Bünyamin’in tanrısı da Bünyamin suretinde haliyle; kör, cahil, işgalci, katliamcı, yalancı… Bakın şimdi dönüp geriye, Musa’nın elindeki sihirli asa Tanrının asası değil, Firavun’un imparatorluk asası.

Cinler savaşı

İsrail’in Siyonist Başbakanı Bünyamin Netanyahu, bir hafta önce, pis savaşını Tevrat’tan bir alıntıyla gerekçelendirdi. Üç bin yıl önce gerçekleştiğine inanılan bir savaşta “Amalek kavminin” İsrailoğulları'na yaptıklarına atıfla, “Tevrat bize Amalek'in sana yaptığını hatırla, der. Evet, biz de hatırlıyoruz ve savaşıyoruz” dedi. Yürüttüğü aslında bir “din savaşı”ydı, Siyonistler de, haliyle, bu üç bin yıllık savaşın bir parçasıydı. Talancıya yalan çok!

Bu, ırkçılığın din ile desteklendiği sıradan olaylardan biri. Bizdeki “Türk-İslam Sentezi”nin bir benzeri anlayacağınız. Siyonist’e sadece ırkçılık yetmiyor, çünkü ortada bir ırkın olduğu kuşkulu. Irkı din ile sarmalayıp desteklemek kaçınılmaz haliyle. “Yahudi ırkı” böyle ortaya çıkıyor. Saçmalamanın doruğudur.  

Netanyahu’nun gönderme yaptığı kitaplardan biri olan “Tesniye”de şöyle deniyor; “Mısır’dan çıktığın zaman Amalekin yolda sana yaptığını, yolda seni nasıl karşıladığını, ve sen yorgun ve bitkinken senin en geride kalanlarını, arkandaki bütün zayıfları vurduğunu hatırla; ve o Allah’tan korkmadı. Ve vaki olacak ki, Allahın Rabbin mülk edinmek için sana miras olarak vermekte olduğu diyarda, Allahın Rab çepeçevre bütün düşmanlarından sana rahat verdiği zaman, gökler altından Amalekin hatırasını sileceksin, unutmayacaksın.” O halde? Amalek'e saldır! Onlara ait her şeyi yok et, kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür! Kutsal kitap emridir…

Tabii Araplarla veya Filistinlilerle özdeşleştirilmesine karşın “Amalek”in kim olduğu bilinmiyor. İsrailoğulları, Mısır'dan çıkışta, Kızıldeniz'i geçip çöle ayak bastıklarında ilk önce “Amâlika” kavmiyle karşılaşmışlar. Bu kavim, nedense, yeni gelenlere saldırmış. İsrailoğulları, daha sonra bir ordu kurup saldırganları bozguna uğratmış. Hikâye böyle. Son Filistin kalkışmasında yine o ilk baskını hatırladılar. Irkçı tanrılarının vaat ettiği toprakların tamamına hâkim olmanın önündeki en büyük engel, Gazze ve Batı Şeria’ya sıkıştırılmış Filistinliler. Kuşatılmış insanlara hışımla saldırmalarının bir bölümü bu kör inançlarıyla ilgili. Dinden esinlenerek üretilmiş bir soykırım teorisidir. 

***

Yalnız, Ameleklerle savaşırken İsrailoğullarının dininin ne olduğunu, hangi tanrıya inandıklarını tam olarak bilmiyoruz. Kitaplar, İsrailoğullarının varsayımsal yolculuğunu anlatmaktadır. Dine yolculukları da bunların arasındadır. Din, demek ki, yolun başında henüz din değildir. 

Din henüz din olmamakla birlikte, peygamber peygamberdir. Görünüşe göre henüz bir din kurmamış olmasına rağmen Musa’dan kuşku duyamıyoruz. Önemi dinden bağımsızdır, demek istiyorum. O halde bunu açıklamak üzere Mısır’a dönmemiz kaçınılmazdır.  

Musa, savaşçı bir tanrının savaşçı peygamberidir. Dinleri savaşsız düşünemiyoruz. Çünkü din savaşları aynı zamanda bir devletler savaşıdır. Dinleri savaşsız düşünmememizin nedeni, dinleri devletsiz düşünmememizden kaynaklanıyor. Her durumda önünde ve sonunda devlet var. 

Tabii başlangıçta Mısır devleti var, bütün Ortadoğu dinlerinin çıkış noktasıdır. Musa’yı da bir “Mısır prensi” olarak biliyoruz, hikâyeye göre kölelikten oraya terfi etmiştir. Firavunluğu da konuşulmakla birlikte, henüz çok yenidir. 

“Musa peygamber aslında antik Mısır’da bir firavundu!” Tez, Mısır kökenli İngiliz yazar Ahmed Osman’ın. Osman’ın “Musa ve Akhenaton”, “Kayıp Şehir”, “Krallar Vadisindeki Yabancı”, “Hıristiyanlık: Bir Antik Mısır Dini” adlı kitaplarının Türkçeye kazandırılmasında katkım var. Hepsi birlikte bir yeni “Mısır’dan çıkış” hikayesidir. 

Sadede gelelim; Mısır’ın meşhur “Kâfir Kralı” Akhenaton, Mısır’ın eski din sisteminde köklü değişiklikler yapan devrimci bir Firavundu. Eski tanrıların yerine, herhangi bir görüntüsü ve biçimi olmayan tanrı Aton’u koyarak, ilk tek tanrılı dini kurmuştu. Dönemi, Musa’nın yaşadığı iddia edilen dönemle birebir örtüşüyor. 

Ahmed Osman’a göre, Çıkış’ta, İbranileri arkasından sürükleyen kişi Akhenaton’un ta kendisi. Ayrıca, Musa’nın tanrısı tarafından Sina’da İsraillilere verilmiş olan “On Emir” de bir Mısır geleneğiydi ve Mısırlıların “Ölüler Kitabı” ile ortak kökene sahipti. Mısırlılar öldükten sonra, ahirette, “yargılama odası”nda Osiris ve 42 yargıcı önünde yargılamaya tabi tutulacaklarına inanıyorlardı. Ölüler Kitabı’nın 125. bölümünde, ölü kişinin sorguda söylemesi gereken itiraflar şöyle not ediliyor; Yalancılık yapmadım, hırsızlık yapmadım, çalmadım, insan öldürmedim, yalan söylemedim... Musa’ya ait olduğu söylenen “On Emir” bunun bir tür pozitif halidir: Adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin, zina yapmayacaksın…

Musa ve Akhenaton aynı kişiyse, bu durumda, kutsal kitaplardaki karakterlerin bazılarını Mısır tarihinden bildiğimiz karakterlerle eşleştirilebilmesi gerekir. Elimizde bir eşleşme var; Mısır’dan Çıkış kitabında Musa’nın bakıcısı olarak tanımlanan Levi kızı Yokevet, Amarna krallarının sonuncusu Aye’nin eşi Tiye’dir. Nefertiti, İncil’deki Miryam karakteridir. 18. Hanedanın iki hükümdarının veziri olan Yuya ile Yusuf da aynı kişidir. Bu kahramanların hepsi Amon-Aton kavgasının sahnelendiği bir tarih aralığında yaşadılar. Musa’nın sihirli asasının da bir Firavun imparatorluk asası olduğunu iddia eden Osman, böylece, peygamberin dinden önceki önemine de bir açıklama getirmiş oluyor. Peygamberiniz bir Firavundur!

***

Firavun Akhenaton’un tanrıyı teke indirmeyi amaçlayan devrimi kısa sürdü, rahiplerin başını çektiği bir darbe ile devrildi, yerini oğlu ve damadı Tutankamon’a bıraktı. Tutank-Amon, adında da anlaşılacağı gibi, eski çok tanrılı dine geri döndü. Dinlerden önceki kısa dinler tarihidir.

Sigmund Freud da, hayatının son deminde yazdığı “Musa ve Tek Tanrıcılık” adlı çalışmasında, Akhenaton’un ülkesine dayattığı yeni din ile Musa’ya mal edilen dini öğretiler arasında büyük benzerlikler bulmuştu. Şöyle yazıyordu: “Yahudi inancında şöyle denir: ‘Schema Yisrael Adonai Elohenu Adonai Echod’. (Dinle ey İsrail, Tanrımız tek Tanrıdır.) İbranice d harfi, Mısırca t harfinin harf çevirisi olduğu ve e harfi de o harfine dönüştüğü için Yahudi inancından bu cümlenin şöyle tercüme edilebileceğini açıklamıştır: ‘Dinle, ey İsrail, Tanrımız Aton tek Tanrıdır…

Freud, ayrıca, bu iki din arasındaki kavganın Hıristiyanlığın doğuşu ile başka bir evreye geçtiğini, Hıristiyanlık ile Amon rahiplerinin Aton dini karşısında bir kez daha galip geldiğini iddia etti. Ahmed Osman, İsa’nın aslında Amon inancını yeniden yürürlüğe koyan Akhenaton’un oğlu Tutankamon olduğu teziyle karşılık verdi buna. Baba Akhenaton, Oğul Tutankamon, Kutsal Ruh ise, Aton, Güneştir. Yepyeni bir dinler tarihidir!
***
Tek tanrılı dinler, her şeyi kendilerinden başlatmak için, içinden çıktıkları eski inançları yıktılar veya sildiler. Eskiden duydukları derin korku nedeniyle yeni oldular. Tarihsiz bir halk yaratıp, yeni bir tarihin kapısını açtılar. O nedenle dinin gerçeği, inancın dışında bir yerlerdedir hep. Dinlerin başlangıcında mutlaka bir devlet dokunuşu var, Mısır’dan başlatmış oluyoruz.

***

Gelelim Bünyamin’in dinine; başlangıcında İngiliz ve Amerikan emperyalizminin kesin dokunuşu var. Onların desteği olmadan savaşı kutsaması, ezilenleri aşağılaması imkansızdır. Sadece onunki değil, Ortadoğu dinlerinin tamamı antik köleliği kutsadı, Ortaçağ serfliğini yüceltti, çünkü dayanağı kulluktur. Bugün de işçi sınıfının ezilmesini savunmaya hazırlar. Sadece bunlar değil; alçalmayı, insanın kendisinden nefret etmesini, köleliği, alçak gönüllüğü, itaati, biati, özetle ayak takımının tüm değerlerini yüceltiyorlar. Unutulmasın, dinlerin toplumsal ilkeleri yalancı sofuların ilkeleridir. Kalabalıkları ezmede işe yarar çünkü. Yoksullar boyun eğer, mazlumlar aman diler, alçalmada bir değer bulur. Din varsılın servetini, zalimin merhametini kutsamak içindir.

Peki ne yapacağız? Marx, “Yahudi Sorunu”nda diyor ki, “Bize göre din, bir temel değil, bir dünyevi sınırlılık fenomenidir. Onun için özgür vatandaşların dini saplanmalarını, insanların genel saplantılarından doğuyor sayıyoruz. Biz, insan sınırlılıklarını yok etmek için, insanların dini saplantılarını yok etmeyi teklif etmiyoruz, Biz, insanların dünyevi meselelerini teolojik meseleler olarak görmüyoruz. Tersine teolojik meseleleri dünyevi meseleler olarak görüyoruz. Tarih, şimdiye kadar, hep kör-inançlarla yorumlandı; biz, kör-inançları tarihle yorumluyoruz.” Sebebi çok basit; insanı yapan din değil, dini yapan insandır. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine çevrilmiş bilinci olan dini yaratırlar, çünkü onların kendileri de tersine çevrilmiş bir dünyadır. Bu durumda halkın aldatıcı mutluluğu olarak dinin ortadan kaldırılması, halkın gerçek mutluluğunu beyan etmeden mümkün değildir. Öte dünyadaki cennet aldatmacası, ancak bu dünyayı bir cennet haline getirilerek ortadan kaldırılabilir. 

İnsanı yapan din değil, dini yapan insan olduğundan herkes kendi putunu kendi yontar, herkes tanrısını kendi suretinde yaratır. Bünyamin’in tanrısı da Bünyamin suretinde haliyle; kör, cahil, işgalci, katliamcı, yalancı… Bakın şimdi dönüp geriye, Musa’nın elindeki sihirli asa Tanrının asası değil, Firavun’un imparatorluk asası. Tek sihri fitne, zulüm, sömürü, savaş, işgal. Demek ki Bünyamin ve tanrısının yürüttüğü savaş da bir dinler savaşı değil bir cinler savaşıdır. 

Talancının işi yalanla. Bize ise daha çok gerçek gerek. Bu çarpık dünyayı yıkmalıyız, kapitalizmden çıkış için gerçeğin izinden gidiyoruz. Kurtuluş Musa’nın asasına değil, sınıfın davasında, artık biliyoruz.