‘Yok başka bir cehennem, yaşıyoruz işte'

Sinema-TV sektöründen emekçiler, salgın döneminde yaşadıkları işsizlik sürecini, güvencesizliği ve çalışma hayatlarının geleceğinin belirsizliğini anlattı.

Haber Merkezi

Geçtiğimiz günlerde Patronların Ensesindeyiz aracılığıyla kurulan Kültür Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı görünür olan sorunlarımızı pandemi süreciyle birlikte bir araya gelerek daha güçlü bir şekilde konuşmamızı sağladı. Yaşadığımız bu son süreçte işini kaybetmesinin ardından evini kaybeden sektör emekçileri de oldu, göç edip geçici olarak iş değiştirenler de. Sinema - TV sektöründen boom operatörü Gökhan Bıçkın, sanat yönetmeni asistanı Elif Gökçen Dursuner, kamera arkası fotoğrafçısı Emre Kol ve reji asistanı Alperen İbrahimoğlu, salgın döneminde yaşadıkları işsizlik sürecini, güvencesizliği ve çalışma hayatlarının geleceğinin belirsizliğini anlattılar. 

1) Merhaba. Öncelikle salgın döneminin ekonomik sonuçlarını konuşarak başlayalım. Bu dönem setlerin tamamının durduğu bir dönemdi. Sizin için ve genel olarak set emekçileri için bu süreç ekonomik olarak nasıl geçti?

Gökhan: Bizim yıllardır yaşadığımız sorunların başında gelen en büyük sorun ekonomik koşullar. Sürekli daha ucuza çalıştırılmaya çalışılan emekçileriz. Yapımlar, kanallar, şirket patronları pastadan büyük payı alıp bize kırıntıları bırakırlar. Bu ücretleri beğenmeyenlerin kapının önüne konduğu sömürünün en ağır şekilde yaşandığı bir sektör. Bu dönemdeyse bizler zaten sürekli çalışabilen insanlar değildik. Yılda en fazla 10 ay çalışabiliyoruz ve buna bir de salgın dönemi denk geldiği için çalışma süremiz bu yıl 7-8 aya düştü. Çalışmadığımız zaman bırakın para kazanmayı sosyal güvencemiz dahi olmuyor. Çalıştığımız süre zarfında birikim yapabileceğimiz bir kazancımız da yok. Şu an çoğu insan kredi çekerek geçimini sağlıyor, daha öncelerden borcu olanlar ise hiçbir borcunu ödeyemez duruma geldi.

Elif: Ekonomik olarak çok sıkıntılı bir dönemdi benim için. Uzun zamandır bu sektörde olduğum halde düzensiz ödemeler birikim yapmama imkan sağlamıyor. Mecburen ayı kurtarmaya çalışırken herhangi bir gelirim olmadığı için çok zorlanıyorum.

Emre: Pandemiden önce bir TV dizisinde kamera arkası fotoğraf ve video çalışması yapıyordum. Bir belgesel hazırlıyordum. Pandemi ile birlikte severek yaptığım işimi maalesef kaybettim. Devletin tüm yerlerine basvuru yaptım ama destek alamadım sadece kredi alabildim. Borçsuz girdiğim karantinadan borçlu çıktım. Borçlarımı kapatabilmek için memleketime gelip barda barmenlik yapıyorum şu anda. Uzun yıllardır yazları paramı böyle biriktirmeye çalışıyorum zaten
Alperen: Azize dizisinde reji koordinasyon olarak çalışıyordum. Bu diziden sonra araya giren zamanın ardından normalde Mart ayında yeni projeye başlayacaktım ve toplamda öncesindeki işsizliği de sayarsak 6 aydır çalışmıyorum. Bu süreçte herhangi bir yerden de hiç destek almadım. Aile, eş-dost desteğiyle yaşıyoruz; yok başka bir cehennem, yaşıyoruz işte!

2) Çalışma koşulları hep zorlu olagelmiştir set emekçileri için. Uzun çalışma saatleri, ödemelerde sıkıntılar, güvenlik eksikleri vs. Salgın bu koşulları görünür hale getirdi ve üstüne bir de hastalık riski ekledi. Peki hali hazırda devam eden setlerde durum nasıl, yaz aylarında ve yeni sezon öncesi çalışmaya başlayacak olan setlerde çalışma koşulları ile ilgili öngörünüz nedir?

Gökhan: Bence bizi yine zor koşullar bekliyor. İnsan sağlığına önem vermeyen bu sistemde bir salgın yüzünden bir anda her şeyin değişeceğine inanmıyorum. Değişmedi de zaten. Görüyoruz insanlar sokağa çıkma yasağına rağmen çalışmak zorunda bırakılıyor. Ben set emekçilerinin birlik ve dayanışma içinde hareket etmediği sürece setlerin de düzeleceğini sanmıyorum.

Elif: Biz kişisel olarak eldiven ve maske kullanarak,  yemek, tuvaletler ve ulaşım konusunda belli düzenlemelerle güven sağlamaya çalışsa da sosyal mesafe konusunda çok başarılı olunabileceğini sanmıyorum
Emre: Daha önceki işlerimde kısmen haklarımı alabiliyordum. Son bir buçuk senedirse çalıştığım şirkette güvencelerim tamdı. Ama sektörün tamamında genel olarak iş güvenliği bilgisi eksikliği çok fazla ve uygulanmamakta. Çalışma saatleri ise tam anlamıyla fiyasko, herkes 16 - 17 saatleri bulan çalışma saatlerinden şikayetçi fakat bunun için bir adım atılamıyor. 

Alperen: Çalışma saatleri projeye, yönetmenin hızına ve yapımcının insafına göre değişiyor. Diziden bahsedersek birkaç yapım şirketi dışında 12 saat / 5 gün kuralını uygulayan yok. Bu kural sektöre göre iyi bir saatlendirme ama anayasal hak üzerinden bakarsan, bize verilen hakkın mesai saatlerinin katılmış halinin bile 7 saat üstünde. Sektörde proje üzerinden sigorta yapıyorlar, proje bittiği gün itibariyle sigortan ve güvencen sonlandırılır. Zaten o tempoda sağlık sigortasını kullanacağın bir an yok. Mesela gelecek sezona devam edecek bir dizide dahi olsan sezon arasında sigortan sonlandırılır. 

3) Bu koşullarda set emekçilerinin talepleri nelerdir?

Gökhan: Çok basit ve uygulanabilir bir talep aslında: Kimsenin sağlığını tehlikeye atmayacak ortamlarda ve günlük çalışma süresi 8 saati geçmeyecek şekilde çalışmak istiyoruz. Ama insan sağlığı patronlar için kârlarından önce gelir de bu talepler karşılanır mı açıkçası pek kestiremiyorum.

Elif: Çalışma saatleri çok önemli. Salgından dolayı bağışıklığımızın güçlü olması bu kadar önemliyken dinlenmek ve sağlığımızı koruyabilmek için daha çok zamana ihtiyacımız var.

Emre: Haftalık 45 saatlik çalışma düzenlenmesi üzerine konuşmaya başlamamız gerekiyor. Çalışma saatlerinin bu hali hepimiz için çok zararlı. 

Alperen: Çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve sigortasız çalışmanın ortadan kaldırılması öncelikli talebimiz. 

4) Peki set emekçileri bu talepleri hayata geçirmek, yapımcıların dayatmaları ile baş edebilmek için nasıl mücadele etmeli?

Elif: Bu konuda tam bir birlik sağlamalı, gerekli önlemleri resmî olarak kabul etmeyen ve sağlamayan projelerde çalışmamalıyız. 

Gökhan: İnsanlar artık maddi olarak ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiler. Yapımcılar da bunu bildikleri için sağlıksız ve tehlikeli koşullarda insanları sömürmeye devam etmek istiyorlar. Bunun tek bir mücadelesi olabilir; net bir şekilde taleplerimizi haykırmak, onların sömürüsüne ve düzenine karşı bir bütün olarak dik ve boyun eğmeden örgütlü bir şekilde durmak. Patronların Ensesindeyiz’in kurduğu Kültür Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı etrafında birleşmek bu açıdan önemli bir adım olacak bizim için. 

Emre: Bizim sektörümüzde ana akım işlerde çalışıyorsan farklı bir tekelin kölesi oluyorsun, bağımsız sanatsal çalışmalarda bulunmak istersen de başka bir tekelin kölesisin. İşçiler artık kan ağlamakta, işlerimiz cansız ve yine durdu. Ama cebini dolduran birileri hep var, patronlar… Sektörden umudum giderek azalıyor, eğer örgütlenir ve hakkımız olanı alırsak umutlarım tekrardan yeşerebilir. 

Alperen: İşin yoğunluğu içinde kaybolduğumuz bu sektörde en azından PE’nin haklarımız için yanımızda olduğunu bilmek bana güvenli hissettiriyor.