Cumhurbaşkanı ve Diyanet başkanıyla dualar edildi. Yaralananlara acil şifalar dilendi.

Oysa kömür ocağında metan gazı seviyesi yükselirse grizu denen patlama oluyordu.

Bir sonraki grizu patlamasında kaç madenci daha ölür?

Bartın’da kömür ocağı patladı.

İçeride bir vardiya işçi vardı.

Kaçmayı başarabilen azı canını kurtardı.

En derinde kazanlar, üzerine gelen alev topunun içinde kaldı. Onlar kaçmayı başaramadı.

Soma’da da dumandan kaçamamışlardı. Ermenek’te ise ocağı basan sudan…

Kırk ikisi öldü. Kırk biri hemen oracıkta, biri hastanede.

"Sadece kaçabilenin canını kurtardığı bir çalışma düzeni olur mu" diye kimse sormadı.

Cenazeler kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı ve Diyanet başkanıyla dualar edildi. Yaralananlara acil şifalar dilendi.

Oysa kömür ocağında metan gazı seviyesi yükselirse grizu denen patlama oluyordu.

Bunun yüz yıldır bilinmesine rağmen kırk iki işçinin yanarak ölmesine “kader kısmet böyle işte” denildi.

Hayatın doğal akışına uygun sayıldı.

Ardından kesenin ağzı açıldı. Biraz o bakanlıktan, biraz diğerinden, azıcık da sendika kasasından. Tazminatlar hesaplandı.

Acı dağlandı, öfke bağlandı.

Nihayet sıra sorumluları bulmaya geldi.

Meclis Komisyonu kuruldu.

Soma’da 301 madencinin öldüğü kömür ocağına ödül veren eski Bakan komisyonun başına getirildi. İlk toplantıda biraz hay huy oldu, peşinden herkes birbirini nezakete davet etti, ne yapacağı nasıl çalışacağı anlaşılamadan ikinci toplantı için gün kesildi.

Oysa daha baştan ihmaller gündemdeydi.

Sayıştay raporlarına “grizu riski” uyarısı girmiş, havalandırmanın yetersiz, personelin eksik, yatırımların tamamlanmamış olduğu ileri sürülmüş, iktidarın Soma ve Ermenek’ten yeterli dersi çıkarmadığı dile getirilmişti.

İddialar üzerine Savcılıktan önce Cumhurbaşkanlığına bağlı İletişim Başkanlığı harekete geçti.

Konuyla ilgili “dezenfermasyon bülteni” yayınladı. Tüm şüpheler “asılsız iddia”, her yazılan “yalan haber” ilan edildi.

"Sayıştay raporundaki uyarıların dikkate alınmadığı doğru değildir" dendi. Patlayabilir kömür tozuyla mücadele için madenlere serpilen taş tozu miktarları, ocaklara kurulan su barajlarının sayıları, kül oranları verildi. Metan drenajı tamam, denetimler eksiksiz, tedbirler yerindeydi. Önerileri dikkate almamak ne kelimeydi, mevzuatın gerektirdiğinden daha fazla tedbir alınmıştı.

Sonra…

Bilirkişi heyetinin ön raporu yayınlandı.

Ölçümlerin hatalı, havalandırmanın yetersiz, maskelerin uygunsuz, tatbikatların düzensiz, personelin eksik, yatırımların yarım olduğu anlaşıldı.

Ve fakat…

Ocakta çalışanların dışında kimse tutuklanmadı.

Üstünden bir ay geçti.

TTK müdürü özel şoförüyle makamına gidip gelmeye devam ediyor. Enerji bakanı koltuğunda rahat. Cumhurbaşkanı kader planına bağlı.

Madenciler ise kömür çıkarmaya devam ediyor. Bir başka kömür ocağında, sonraki patlamaya kadar.

Mesele sadece alınmayan tedbirler, sorumsuz yöneticiler mi?

Keşke bu kadar basit olsa.

Bu düzen işçi sınıfına savaş açmış, onu yok ediyor.

Maden ocağında, inşaatın tepesinde, traktörün kasasında, makinaların arasında ya da bilgisayarların başında… İşçiler öldürülüyor ya da sakat bırakılıyor.

Ahlanıp vahlanmaktan vazgeçip, bu barbarlığa dur deme zamanı gelmedi mi artık?