Peki seçimi gericilerle iş birliği halindeki sermaye sınıfına karşı bir gerilla mücadelesine dönüştürebilir miyiz? Bu, her şeye rağmen mümkündür. 

Hırsız kapanı

1839’da yola çıkmıştık. O yıl okunan ferman bir anayasanın ilanı ile sonuçlandı, Tanzimat diyoruz. Devletin düzenlenmesi ve hukuka dayanması, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve tabii sekülerleşme 1839-1876 arasının yönelimleridir. Cumhuriyete giden yolun başlangıcı sayabiliriz. 

Bu bir yakıştırma yollu tarif girişimi değildir. Tanzimat’ın mimarı Reşit Paşa, gericiler tarafından, “cumhuriyetçi” olmakla suçlanmıştı. Birinci Meşrutiyet’in lideri Mithat Paşa’nın da cumhuriyetçi olduğundan şüpheleniyordu. Demek ki cumhuriyetin, cumhuriyetten önceye dayanan bir tarihi var. 

Ancak tabii bu yolda “aşamalar” var. Cumhuriyet yürüyüşünün ikinci aşaması birinci Meşrutiyettir. Bu, 23 Aralık 1876'da II. Abdülhamid tarafından ilan edilen anayasal monarşi rejiminin ilk dönemidir. Bu dönemin anayasası Kanun-ı Esasi, yürütme organı padişah Hamid, yasama organı ise Meclis-i Umumi'dir. Meclisi, anayasayı ve kuvvetler ayrılığını öyle öğrendik. Yaratıcısı Yeni Osmanlılar, bir siyasi yapıdan çok ortak noktalarla hareket eden aydın grubudur. 

Birinci Meşrutiyet, II. Abdülhamid'in 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndaki yenilgiyi gerekçe göstererek “Meclis-i Mebusan”ı kapatmasıyla 1878'de son buldu. Tabii böylece Anayasa da rafa kaldırılmıştı. Artık biliyoruz, anayasa raftaysa ve meclisin kapısına kilit vurulmuşsa istibdat dönemi açılmıştır. 

Baskının ve şiddetin hüküm sürdüğü 30 yıllık bir gerileme dönemidir bu. Abdülhamit’in ve islamcılığın yıllarıdır. 30 yıl boyunca aydınlar ve yazarlar tutuklanmış, sürgüne gönderilmiş ve hapse attırılmıştır. Donanma Haliç’te esir tutulmuş, devlet Yıldız Sarayından hafiyeler marifetiyle yönetilmiştir.

Derslerimiz var; Yeni Osmanlılar, iktidarı sınırlama ve mutlak monarşiyi sonlandırma noktasında başarısız oldu. Anayasası, yurttaş hakları, özgürlükler ve hukuk alanında önemli değişiklikler getirmesine rağmen sultana verdiği sınırsız yetkilerle kalıcı bir rejim değişikliği yaratamadı. Yurttaşlık, her şeye rağmen o ilk aşamanın getirisi oldu. Bu 1876 Kanun-i Esasi’sinde şöyle ifade ediliyordu; “Devlet-i Osmaniyye tâbiiyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olursa olsunlar bilâ istisna Osmanlı tâbir olunur.”

***

30 yıl süren istibdat dönemi 1908 Devrimi ile son buldu. Fransız Devrimi’nin 100. yılına denk gelen tarihte, Tıbbiye öğrencileri tarafından İttihad-ı Osmani adıyla kurulan cemiyet, sonraki yıllarda yaşanan çeşitli birleşmelerle bilindik adını aldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti Fransız Devrimi’nin düşünsel birikimine dayanarak yola çıkmıştı. “Birlik ve İlerleme” kendisinden önceki modernleşme hareketine, Tanzimatçılara ve Yeni Osmanlılara, bir göndermeydi. Fakat İttihatçılar, Genç Osmanlıların aksine disiplinli ve programlı siyasal yapı oluşturmayı başarmıştı. Bu mücadelenin de yükselmesi anlamına geliyordu. Abdülhamit dönemi boyunca gerçekleşen çok sayıda birlik denemesi, suikast girişimi ve halk isyanı bu yükselişin getirisidir. İkinci Meşrutiyet Dönemi 23 Temmuz 1908’de Meclisi Mebusan’ın yeniden açılmasıyla başladı. Yürüyüşün üçüncü aşamasıdır. 

1908’in devrimini pekiştiren ise 1909 Anayasa değişikliği oldu. İkinci anayasal düzene karşı patlak veren 31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılması Abdülhamit’in tahtan indirilmesi ile sonuçlanırken, İttihatçılar, yeni rejimi güçlendirmek üzere birtakım düzenlemeler yaptı ve siyasal hamlelerde bulundu. Bunlardan en önemlisi Kanun-i Esasi’de yapılan köklü değişikliklerdir. Buna göre Hükümet meclise karşı sorumlu olacaktı. Bakanların belirlenmesinde sadrazam etkili olacaktı. Uluslararası antlaşmaları meclis onaylayacaktı. Halka toplantı, dernek ve parti kurma hakkı veriliyordu. Padişah artık istediği kişiyi sürgüne gönderemeyecek ve hapse atamayacaktı. Yasa teklifi için padişah izni kaldırılmıştı. Padişahın Meclisi açma-kapama yetkisi sınırlandırılmıştı. Savaş ya da barış durumuna meclis karar verecekti. Bu değişiklikler mutlak monarşiyi hukuken sona erdirerek meşruti monarşinin geri dönülemeyecek şekilde kalıcılaşmasını sağladı. 

Üçüncü aşama cumhuriyetin gerçek kuruluşu mu, yoksa temellerinin atılışı mı, tartışabiliriz. Eksiklikleri olmakla birlikte bir tür ilk cumhuriyet saymakta bir sakınca yoktur. Not edip geçiyoruz.

***

Fiili Cumhuriyetin resmi ilanı ise üçüncü aşamanın arkasından geldi. Osmanlı I. Dünya Savaşı’ndan kaybeden olarak çıkmıştı. Yenilgi, Anadolu’da 1923 yılına kadar sürecek yeni bir mücadelenin başlamasına neden oldu. 

İstanbul’un işgali ve 23 Nisan 1920’de Ankara’da Meclis’in kurulması ile ülke ikili iktidar dönemine girdi. Bir tarafta emperyalist işgale direnen Ankara, diğer tarafta işgalci kuvvetlerle anlaşarak iktidarını devam ettirmeye çalışan saltanat yer alıyordu. İstanbul, Sevr Antlaşması’nı imzalayarak iktidarını korumak istedi, ancak Ankara’da kurulan Meclis, bu anlaşmayı kabul etmediğini bildirerek kurtuluş mücadelesine yöneldi. Cumhuriyet, ikili iktidar döneminin yarattığı krizde şekillenmiştir. Ankara iktidarı radikalleşmek zorundaydı. Haliyle kurtuluş savaşı adım adım saltanata ve emperyalistlere karşı yürütülen bir niteliğe büründü. Cumhuriyet ülkenin içinde bulunduğu işgale ve krize devrimci bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Saltanat 1 Kasım 1922’de kaldırıldı. Uzun yürüyüşümüzün dördüncü aşamasıdır. 

***

Ancak her ileri sıçrama bir duraklama ve geriye itilme ile sonuçlandı. İkinci aşamanın ardından istibdat, üçüncü aşamanın arkasından gerici kalkışma ve büyük bir savaş geldi. Dördüncü aşamanın duraklama devri uzundur. Şimdi geriye itilme dönemindeyiz. 

Türk modernleşmesi, kendinden önceki dönemlerin krizlerine üretebildiği yanıtlar ölçüsünde ileriye atılabilmişti. Cumhuriyetin krizi ise sınıfsal konumundan kaynaklandı. Cumhuriyeti şekillendiren sınıf, o sınıfın gericilere verdiği tavizler ve sermayenin saldırganlığı Cumhuriyeti ortadan kaldırdı. Şimdi hilafet, saltanat, şeriat, istibdat heveslilerine, anayasasızlığa, meclissizliğe bakarsak 1876’nın da gerisine itilmiş durumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Hatta Tanzimatla tanıştığımız yurttaşlık da ortadan kaldırılmak istenmekte, ümmetçiliğe geri dönülmeye çalışılmaktadır. Bir tür fiili mutlak monarşi halidir bu. Artık geri çekilme sınırımız “Tanzimat” olmuştur. 

***

Haliyle seçimle alınabilecek bir yol da kalmamıştır, demek bu. Peki seçimi gericilerle iş birliği halindeki sermaye sınıfına karşı bir gerilla mücadelesine dönüştürebilir miyiz? Bu, her şeye rağmen mümkündür. 

Belediyeleri almaya talip olmak ayrı, Belediye Meclislerine girecek her devrimci, her Komünist bu iki odağa karşı bir saldırı dalgasının işaret fişeği olabilir, yapabiliriz. Düzen partilerine, bu yolla, “ensenizdeyiz, bütün pisliklerinizi halka açıklayacağız, sizi doğduğunuza pişman edeceğiz, kaçacak delik arayacaksınız” diyebiliriz. Bizim bir tür yerel yönetim militanlarına ihtiyacımız var bunu yapmak için. Bir “hırsız kapanı” kurmak olanaklarımız dahilindedir. Halkımıza çürümüş bir mecliste yeni bir meclis için yol açmayı öneriyoruz. 

Başka yollarımız da var tabii. Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi yarın Ankara’da toplanıyor. Türkiye’nin pek çok ilinde seçilmiş temsilcilerin ilk toplantısı olacak bu. Ne yazık, ilk toplantısı başka bir seçimin öngünlerine denk geldi. Bu şartlarda parlak bir başlangıç yaptı, devamı daha zordur. Ama kökleri Tanzimat’ta olan bir ilericilik mücadelesi geleneğinin son halkası olmayı başarmış bir meclistir artık. 

***

Ancak her ileri sıçrama bir duraklama ve geriye itilme ile sonuçlandı. İkinci aşamanın ardından istibdat, üçüncü aşamanın arkasından gerici kalkışma ve büyük bir savaş geldi. Dördüncü aşamanın duraklama devri uzundur. Cumhuriyetin eskisi yıkılmıştır, geriye itilme dönemindeyiz şimdi. Karşılığı istibdattır; vatansızlık, anayasasızlık, meclissizlik, cumhuriyetsizlik halidir. İçinden geliyoruz, içinden geçiyoruz, acısına aşinayız. 

Düşeriz, kalkarız, tarihin cilveleridir bunlar. 200 yıldır yoldayız, durmadık, durmayız, dediğimiz bu. İlerliyoruz kan revan içinde. Şimdi bize yeni bir vatan gerek. Şimdi bize yeni bir anayasa, yeni bir meclis gerek. Şimdi bize yeni bir halk, yeni bir cumhuriyet gerek.