Sağ bu işi neden sevdi?: Komplo teorileri ve sağ popülizm arasındaki kesişme noktaları

'Komplo teorileri, geniş bir kesime, müdahil olup değiştiremeyeceği ifade edilen sosyal olay ve sorunlar için gizemli, heyecan verici bir açıklama olanağı sağlarken, faşist harekete de bu saçmalıklarla devinen kesimler içinde propaganda ve örgütlenme olanağı yaratıyor.'

soL - Almanya

Almanya´da insanların bir süredir yeniden sokağa çıkmaya başlamasıyla birlikte ülkenin birçok büyük kentinde Covid-19 önlemlerine karşı kitlesel protestolar düzenlenmeye başlandı. Protesto gösterileri başta Stuttgart ve Berlin olmak üzere, Münih ve Frankfurt gibi kentlerin yanı sıra Dortmund, Magdeburg kentlerinde de "Hijyen-Protestosu" türünden adlandırmalarla karşımıza çıkıyor. 

Bu kentlerin büyük meydanlarında toplanan kalabalıklar her geçen gün daha da artarken, çoğu kentte onlarca insan, protesto esnasında önlemleri ihlal ettiği gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alındı. Fakat çoğunlukla müdahale edilmeyen protestolar, ülkenin diğer kentlerine de yayılmaya devam ediyor.

Stuttgart´ta düzenlenen protesto gösterisine elli bin kişi için kayıt yaptırılmış, ancak sadece on bin katılımcıya izin verilmişti. Münih´te protestolara üç bin kişi katılırken, Berlin´de de binlerce insan pankartlarla sokağa döküldü.

Protestoları kim organize ediyor?

Stuttgart´ta düzenlenen protestoların katılımcı profili oldukça ilgi çekici. Resmi kaynaklara göre protestolara 20 bin kişi katıldı. Gösterilerin düzenlenmesine bilişim alanında bir girişimci olan Michael Ballweg öncülük ediyor. Ballweg, kendisinin kurduğu ve partiler üstü bir oluşum olduğunu iddia ettiği ''Querdenken 711'' (Yanal düşünme) isimli inisiyatif üzerinden gösteri çağrılarını yapıyor. Çağrıya kulak verenlerin sayısı her geçen gün etkili bir artış gösteriyor. Katılımcılar solcular, sağcılar, aşı karşıtları gibi farklı politik görüşlerden oluşuyorsa da siyasi partilerle hiçbir ilgisi olmadığını iddia eden bu inisiyatifler altında birleşiyor. Aynı protestolar esnasında hem ''Wir sind das Volk!'' (Biz halkız!) pankartları hem de ''Virüs değil sistem öldürür'' pankartları görmek mümkün. İnisiyatif korona kısıtlamalarını temel hakların çiğnenmesi, özgürlüğe saldırı olarak niteliyor ve alınan önlemlerin gereksiz ve abartılı olduğunu iddia ediyor. Talepleri arasında ise, tüm partilerin parti programlarını yeni pandemi koşullarına göre uyarlaması ve 2020 yılının Ekim ayında tüm Almanya´da seçimlerin yenilenmesi bulunuyor. 

Aynı inisiyatifin konuşmacı olarak seçtiği isimler arasında Ken Jebsen özellikle dikkat çekiyor. Çok uzun yıllar çeşitli radyo ve televizyon kuruluşlarında farklı görevler almış olan Jebsen, 2011 yılında antisemitik olduğu gerekçesiyle çalıştığı kurumdan uzaklaştırıldı. Hakkında açılan davalar sonucunda yerel mahkeme kararıyla Jebsen’i antisemitik olarak tanımlamak hakaret suçu sayılmıyor. Bunun üzerine kendi yayınlarını yapmaya başlayan Jebsen´in geçmişi ve sahip olduğu ilişki ağı oldukça şüphe uyandırıyor. Kritik başlıklarda görüş beyan eden Jebsen, arkasına hem solu hem de sağı almış durumda. Bir yandan AfD ile, diğer yandan Sol Parti ile ilişkileri olan Jebsen Rusya medyasının Almanya´da çalışan ayağı olarak da nitelendiriliyor. Aynı zamanda faşist parti AfD’ye arka çıkan Compakt´ta şef redaktör olarak görev yapan Jürgen Elsässer´i de destekleyen Jebsen, sağ veya sol fark etmeksizin, demokrasi adına herkesi kurdukları inisiyatiflerde ve ileride partileşeceği söylentileri dolaşan ‘‘Widerstand 2020’’ (Dreniş 2020) hareketinde örgütlenmeye çağırıyor. Jebsen, sosyal medyada geniş yankı bulan ‘‘Gates Almanya´yı nasıl ele geçirdi?’’ videosunda, Bill & Melinda Gates Vakfı´nın Dünya Sağlık Örgütü´ne yaptığı bağış aracılığıyla Alman hükümetini, Alman medyasını ve Robert Koch Enstitüsü´nü satın aldığını ve amacının zorunlu aşılama gibi yöntemlerle Korona diktatörlüğü kurup, ilaç endüstrisinin kâr etmesi olduğunu yayarak gündeme geldi.

Querdenken ve AfD 

Her ne kadar partiler üstü olduğu söylense de oluşumun bazı kurucularının adları AfD ile birlikte anılıyor. AfD protesto gösterilerinin yapıldığı alanlarda parti stantları açarken, bunun da ötesinde kimi kentlerde protesto düzenleyici olarak AfD milletvekilleriyle birlikte boy gösteriyor. Birkaç ay önce Thüringen seçimlerinde AfD´nin oylarıyla eyalet başbakanlığına seçilen Liberal Demokrat Parti adayı Thomas Kemmerich birkaç gün sonra baskılar sonucu istifa etmişti. Gera´da yüzlerce kişinin olduğu ve aşırı sağcıların düzenlediği etkinliğe maskesiz katılan ve kendi partisi tarafından ileri gittiği için kınanan Kemmerich, yalnızca fiziksel değil zihinsel olarak da AfD´ye yakın durmakla suçlandı. Liberal Demokrat Parti başkanı Lindner, Kemmerich’in partiden ayrılmasının iyi olabileceğini Twitter‘dan paylaştı, ancak bir an önce ekonomik ''normalleşme'' istediğini belirten Liberal Demokrat Parti, gündem karşısında sessiz kalarak olanlara örtük bir onay sunuyor.

Almanya’daki Korona önlemlerine karşı protesto gösterilerinin bir başka çağrıcısı da ‘‘Widerstand 2020’’ (Direniş 2020) adlı oluşum. Psikolog Victoria Hamm, Leipzig‘li avukat Ralf Ludwig ve Bodo Schiffmann adlı bir kulak burun boğaz doktoru tarafından kurulan "Widerstand 2020" oluşumunun, 100.000'den fazla üyesi bulunduğu bilgisi paylaşıldı. Ancak, çevrimiçi form gönderen herkesin üye sayıldığı iddiası, bu sayıları tartışmalı hale getiriyor. Sosyal medyada geniş bir takipçi kitlesi bulunan Schiffmann, Youtube'da yayınladığı videolarda Korona virüsünün grip kadar kötü olmadığını iddia ediyor ve kısıtlamaların bir an önce kaldırılmasını talep ediyor. Bilim adamlarının itirazlarını ve Korona salgını kısıtlamalarını abartılı bulduğunu ve bir panik havasının yaratıldığını ileri süren Schiffmann, bu tavrıyla kitleler nezdinde bilimsel yaklaşımların ve verilerin güvenirliğini sarsıyor, kitleleri alternatif açıklamalara yöneltiyor. Yakın gelecekte partileşme adımları atılacağı söylenen ‘‘Direniş 2020’’ hareketinin programı oldukça karma bir içeriğe sahip. Program genel olarak yerleşik politikaları reddediyor, taban demokrasisini ve hayvan haklarını savunuyor, koşulsuz göç konusunda uyarıda bulunuyor ve medyaya şüpheci yaklaşıyor.

Tüm protesto gösterilerinin ortak bir özelliği de anti-komünist tonların öne çıkması. ‘‘İkinci DDR diktatörlüğüne’’ karşı mücadele etme çağrısı bunlardan sadece birisi.

Komplo teorileri ile faşistler arasında sıkışan gerçek

Birçok komplo teorisinin sağ popülist söylemle buluştuğu, daha doğrusu sağcıların komplo teorilerini kendi söylemlerine zemin yaptıkları örneklere bakıldığında, bazı kesişme noktaları saptamak mümkün hale geliyor: Her ikisi de karmaşık siyasi başlıkları iyi-kötü karşıtlığı üzerinden çözüveriyor. Bir yanda komplocular ya da sağ popülist söylemde daima hedef tahtasına oturtulan seçkinler, öte yanda komplo kurbanları ya da sıradan halk. Bu açıdan komplo teorileri, kitlelerin siyasi hareketlenmesi için oldukça elverişli bir ortam sunuyor. Açık ve somut bir düşman imajının yaratılmasıyla her türlü eleştiriye karşı bağışıklık kazanıldığı gibi, kitlelerin güdülen hedef doğrultusunda yönlendirilmesi de kolaylaşıyor. Bu nedenle, koronavirüs hakkındaki komplo teorileri, virüsün tehlikesi ya da kısıtlamalar hakkındaki farklı görüşlerden daha fazlasını içeriyor. Sağcılar, tıpkı göçmen krizinde olduğu gibi durumdan yararlanıyor. Toplumun orta sınıf katmanlarına sızıp onlarla bağlantı kurmanın yollarını arıyorlar ve destekçilerini protestolara aktif olarak katılmaya çağırıyorlar. Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung’un haberine göre Der Dritte Weg (Üçüncü Yol), Die Rechte (Sağ) ve NPD (Almanya Ulusal Demokratik Partisi) gibi aşırı sağ partiler, üyelerine tüm kentlerdeki gösterilere katılmaları yönünde talimatlar veriyor. Çeşitli medya kanallarında boy gösteren aşırı sağcı yapılanmaların temsilcileri, Korona krizinden yararlanarak doğrudan Covid-19 gündemiyle ilgili olmayan başlıkları gündeme taşıyor ve kendi siyasi propagandalarına alan açıyorlar.

Sosyal medya ve komplo teorileri

Covid -19 salgını sırasında ister çalışmak zorunda kalsın ister evde otursunlar, Almanya'da da insanlar sosyal medyada daha fazla vakit geçirmeye başladılar.

Ekonomik göstergeler kötüye giderken, işsizlik artar ve salgın nedeniyle kitlerde sorunların acil çözümüne yönelik umutsuzluk hakim olurken, komplo teorileri çok geniş bir yelpazede etkili olmaya başladı. 

İddialar sosyal medyada öyle bir yayılıyor ve alıcı buluyor ki, sosyal sorunların nedenlerini çarpıtmakta uzman ana akım medya, mesaisinin bir kısmını, düzenli olarak komplo teorilerinin yanlışlığını kanıtlamak için harcıyor. 

Komplocuların iddia ettikleri, salgını çeşitli ülke ve kurumların bilinçli veya laboratuvarda düşman ülkelere karşı silah olarak kullanmak üzere çıkartmalarından başlayıp, devlet başta olmak üzere belli güçlerin halkı kontrol etmek için bahane olarak kullandıklarına kadar uzanıyor.

İlginç olan, toplumsal sorunları insanların hiçbir zaman ulaşamayacakları gizli ve çok etkili güçlere bağlayarak, insanları sosyal bir kadere razı olmalarına yol açan komplo teorilerinin, salgın günlerinde Almanya'da faşist hareketin insanları sokağa çıkartma amacıyla, kısmen başarılı bir şekilde kullanılıyor olması.

Komplo teorisi sadece yalan ve uydurmadan oluşmaz. Onu güçlü kılan, gerçek sorunları, yine kimi gerçek kişi veya örgütlere bağlarken, iktisadi, sınıfsal nedenleri saklaması ve Yahudi güçler gibi tarihsel mitleri kullanmasıdır. 

Yukarda ismi geçen şahıslar da konuşmalarında savaş karşıtlığı, antikapitalist, antifaşist, sağlık ve eğitim gibi konu ve kavramlar üzerinden ajitasyon, demagoji yaparak insanların duygusal ve manevi yanlarına sesleniyor. Bu nedenle de siyasi akıl ve bilinci eksik olan insanların üzerinde etki yaratmakta sorun çekmediği gibi bu aklı karışık kitleyi çok hızlı ikna edebiliyor. Diğer taraftan sınıfsal çözümleri kullanmaktan kaçınan solun, reformizm ve oportünizm içinde debelenmesi, işçi sınıfını diğer katmanlar içinde eritmeye çalışması, sınıf hareketine önem veren komünistlerin toplumsal mücadeleye aktif olarak müdahil olamamaları, özelde Ken Jebsen, Jürgen Elsässer, Bodo Schiffman gibi demagoglara, komplo teorisyenlerine alan açarken, genelde faşist harekete sosyal sorunları kendi örgütlenmesi için kullanmada büyük olanaklar yaratıyor. 

Bill Gates gibi tanınmış figürler, sermayenin önemli bir temsilcisi olarak değil de, gizli kişisel amaçları olan odaklar olarak lanse edilirken, bunların sınıfsal aidiyet ve niyetlerine dair yapılan soldan yorumlar da, burjuva medyası tarafından komplo teorisi olarak yaftalanıp geçersiz kılınabiliyor. Tüm dünyada on yıllardır kök salmış kapitalist sistemde büyük sermaye çevrelerinin, devlet kurumlarının, ‘‘bağımsız’’ araştırma enstitülerinin, vakıfların, sivil toplum örgütlerinin yani akla gelebilecek sistemin tüm kurumlarının birbirleriyle çok karmaşık ve tamamıyla çıkara, kȃra dayalı ilişkileri olduğu apaçık bir gerçektir. Kaldı ki, dünyanın en büyük sermaye odaklarının tamamen ‘‘iyi’’ niyetle bir yerlere milyonlarca dolar akıtacağını düşünmek en hafif ifadeyle saflıktır.  

Komplo teorileri, geniş bir kesime, müdahil olup değiştiremeyeceği ifade edilen sosyal olay ve sorunlar için gizemli, heyecan verici bir açıklama olanağı sağlarken, faşist harekete de bu saçmalıklarla devinen kesimler içinde propaganda ve örgütlenme olanağı yaratıyor.