Salgında bir usta-çırak sohbeti: Emeği hatırlamak...

Binlerce öğrenci yetiştirmiş bir hoca, Vecihi Ofluoğlu. Onu, 2019'da kapatılan İÜ Devlet Konservatuarı Pantomim Bölümü'nün son mezuniyet töreninde, kep ve cüppe verilmeyen bölüm öğrencilerine görünmez kepler ve cüppeler giydirirken hatırlıyoruz. Selver Çavuş ise 2018 mezunu bir pantomimci, oyuncu, genç bir sahne emekçisi. Usta ve çırağı ile okulu, sahneyi, hayatı konuştuk...

Tuluğ Ünlütürk

TÜ: Salgın koşullarında kısa da olsa keyifli bir sohbet yapalım, bir yandan da güncel konulara değinelim istedik. Bir hoca ve öğrencisi, usta ve çırağı, pandemiyi de ayrı koşullarda yaşayan iki sahne insanı, iki pantomimci... 

SÇ: Pandemim... (Gülüşmeler) 

TÜ: Bunu yapmasan olmayacaktı sanırım... Hocam siz nasıl geçirdiniz salgın günlerini?

VO: 65 yaş üstü bir pantomimciyim, n'apıcam, inip arabayı çalıştırıyorum biraz içinde oturuyorum gezer gibi, sonra eve çıkıyorum. (Gülüşmeler) Sigarayı bıraktım, korkudan değil ama fırsat bu fırsat diyerek. Türk kahvesi içilemiyormuş sigarasız, onu anladım. Hint yağı iç daha iyi! O ne öyle. Şaka bir yana, sesimi çıkaramıyorum böyle şeylere, şikayet edesim yok, eşimi dostumu kaybettim çünkü, doktor arkadaşlarım dahil. Bir kısmı iyileşti, ama onlar da tedavinin zorluklarıyla uğraşıyorlar hâlâ. Dikkat ediyorum kendime işte. Kimsenin başına iş açmayayım diye uğraşıyorum...

TÜ: Selver sen pandemide ne yaptın?

SÇ: İlk günlerinde yaptığım bütün işleri kaybettim zaten, yapacak pek bir şey kalmadı. Zaten tiyatroyu hobi olarak yaptığımız düşünülüyor genelde ama durum o değil. Önce oyunlar durdu, organizasyonlarda yer alan canlı heykel, pantomim işleri de... Sonra barmenlik yaptığım mekanlar kapandı. Hemen ardından evimi kapatıp ailemin yanına taşınmak zorunda kaldım, şehrin öbür ucuna...  

VO: Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz öyle, ekranı kurcalama Selver. 

SÇ: Hocam fotoğraf çekmeye çalışıyordum. 

VO: Durun fotoğraf alacaksak bir maske takayım. Bundan korkuyor virüs. (Bir Commedia Dell'Arte maskesi takar. Gülüşmeler...) 

TÜ: Hocam, yılların eğitimcisisiniz. Sahnede kime değsek sizin öğrenciniz çıkıyor. Bu emek demek, insana aktarılan bir emek üstelik. İnsan bu kadar uzun yıllar boyunca emeğini aktarabiliyorsa genç insanlara, bir hayali olması gerekir sanıyorum, kendisi ve mesleği için olduğu kadar, o insanlar için de... 

VO: Sahnenin sevdalısı oynamak ister ama ben eğitimci olarak kaldım. Benim sevdam böyle çalıştı. Hayatım boyunca sanatçıyım demedim kendim için, opera, bale, tiyatro, müzikal, pantomim, hep sahnede bulundum ama ben hep eğitimciydim, öyle mutlu oldum. 80'den beri hocalık yapıyorum, 54 yıldır da pantomimciyim. Ama hoca dediğin de önünde eğileceğin bir insan değildir. Bu benim işim, emeğim ve ben işimi hep çok sevdim. Mesafeler yok öğrencilerimle aramda. O kırk yılın içinde hep mesafeleri kırmakla uğraştım. Yetenek kavramını sevemedim hiç, çalışmak hep daha önemli oldu. O yüzden de ham bedenlerle, hazırlanmamış ama çalışkan öğrencilerle hep baştan başladık. 
İşte hayal de emek de burada başlıyor. Her bir ayrı bir insan, her birinin kendisi için ayrı bir hayali var. O hayalleri de anlayacak, her birinin koşullarını da bileceksiniz. Ama diğer yandan, hepsi birlikte kuracak sahneyi, biri eksilse çökecek orası, bunu öğrenecekler. Bunu bir kere öğrendi mi, yepyeni bir güç tanıyacak zaten. Onunla da bitmiyor. Hatırlayacak emeğini, tutunacak birbirine. Ha dedin mi 60-70 çocuk bir araya geliyorsa öğrencilerimden, öğrendikleri bir şey daha olmalı, dürüstlük, dayanışma içinde olmak... Unutmamak bir mesele de. Mezun olunca bitmiyor, takip etmek, öncesi-sonrası... 

TÜ: O zaman, çekirgeye soralım... (Gülüşmeler) Senin için neydi okul, sonra neler oldu?

SÇ: Ben pek çok alanda beni eğiteceğini zemin oluşturacağını düşündüğüm için girdim bölüme. Oyunculuğum açısından, aklımı, bedenimi sahneye hazırlamak açısından... Elbette o kadarla kalmadı. Vecihi hocanın anlattığı çerçeve çok şey kattı hayatıma. Tek başımayken bile yalnız olmadığımı öğrendim sahnede. Herkes sanır ki biz pantomimcilerin en büyük sıkıntısı pantomim yapamamak. Halbuki pantomim yaptığımız her şeyin içinde var sahnede. Hep çok işime yaradı, güven verdi, üzerine koyduğum her şeyi güçlendirdi. Dışarıya gelince... Dışarıda bununla ilgisi olmayan bir kaos ve belirsizlik vardı. Ben okuldan önce de tiyatro yapıyordum ama okuldan sonra daha bir mesleğim haline gelmesi gerekirken, parçalanmaya başladım. Bir yanda tiyatro, bir yanda kafe barlarda çalışmaya başladım. Bir de arada işlere gidiyordum işte, canlı heykel, pantomim işleri avmlerde, organizasyonlarda. Bazen reklam çekimi geliyordu sete gidiyordum... 

VO: Aldıkları eğitim hayatlarını sürdürmeleri için yeterli değil, belki yarısı bile değil.  Sahnede pişiyor, sahnede öğreniyorlar. Tiyatro ekibi olmak, hep beraber bir maksat için sahneye çıkmak... Bir araya gelme hali sahne. Ben onlara hep bunu anlattım ama bir genç emekçinin hali ortada: Bir yere kapağı mı atalım, ek iş mi yapalım, reklamda, dizide mi oynayalım... Paramparça gençler. Bu düzen hepimizin hayallerine zincir vuruyor galiba. Bir yandan İstanbul'da bir kaç büyük ölçekli mekan dışında, az sayıda seyirciye tiyatro yapan bir sürü küçük tiyatro var... Bu tiyatrolar kapanmamak, üretmek için uğraşıyorlar. Diğer yandan, çocuklar evlerini kapatıyorlar işte, telefonları kapanıyor, mesleğini bırakıyor bazıları mecburen... 

TÜ: Hiç güvenceli bir işte çalıştın mı? Yahut hayatın herhangi bir yerinde, kayıtlı olarak çalıştın mı? 

SÇ: Hayır maalesef. Bahsettiğim tablo bu imkanı tanımıyor ki. Orada her şey tanımsız. İlişkiler, işler, saatler, yasalar... Normalleri bu değil çalıştığım hiçbir alanın. Tanımsız olanı tanımlandırmak gerekiyor sanırım. Ne yaptığımızı bilmemiz gerekiyor. Yani sahnede ne yaptığımızı bilmekten bahsetmiyorum elbette. İşimizi yapmayı biliyoruz, hep daha fazlasını öğreniyoruz, hocalarımız sağolsun. Ama dedim ya, mesleki bilgi değil kastettiğim. Emeğimin bu dünyada, hayatımda, tuttuğu yeri, değerini bilerek yaşamak istiyorum. Hani ha bire "beden farkındalığı" falan diyorlar ya, "emek farkındalığı" demiş gibi oldum ben. (Gülüşmeler) İşime, sanatıma özen gösterecek vaktim kalsın, dağılmayayım istiyorum. Paniğe kapılmamak istiyorum. İşte o zaman diyorum ki, Selver bir senin başına gelmiyor ya bunlar... Dünyadaki tek emekçiler biz değiliz, çalıştığım işleri düşününce, ben bile tek başıma üç emekçi ediyorum. (Güler) Yalnız değiliz yani. Nasıl usta makinasını çalıştırıyorsa biz de sahnede yapıyoruz işimizi. İşimize de, emeğimize de sahip çıkarız elbette. Hiç yapılmamış bir şey yapmayacağız demeye çalışıyorum. 

VO: Tiyatro, sahne emekçileri diyoruz ama müzisyenler, operacılar, teknisyenler, bir sürü insan var. Çoğu ne iş olsa yaparım durumunda. Bütün alanda bir hareketlenme var. 300 kişilik sahnesi olan da var, 50 kişilik sahnesi olan da, hiç sahnesi olmayan da, yövmiyeyle çalışan binlerce kişi de... Yaşadığımız günler bizi buraya doğru sıkıştırıyor. Herkes bir çıkış yolu arıyor. Dünya yıkılsa, taş taş üstünde kalmasa da sahip çıkacağız sanata. Bu konuda herkes hemfikir gibi geliyor bana. Bunu nasıl yapacağımızı ise süreç gösterecek. O kadar çok tartışma var ki, rejiler bile değişecek belki de, yanak yanağa gelemeyeceğiz sahnede, sanat hep var olacak ama. İnsanlık var olduğundan beri var o. Devam edecek yoluna. Bence bu çok iyi bir son söz oldu. (Gülüşmeler) 

TÜ: Hocam madem son söz, çekirgeye de bir hak verelim. Senin son sözün ne Selver?

SÇ: Evet bütün bu tartışmalar yapılacak. O tartışmaları örgütlü bir akılla yapmak kastettiğimiz sanırım. Hocam okulda öğrendiğimiz şeyden bahsetmişti ya, "biri eksilse çöker orası" diye... Çalışmaya ve yaşamaya devam edeceğiz. Parçalanmaya da. Mekanlar yavaş yavaş açılıyor. Setler de öyle. Etkinliklerin, sahnelerin eli kulağında ama hangi koşullarda nasıl yapacağımız işimizi belli değil. Bu yüzden daha fazla parçalanacağız zaten. Hocamın dediği gibi "ne iş olursa" günlerindeyiz. Hayatta kalmak için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Ama "eskisi gibi devam etmiyorum, normalleşmiyorum" demek istiyorum ben. İşte o da bundan sonrasını emeğimi örgütlü kılarak, güçlendirerek, hayatımda, mesleğimde, ülkede etkili bir güç haline getirmeye çalışarak olur gibi geliyor bana. Ben kültür sanat alanındaki emekçilerin örgütlenmesini bu yüzden çok önemsiyorum. Müzisyenler, sahne emekçileri, setler... Örgütsüzüz. Önümüzdeki günler ihtiyacı da, çözümü de daha fazla ortaya çıkartacak sanıyorum. Bir de sizi çok özlemişim hocam. (Gülüşmeler)  

TÜ: Bu keyifli sohbet için teşekkür ediyorum ustaya da, çırağa da...