Tiyatro(nun) mücadelesi

İtiraf ediyoruz ki bizler uzun zamandır pandemi koşullarında ürettiğimizi duyumsuyorduk. Şimdi bir araya geliyor ve bugüne değin ödediğimiz vergilerin bize kazandırdığı meşruiyetle, tüm toplum kesimleri için olduğu gibi kendimiz için de hak ettiklerimizi talep ediyoruz. Sermayeye değil emekçilere ve elbette sanata destek olan gerçek paketler talep ediyoruz.

Cansu Fırıncı

Bizimki meşakkatli, ileri-geri sıçramalı, yükselişli-inişli, şaşırtıcı derecede başarı öyküleriyle dolu ve bir o kadar da başarısızlık, her birimizin ayrı yollardan benzer şartlarda geçip geldiği, kimimizin kuşku uyandırıcı biçimde rahata çabuk erdiği ama önünde sonunda talihle açıklanan, çoğu zaman da talihsizlikle, çoğumuz için sahne süpürmekle başlayan, azımız için başrolle taçlanan, kimimiz için sahnede alkışlanan, yolda tanınıp fotoğraf çektirilen, kimimiz için fuayede oyuncularla fotoğraf çektirmek için bekleyen seyircilerin yabancılayan bakışlarının arasından öylece çekip gittiğimiz, kimimizin evini, yazlığını, arabasını, bankada dünyalığını edindiği, çoğumuzun ev sahibinden fellik fellik kaçtığı, bazılarının tek mesleği, geçim kaynağı, pek çoğumuz için tiyatro yapabilmek adına garsonluk, anketörlük, tezgahtarlık yaptığımız kutsal mesleğimizin hikâyesi.

Diğer meslekleri yapan sizlerin ilgisini çekmeyen yaşamlarsa buraya kadar anlatılan, bu yazıyı okuyarak vakit kaybetmeyin. Ancak bize soracak olursanız, sormasanız da söyleyeceğiz zira sorulmasa da söylemek bizim mesleğimizin önemli bir parçasıdır, anlatılan senin (de) hikâyendir.

Hangi tiyatro?

Tiyatrodan bahsediyoruz. Peki, hangi tiyatrodan? Tek bir tiyatro yok. Devletin imkânlarıyla, devasa bütçelerle devletin işleyişine bağlı olarak üreten tiyatrolar var. Eski adıyla Darül-bedayi yani Güzellikler Evi olan ancak belediyeyi hangi partinin aldığına göre güzellikleri sıkça örselenen, zaman zaman parıldayan tiyatrolar var. Dev şirketlerin sınırsız olanaklarla bezediği benzersiz mekânlarında yalnızca iyi para kazananı seyretmeye çağıran tiyatrolar var.

Bunların hiçbirine yaslanmadan kendi olanaklarıyla salonlarını açmış, hem kendi oyunlarını sahneleyen hem başka ekipleri misafir eden irili ufaklı sahnelere sahip tiyatrolar var. Bir de salonsuzlar. Başkalarına ait salonlarda prova yapıp başkalarına ait salonlarda oyunlarını oynayanlar.

Şirket kuranlar da var, şahıs işletmesi kuranlar da, tüzel bir kişilik oluşturamayıp var olan organizasyon firmaları ile anlaşanlar da. Büyük salonlardan gün alabilenleri var alamayanları da. Alternatif salonlarda oyuncu sayısı kadar seyirciye oynayanlar da var, kendi salonu olmasa da gittiği her yerde kapalı gişe oynayan da. Oyunları belediyeler tarafından satın alınanlar, belediyelerin salonlarında her ay oyunlarına yer bulanlar da var, sezonda bir kez kapısından giremeyenler de.

Devlet eliyle, sermaye marifetiyle, bir de olanakları birbirinden farklı olmakla birlikte emek gücüyle yapılıyor tiyatro.

Emek gücüne yaslanarak, salonlu ya da salonsuz tiyatro yapanlar devlet açısından yalnızca birer ‘işletme’. Kültürel bir yapı, bir topluluk değil. Devletin bizlerle kurduğu tek ilişki biçimi biletlerimizi, kazançlarımızı vergilendirmek. Hatta devlete göre biz yokuz. Tiyatrocu değiliz. Serbest meslek erbabıyız.

Bizim gibi tiyatro yapanlar için 12 ayın toplasanız 6 ayı verimli. Kalan 6 ayı yaz tatili, bayram tatilleri, savaş gündemi, seçim gündemi, derbi maçları… Bu süreçte sistemini en iyi oturtmuş, ekonomisi en iyi gidenlerimiz bile yeni sezona girebilmek için banka kredisi çekmek zorunda.

Oyuncuların çoğu, teknik personelin bir kısmı yevmiyeli. Sömürüden değil, ortaya çıkan ekonomi başka türlüsüne el vermediğinden.

Bizden vergi istemek, zaman zaman oyunlarımızı engellemek, turnelerimizi yasaklamak, siyasi görüşlerimiz nedeniyle hedef göstermek, kara listeler oluşturup isimlerimizin üstünü çizmek dışında bizimle iletişim kurmayan devlete ve bu cümlelerden daha fazlasını kuramayacağımız Kültür Bakanlığı’na rağmen üretiyoruz.

Biz tiyatro yaparak zenginleşmiyoruz. Kamusal bir hizmet yürütüyoruz. Tiyatro sanatının kendi gelişimi için uğraştığımız kadar, insanın iyiye, güzele, doğruya ulaşması için de üretiyoruz.

Sponsorluk istemiyoruz, görevini yerine getirsin

Bizim biricik ‘sponsorumuz’ seyircimiz. Ondan başka bir sponsor kabul etmiyoruz. Devletten sponsorluk değil, devlet olmanın gerektirdiği gibi kültür ve sanata doğru düzgün kaynak aktarmasını ve bu kaynağı adaletli dağıtmasını talep ediyoruz.

Tiyatro seyirciyle bir arada var olabilen bir sanat. Yani ancak insan insana dokunabildiğinde var olabiliyor. Şimdi seyircimizle bir araya gelemiyoruz. Öyleyse, bildiğimiz anlamda tiyatrodan bahsedemiyoruz. Tiyatro yeniden, tavan aralarına, depolara, valizlere, askılıkta bekleyen kostümlere çekildi.

Bu süre boyunca kapalı kalan çoğu salon biriken kiraları, ödenemeyen giderleri, dağılıp giden personelleri, yevmiyesiz kaldığı için başka işlere geçmek zorunda kalacak oyuncuları nedeniyle kapanacak. Pek çok topluluk dağılacak.

Bu ne sermayenin ne devletin işine gelir. Böyle düşünürlerse yanılırlar. Zira tiyatronun meşruiyetini onlar değil biz sağlıyoruz. Gerçek tiyatro seyircisi bizim tiradlarımıza kulak veriyor, kalbi bizimle atıyor, aklı bizimle çalışıyor.

Zaten pandemi koşullarındaydık

İtiraf ediyoruz ki bizler uzun zamandır pandemi koşullarında ürettiğimizi duyumsuyorduk. Şimdi pandeminin kendisini yaşıyoruz.

Biz şimdi bir araya geliyor ve bugüne değin ödediğimiz vergilerin bize kazandırdığı meşruiyetle, tüm toplum kesimleri için olduğu gibi kendimiz için de hak ettiklerimizi talep ediyoruz. Sermayeye değil emekçilere ve elbette sanata destek olan gerçek paketler talep ediyoruz.

Kültür Bakanlığı şu günlerde göstermelik bir paket hazırlayarak tiyatro seyircilerinde ve tiyatrocularda biriken hoşnutsuzluğu tasfiye etmeye hazırlanıyor.

Bizse örgütleniyoruz. Birlikte var olacağımız ya da birlikte yok olacağımız bu süre boyunca elbette birlikte mücadele edeceğiz.

Başlıyoruz.

Mücadelemiz başlıyor. Başlayacak olan tiyatromuz olsaydı telefonlarınızı kapatmanızı anons ederdik. Ama ne yazık ki ona daha var. Mücadele içinse bekleyecek vaktimiz yok. O yüzden “Lütfen bu defa telefonlarınızı kapatmayınız!”