Özelleştirilen kamu kuruluşları ataletten kurtulup uçuşa geçecekti. Büyük karlar elde edecek, ülkeye daha fazla kaynak yaratacaktı. DenizBank bu yalanın güncel örneğidir.

KerizBank nereden koşuyor?

Türkiye Denizciler Bankası 1938 yılında milli denizcilik sektörüne finansman sağlamak amacıyla kurulmuş bir devlet bankasıydı. İttihat Terakki döneminde temeli atılan “milli iktisat” politikasının getirilerinden biridir. Cumhuriyetin Osmanlı ile değil ama İttihat ve Terakki politikaları ile bir devamlılığı var.

Denizcilik Bankası Anonim Ortaklığının kurulması erken cumhuriyet döneminde millî iktisat fikrinin ayakta olduğunun da bir göstergesi aynı zamanda. Deniz ulaştırmasına yönelik girişimleri önemli sermaye birikimi gerektiriyordu. Bir kamu bankası kurarak deniz ulaştırma sektörünün finanse edilmesi hem bu fikri somutlaştırmış hem de denizciliğe önemli katkı yaptı. Denizcilik Bankası denizciliğimiz için bir can suyu olmuştur. 

Cumhuriyet kurumu Denizbank Türkiye’de sınırsız piyasa ekonomisine geçiş sürecini başlatan 24 Ocak 1980 kararlarının ilk kurbanlarından biri oldu. 1983’te bankanın tasfiye süreci başlatıldı, 1992’de tüzel kişiliği sona erdi, Emlak Bankası ile birleşti. 1997’de DenizBank adına bankacılık lisansı yeniden tanımlanarak üç şube binasıyla satışa çıkartıldı. Zorlu Holding, 70 Milyon Dolar karşılığında Özelleştirme İdaresinden lisansı satın aldı. Ölü ele geçirilen Cumhuriyet kurumlarımızdan biridir. 

Zorlu Holding ölü ele geçirdiği bankayı, 2006’da, Belçikalı Dexia’ya sattı. Dexia, 2012’de, Rus Sberbank’a devretti. Sberbank da ölüyü Dubai merkezli Emirates NBD’nin kapısına bırakıp kaçtı. Kapı kapı dolaştırılan ölülerimizdendir. 
Satanın neden sattığın, alanın neden aldığını biliyoruz. Esası tasfiye edilen cumhuriyetten geriye kalanları yağmalamaktan ibarettir. 

***

Alan açısından durum şu; Emirates NBD, 1963'te Dubai “hükümdarı” Şeyh Rashid bin Saeed Al Maktoum tarafından Dubai Ulusal Bankası (NBD) olarak kuruldu. Şeyh Rashid, Dubai'yi modern bir liman kentine ve ticari merkezine dönüştürmek istiyordu. Çünkü petrolün birkaç nesil içinde bitmesinden endişeleniyordu. Şöyle özetlemişti durumu: “Dedem deveye bindi, babam deveye bindi, ben Mercedes kullanıyorum, oğlum Land Rover kullanıyor, oğlu Land Rover kullanacak ama oğlu deveye binecek.” Dubai dediğimiz, tarihi deveden gelip deveye giden bir çöl yol hikayesinden ibarettir. Haliyle başka ülkelerdeki bankalara, futbol kulüplerine dikmişti gözünü. Petrolün biteceği döneme hazırlıktır. 

Şeyh yalnız değil haliyle. DenizBank’ın Dubai şeyhine satılmasıyla birlikte 12 Türk bankası Arap sermayesine geçmiş oldu. O tarihte Türkiye bankacılık sektöründeki yabancı payı yüzde 46’yı buluyordu. Tasfiye bu kadar kapsamlıdır. 

***

Ölü ele geçirilen DenizBank’ın içinde bir “milli banka” ölüsü daha var. “Tarişbank” ya da kurulduğu zamanki adıyla “Milli Aydın Bankası”ndan söz ediyoruz. Osmanlı döneminde incir üreticilerini desteklemek amacıyla Aydın'da kurulmuş bir bankaydı bu. Akşehir Bankası ile birlikte tarihimizdeki bölgesel ikinci “milli iktisat” girişimidir. 

Bu banka kurulmadan önce Londra merkezli “bir “incir tröstü”, uygun gördüğü fiyatı çarşıya ilan eder ve üreticinin elindeki ürünü yok pahasına alır giderdi. İttihatçılar buna bir çözüm bulmak için harekete geçti, banka 1914’de faaliyete geçti. İzmir'in işgali sırasında faaliyetlerini durdurdu, 1925 yılında tekrar açıldı. 1983’te merkezi Aydın'dan İzmir'e taşındı, 1987’de bankanın adı Tarişbank olarak değiştirildi.

Dünya Bankası’nın peydahladığı ve 57. Hükümetin onayladığı “Tarım Reformu Uygulama Projesi” tarımsal desteklerin düzenlenmesini, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin yeniden yapılandırmasını istiyordu. 2000 yılında Dünya Bankasının istekleri doğrultusunda bir yasa çıkarıldı, tarım satış kooperatifleri ve birliklerine tüm devlet destekleri kaldırıldı. Bundan böyle birlikler bankalara kaynak aktaramayacaktı. Bu fiilen Tarişbank’ın batırılması demekti. Zor durumda bırakılan bankaya, 2001’de, Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonunca el konuldu. Banka el konulduktan kısa bir süre sonra TMSF tarafından o dönem Zorlu Grubuna ait olan Denizbank’a satıldı. Yani ölü ele geçirilen DenizBank’ın içinde bir cumhuriyet varlığı daha vardır. 

***

Kamu bankaları belirli sektörleri geliştirme gibi özel amaçları olan, toplumsal faydayı gözeten ihtisas bankalarıdır. Cumhuriyet döneminde kurulan kamu bankalarının önemli bölümü; Türkiye Emlak Kredi Bankası (Emlak ve Eytam Bankası), Sümerbank, Etibank, Denizbank, Turizm Bankası ya tasfiye edilmiş ya da özelleştirilerek yok edilmişlerdir. Geride kalan Ziraat Bankası, Halk Bank, Vakıf Bank gibi bankalar ise iktidarın patronları yemleme kurumuna dönüştürüldü. Hiçbir toplumsal faydaları yoktur. Tabii bu bankalar üzerinde iktidarın kontrolü halen devam ediyor. Kamu bankaları artık iktidarı ayakta tutma aparatıdır. 

“Nass” işte bu dönüşümün sonucu ortaya çıktı. Nass, Arapçada kesin emir anlamına geliyor. İslami terminolojide, topu ayet ve hadislere atmak demek. Ayet hadis nere, piyasa toplumu nere? Faizleri düşük tutmaları, piyasanın akışını sağlamaları gerekiyordu. “Nass uyarınca” kurlarla ve faizlerle oynadılar. Kurlar akşam indi, sabah çıktı. Oyundan haberdar olanlar ucuzken aldı, pahalıyken sattı, servetine servet kattı. Bu tür operasyonların, içeriden veya tepeden haber almadan imkânsız olduğunu biliyoruz. 

Bilmediğimiz haberin DenizBank’ın müdiresine Dubai üzerinden mi yoksa Aktepe’den mi ulaştırıldığıdır. İki merkez arasında kısa bir tur yaparak da ulaşmış olabilir, yolu önemsizdir. Şeyhten reise bir yol vardır bilinmez!

Özelleştirilen kamu kuruluşları ataletten kurtulup uçuşa geçecekti. Büyük karlar elde edecek, ülkeye daha fazla kaynak yaratacaktı. DenizBank bu yalanın güncel örneğidir. Önce bir Türk patrona zimmetlediler. Sonra Rus oligarkları el attı ölüye. Körfez’in utanmaz petro-dolar zenginlerin kucağında kaldı en son. Koca Denizbank Fatih Terim Fonu’na dönüştürüldü sonunda. DenizBank’tan KerizBank’a özelleştirme tarihimizin özetidir.

***

Devleti ve cumhuriyeti ölü ele geçirdiler. Geriye ne kaldıysa satıp savurdular. Satanın neden sattığını, alanın neden aldığını biliyoruz. Esası tasfiye edilen cumhuriyetten geriye kalanları yağmalamaktan ibarettir. 

Özelleştirme ise sermaye sınıfı tarafından halka karşı işlenen ortak organize bir soygun girişimidir. Ağır suçtur. Bu yağmaya halkın verebileceği tek cevap derhal kamulaştırmadır. 

Zenginlikleri bizden çaldıklarından ibaret, hepsini, eksiksiz geri alacağız. Devrime zenginleri yiyerek başlayacağız!