Dukenfield'da, makinenin çemberine kapılan bir bobin işçisi, tüm kaburga kemikleri kırılarak öldü”3

Çalıştırılmayan çocukların ise başına başka kazalar geldi. Çoğu bakım yokluğu nedeniyle fabrika yörelerinde meydana gelen bu kazaların bilgisi Manchester Adli Tıp tabibinin listelerinde şöyle yer aldı: “Son dokuz ay içinde yanmadan 69, boğulmadan 56, düşmeden 23, başka nedenlerle 67 olmak üzere, kazalar sonucu toplam 215 çocuk öldü”4

1840’ların ortasında, sanayi devriminin göbeği kapitalizmin beşiği İngiltere’de işçilerin, gündelikçi işçilerin ve hizmet sınıfının yaşam ömrü sadece on beş yılda kaldı. Dönemin Parlamento raporları yaşam ömrünün bu denli düşük olmasını, işçi sınıfında küçük çocuk ölümlerinin çok fazla olmasına bağladı.5

Zaman ilerledi, İngiltere’de yeşeren kapitalizm dünya düzeni haline geldi. Yeni uluslar kuruldu, her ulusun egemen sınıfı diğerinin sınırlarını zorlar oldu. Bu rekabet sonucu dünyada iki büyük savaş çıktı. Fakat iyi bir şey oldu, ilk savaşta zincir kırıldı, Avrupa’nın az ötesinde, Rus topraklarında ezilen sınıf iktidar oldu. İşçi sınıfının iktidara geldiği topraklarda çocukların tanrılara kurban verilmediği bir düzen kuruldu.

Kapitalizmin egemen sınıfı savaşın ikincisini bu yeni düzeni yıkmak için çıkardı. Sırf bu olsun diye tarihin çarklarını öyle bir geriye çevirdi ki, çocukları tanrılara kurban veren Chimular bile bunun yanında masum kaldı. Çünkü faşizm, çocuklardan sabun yaptı.

Bunu bile atlattı büyük insanlık. Faşizmi yendi, savaşı kazandı, eşitlik ülküsünü yeni coğrafyalarda devrimlerle taçlandırdı. Sosyalizmi dünyanın üçte birine taşıdı.

Kapitalist sınıfın insanlığa açtığı iki sıcak savaşı kazanan büyük insanlık, soğuk savaşı kaybetti. Sömürü yeniden ve en vahşi biçimiyle eski topraklara geri döndü. Çocuklar çalışmaya, çalışırken sakat kalmaya ya da ölmeye devam etti.

Sosyalizmsiz dünyada bizim ülkemizin egemen sınıfının da iştahı kabardı. Diğer uluslarla geciktiği sermaye birikimi yarışında arayı biraz olsun kapatabilmek için işçi sınıfına saldırdı. Bunun için darbeler yaptı, yasalar çıkardı, işçileri daha çok, daha ucuza ve daha örgütsüz çalıştırdı. Daha fazla çocuğu işçi yaptı.

Şimdi bizim gazetelerimiz de tıpkı 1840’ların İngiliz gazetelerindeki gibi çocukların ölümünü yazıyor.

17 yaşındaki Eren Eroğlu, genç bir işçiydi, 2013'te İstanbul Esenyurt'taki hastanenin tabelasını tamir ederken yüksek elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdi.

14 yaşındaki Veli Can Çelik, mevsimlik tarım işçisiydi, 2014’te beraberindeki 46 işçiyle Akşehir’den Isparta’ya yolculuk yaptığı 27 kişi kapasiteli minibüsün aşırı yük nedeniyle freni patlaması sonucu aracın içinde sıkışarak can verdi.

13 yaşındaki Ahmet Yüreğir, Adana’da çalıştığı atölyede emniyet sensörü bozuk bir pres makinasına başı sıkışarak hayatını kaybetti. Ahmet’in patronu 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı, ceza çeşitli gerekçelerle 4 yıl 2 aya indirildi, başka çeşitli gerekçelerle günlük 20 lira üzerinden 30 bin 040 lira adli para cezasına çevrildi.

Böyle uzayıp gidiyor suç listesi.

20 Kasım Pazartesi günü, Dünya Çocuk Hakları Gününde İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi son on yılda 616 çocuk işçinin öldüğünü açıkladı.6

Chimuların tanrılara armağan ettiği çocukların toplu mezarlarının üzerinden 400 yıldan fazla geçti. O gün bugündür çocuklarımızı banka kasalarındaki tanrılara kurban veriyor egemen sınıf.

Bu barbarlığa daha önce son verdi büyük insanlık. Yine verecek. Böyle gelmiş böyle gitmeyecek.