Bırakacaksınız bu tarikat-marikat işlerini öyleyse, toplanıp vatan savunmasına, emperyalizme karşı barikata geleceksiniz. Karadeniz yolcuları için son çağrıdır bu!

Karadeniz yolcuları için son çağrı

Biliyorsunuz Doğu Karadeniz’in fındık tarımı yapılan bölgesi artık İtalyan şirketi Ferrero’nun bir sömürgesi. Bölgeye milliyetçilik ve tarikatçılık karışımı tuhaf bir karanlık çökerken, dağı taşı Ferrero tarafından ele geçirildi. Ayrıntısını merak edenler soL’da “Fındık ağacındaki emperyalist” ve “Ferrero Karadeniz’i nasıl işgal etti?” başlıkla yazılara bakabilir. Bütün bunlar basit bir “fındık alım fiyatı” açıklamasının içinde saklı üstelik. Fındık kabuğunu doldurmayacak işlerde koca bir emperyalist işgalin işaretleri var. Bu yazı o işaretler üzerinedir…

Tayyip Erdoğan fındık alım fiyatını açıkladı birkaç gün önce, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) 50 randıman Giresun kalite fındığı 84 liraya alacaktı. “50 randıman Giresun kalite fındık” en yüksek kaliteli fındık demek. Giresun dışına doğru bu kalite giderek düşüyor. Yani 84 lira fındığın tavan fiyatı, bunun toplam içindeki payı yüzde 10 bile değil. 

TMO dışında bir büyük fındık alıcısı daha var; İtalyan tekeli Ferrero. Fındıkçı Erdoğan’ın açıkladığı fiyatın bir karşılığı olmadığını bildiğinden Ferrero’nun açıklayacağı fiyatı bekliyor haliyle. TMO fındık alımında ayak sürüdüğünden ve çoğu üreticiyi çeşitli sebeplerle geri çevirdiğinden şirkete mecbur fındıkçı. Beklemeye tahammülü yok çünkü. Fındık bir önce satılacak, işçinin parası ödenecek, kalanıyla geçen yıldan bu yıla devreden borçlar kapatılacak, kalırsa, geriye kalanla da ihtiyaçlar karşılanacak. Peşin para Ferrero’da ve tüccarda var. Onlar da bu durumu hep avantaja çeviriyor. Geçen yıl 54 TL olarak açıklanan fındık fiyatı bu sebeplerle 46 liraya kadar inmişti. Bu yıl da fındığın Ferrero alım fiyatının 70 lira civarında olacağı tahmin ediliyor. Fındıkta Erdoğan’ın borusu ötmüyor demek bu. 

Sömürgede durumlar pek parlak değil haliyle. Dünyadaki fındık alanlarının yaklaşık yüzde 75’ine sahibiz ama ne fındıkçı ne de devlet para kazanabiliyor bundan. Bütün fındık ihracatımız sadece 2,5 milyar dolar civarında. Dünyanın önde gelen ilk 20 firması arasındaki Ferrero’nun cirosu ise 10 milyar avro. Yani bir tekelin geliri koca ülkenin gelirinden dört kat fazla. Fındık fiyatının baskılanması bu düzenin olmazsa olmazı haliyle. Öyle bir sefillik ki bu, Türkiye’de en yüksek fındık fiyatı 2,48 avroya (84 TL.) denk gelirken İtalya’da en düşük fındık fiyatı 7 avro (207 TL). Çiftçi-Sen’e göre tavan fiyatı 84 olan fındığın kilo başı maliyeti 70 TL. Yani üreticiye kalan para kilo başına en fazla 14 lira civarında. O da Ferrero’nun insafına bağlı.

Milliyetçi-tarikatçı Karadenizli hemşerilerimize hatırlatalım; bu düzenin temelleri tarikatçı-milliyetçi AKP tarafından atıldı. Ferrero fındığı, AKP eli dokunmadan önce, yerli firmalardan alıyordu. O firmaların en irisi Oltan Gıda adlı bir şirketti. Ferrero’nun ilk hamlesi o şirketi, 2015’te, satın almak oldu. Artık en büyük alıcı oydu. Fındıkçıyı hizaya sokmaya öyle başladı. AKP fındık fiyatını bunun için serbest bıraktı. Fiyat serbest kalınca Ferrero ipleri eline alma olanağı buldu. Fındığınızı AKP ve Ferrero el ele vererek çaldı yani. Şimdi durum şöyle; ülke dünya fındığının yüzde 75’ini üretiyor ama o fındığın da yüzde 75’ini tek başına Ferrero alıyor. O sayede fındık fiyatını istediği gibi belirliyor. Yani ülkenin üretimden gelen gücü bir emperyalist şirkete devredilmiş durumda. 

***

Bu perişanlıkta tarikatçılığa ve milliyetçiliğe meyilli “fındık yağmacılarının” da etkisi var. Kim bu yağmacılar? Şöyle anlatalım; Fındıkta iki “üretici” tipi var. Biri bölgede yerleşik üreticiler, diğeri büyükşehirlerden fındığı yağmalamaya gelen eski köylüler. Bu ikinci kategorideki tipler yılın sadece bir ayını Karadeniz’de geçiriyor, fındığı toplatıp, satıp büyük şehirlerinin banliyölerine dönüyor. Haliyle onların zamanı sınırlı. Hasadı bittiğinde fındığı bir an önce elinden çıkarmak istiyor. Bu da fındığın fiyatının aşağıya inmesi demek. Tek çaresi var buna direnmenin, satmayıp elde tutmak. Nasıl tutacaksın? Yoksulun, muhtacın, tabii yağmacının bu büyük emperyalist oyuna direnmesi mümkün mü? Küçük yağmacılar büyük yağmacıların arkasına diziliyor haliyle. Koca bölge, tek kurşun atmadan, işgalcilere böyle teslim ediliyor. O dirençsizlikte tekelleşmeden kartelleşmeye geçti şirket. Karadeniz’in kısa sömürgeleşme tarihidir. 

***

Yağmacıları ilgilendiren kısma geldik. Bu karmaşık operasyonun içinde bir de “Ferrero Değerli Tarım Programı” (FFV) var. Şirket, 2012 yılında başlattığı bu programla 100 bin dönüm alanda 50 bin fındık üreticisine ulaştı. Zaten 10 yıldır fındık alanlarında verimli arazilerin tespitini yapıyordu. Şirket halen 53 örnek bahçede çalışma yürütüyor, FFV saha uzmanları model bahçelerde, iyi tarım uygulamalarını hayata geçiriyor. Bu Ferrero’nun Güney Amerika’da hayata geçirdiği plantasyon modelinin ilk adımları. Hedef, Karadeniz’deki küçük fındık üreticilerini yok ederek kendine bağlı büyük fındık plantasyonları oluşturmak. Şirket artık üretimden pazarlamaya fındığın her alanına egemen olmak istiyor çünkü. Arazi satın alıp fındık dikmek ve doğrudan üretime girmek de bu programa dahil. Bunun için fındık üreticilerini proleterleştirmek ve geriye kalanları da tasfiye etmek şart. “Değerli Tarım” uygulaması ile kendi ihtiyacını 100 bin dönüm arazideki 50 bin çiftçiden karşılayacak. Geride kalan 650 bin dönüm arazide fındık üretimi yapan 450 bin çiftçinin ürettiği fındık yok fiyatlara satılmak zorunda kalacak ve tasfiye edilecek. Plan bu. Gerçekleşirse, hikâyenin sonunda, Karadeniz kökenli yağmacılar da ilelebet bölgeden silinecek. 

Tekel o kadar pervasız ki kendisini hem ülkenin hem fındığının sahibi sayıyor artık. Bu da AKP sayesinde oldu. Sıradan bir örnek; Ferrero, ülkede ihtiyaçtan 3 kat fazla fındık kırma tesisi varken, Düzce'de kırma tesisi kurmaya karar verdi. Başlarken AKP iktidarından 680 milyon TL destek aldı. Devlet desteğiyle kurulan o tesis bütün kırma sektörünün bir yılda yaptığı işi üç ayda yapacak kapasitedeydi. Ferrero’ya “yerli ve milli” sanayiyi bitirsin diye teşvik veren hükumet fındık üreticisi için verdiği teşviki dokuz yıldır bir lira bile arttırmadı. Sonuç şu; 120 milyar dolarlık dünya fındık piyasasında ülkenin payına düşen sadece 2,5 milyar dolar. Yağmacıların zaferidir.

***

Fındıkta en az bir “yerli ve milli” yağmacı daha var; AKP kurucusu ve Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu. Sahibi olduğu Balsu Gıda şirketi, geçen yıl, fındık ihracatçıları sıralamasında Ferrero’nun hemen arkasında ikinci sıradaydı. Ferrero’dan geriye kalanın toplayıcısıdır. Demek ki bu kez organize bir yağmacı ile karşı karşıyayız. 

Yerli ve milliliği şöyle açıklayayım; Zapsu’nun bir yanı Bedirhan aşiretine, bir yanı Nakşibendiliğin Halidiye koluna dayanıyor. Babaannesi Fatma Hidayet Zapsu, aşiret reislerinden Bedirhan Bey’in soyundan geliyor. Dedesi Abdürrahim Zapsu, Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucularından. Sonradan Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Cemiyeti’nin de kurucuları arasında yer almış, eksiksiz bir Kürt-İslamcıdır. Zapsu’nun hızlı yükselişine bu soy kütüğü yardımcı oldu, yolunu açtı. Örneğin BİM’i Nakşi-Halidi kolunun uzantısı Erenköy Cemaati ile birlikte kurdu. Yasin El Kadı, Korkut Özal, Mustafa Latif Topbaş, Mehmet Fatih Saraç gibi isimler de ortak oldu şirkete. Bir Nakşi-Halidi girişimidir. 2003'te BİM'deki hisselerini Erenköy Cemaatine sattı, A101 Yeni Mağazacılık A.Ş.’yi kurdu. Annesi Gaye Zapsu da Uzel Traktörlerinin kurucusu Uzel ailesindendi. Kahramanımız da 1986’dan beri TÜSİAD'ın üyesi. Tarikat sermayesiz mümkün değildir. 

Zapsu’nun, fındık işinin yanında, bir de danışmanlık şirketi var; “Cüneyd Zapsu Danışmanlık A.Ş.” Çok şaşırtıcı bir müşteri portföyü var şirketin. Vaktiyle, Tayyip Erdoğan’la savaş halinde olan Aydın Doğan’ın Alman ortağı Axel Springer’in danışmanlığını üstlenmişti örneğin. Perde önünde kavga sürerken, geride Zapsu aracılığıyla barış görüşmeleri devam etmişti. Türkiye Yahudisi Muhtar Kent kâhya atanınca Coca-Cola’nın danışmanı oldu. AKP’nin en ballı özelleştirmesi olan Tekel’in içki bölümünü alan Amerikalı Texas Pacific Group’un danışmanıydı. Amerikalı şirket o özelleştirmeden milyar dolar kâr ederek satıp çekildi. Tekel’i ilk satın alan Limak’la da çok yakın ilişkileri vardı, malum. Zapsu’yu danışman atamadan AKP iktidarından ihale almak neredeyse imkansızdır. 

Fındığa dönelim. Zapsu, AKP eliyle üretici kooperatifi “Fiskobirlik’i tasfiye ederek fındık üreticilerini tüccara mahkûm eden fındık politikasının da mimarıydı. Bu politikayı icra ederken sadece basit bir fındık tüccarı değildi, Ferrero şirketi Nutella’nın Türkiye temsilciliğini de o yapıyordu. Sonra Ferrero kontenjanından TÜSİAD Başkanı olan Kaslowski’nin, ardından da doğrudan Ferrero’nun danışmanı oldu. Satış bilgisi sınırsızdır. 

Doğu Karadeniz’i bir Ferrero sömürgesine dönüştüren kişi işte bu “süpürmeyin kullanın” Cüneyt’tir. Her taşın altından çıkan AKP kara kutusudur, bir tür yeni nesil sömürge valisidir. 

***

Bu rezil hikâye bir an önce bitsin istiyorsunuz, farkındayım. Ama bunun bir de Akdeniz ayağı var. Yıl 2009. Akkuyu Nükleer Santral ihalesini Ruslar alıyor. Sürpriz, Cüneyd Zapsu Akkuyu Nükleer A.Ş’de Yönetim Kurulu üyesi. Sırrını soruyorlar, “Beni Türk tarafı değil Ruslar Yönetim Kurulu’na atadı” diyor. Yani “hatırlı” dostları arasında Ruslar da var. Sömürge valisidir, her şeyi herkese her türlü pazarlamakta mahirdir. 

Fakat geçen yıl Akkuyu Nükleer görevinden ayrıldı. Ayrılırken bir de dava açtı şirkete. Nükleer santrale kurulması planlanan radar sisteminin Türkiye’nin güvenlik stratejisi bakımından sorun yaratacağı inancındaydı. Birdenbire yerli ve milli olmuştu yani. O istifa etmeden az önce Rus patronlar Akkuyu projesinde yer alan IC İçtaş A.Ş.’nin sözleşmesini feshetmiş, İçtaş yöneticilerinin ve Türk işçilerin inşaat bölgesine girmesini yasaklamıştı. İçtaş kimin? Beşli çeteden İbrahim Çeçen’in.  

Bu itiş kakışın arkasında büyük bir paylaşım savaşı var. 17-25 Aralık soruşturmaları nedeniyle Akkuyu hisseleri çete arasında pay edilemedi, o arada fırsat kaçtı. Ancak Kırım’ın ilhakı nedeniyle Batı ambargosu başlayıp Ruslar “buranın yüzde 49 hissesini alın” demek zorunda kalınca, “beşli çete”ye haber salındı, “Cengiz-Kolin-Kalyon” konsorsiyumunu harekete geçti ama nedense gereken parayı bulamadılar. Bulduk dediklerinde de Rusya, İngiltere menşeli bir denetim firmasına bu çete üyelerini denetlettirdi. Denetim şirketi, çetenin şeffaf olmadığı ve iktidara göbekten bağlı olduğu kanısındaydı. 

Bu savaş sürerken Akkuyu Nükleer’in tek Türk üyesi olan ve istifa ederek yerli ve milli bir tavır sergileyen Zapsu, Akkuyu Nükleer Santrali Projesi'ni yürüten Rus Rosatom şirketine “danışmanlık” hizmeti vermeye devam ediyordu. Rezilliğin dibidir!

Bir Akkuyu gerçeği daha; santral inşaatında çalışan “yerli ve milli” işçiler en düşük ücretle en kötü koşullarda çalışmaya devam ediyor. Kaderleri ve kederleri fındık üreticileriyle ortaktır.

***

E, her hikâyeye mutlu bir son gerek. Buradaki mutlu son da şöyle; Toprağını, ağacını, bahçesini, meyvesini, börtü böceğini savunamayan her halk ezilmeyi hak eder. Acımasız bir savaştır bu, boyun eğenin böcek gibi ezilmesi kaçınılmazdır. Bırakacaksınız bu tarikat-marikat işlerini öyleyse, toplanıp vatan savunmasına, emperyalizme karşı barikata geleceksiniz. Karadeniz yolcuları için son çağrıdır bu!