'Müzisyenin önündeki acil vazife örgütlenmek'

soL yazarı Murat Beşer ile salgın döneminde müzik sektörü ve müzisyenler üzerine konuştuk.

Haber Merkezi

Yazarımız Murat Beşer, salgın döneminde müzik sektörü ve müzisyenler hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

Sevgili Murat Beşer, çok uzun bir aranın ardından yeniden SoL okurlarıyla buluştunuz. Burada yazdığınız iki yazı başta salgının ardından hayatları radikal şekilde değişen müzisyenler tarafından olmak üzere çokça okundu. Türkiye'deki müzik sektörüne baktığımızda nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız bugün? 

Sektördeki her kesim aynı kaderi paylaşmıyor. Sınıflı toplumun özeti olarak müzik dünyasındaki tablo, kimin hesabından baktığımıza göre değişiyor. Örneğin plak firmaları açısından salgın günlerinin büyük hasarlar yarattığını söyleyemeyiz. Onlar için Fiziki satışlar düzenli olarak 2010 yılından beri düşerken, dünya pazarının satış rakamlarını dijital satışlar (streaming gelirleri) yükseltmekte. Kataloğu kalın plak şirketlerinin esas satış kanalının dijital ortam olması, bu günlerde yaşanacak tüm zararı engelledi. Meslek birliklerinin mütemadiyen açıkladığı rakamlar ise bu sektörün işçi sınıfına ilişkin bir veri içermemekte. Müzisyenin çalışma şartlarında ve gelir seviyesinde hiçbir iyileşmenin görülmemesiyle, salgın günlerinde mevcut sorunların tamamının varlığını sürdürdüğünü, daha da derinleştiğini ve eskisinden daha çıplak göründüğünü söyleyebiliriz. Memlekette hali hazırda iki yüz bin emekçi müzisyen mağdur ve işsiz.

Emeğini satarak hayatta kalan müzisyenlerin işçi sınıfının bir parçası olduğunu söylüyorsunuz. Müzisyenlerin üretim süreci içindeki bu konumlanışlarının aksine yaşam pratikleri son derece farklı. Bunun nedeni ne sizce?

İç dünya ile dışarısı arasındaki uçurum… Çok tuhaf ve trajik; müzik camiamızda Che Guevara, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş sevmeyen, Gezi Direnişi ya da Berkin için şarkı yapmayan yok denecek kadar azdır. Ancak örgütlü mücadeleye sıcak bakmak ve katılmak konusunda da bu kadar ketum davranan bir camia yine azdır. Burada birey ile kolektif birey arasındaki makasın açıklığı ya da (özel yetenekleri ya da geliştirilmiş özellikleri ile iş hayatına katılan sanatçı) bireyin toplumsal mücadeleye uzaklığı söz konusu. 
Kendini mücadelede nefer olarak görmeyi engelleyen egosu, politik duruşa küçümseyerek yaklaşması, hep o aradığı “yırtma” fırsatını sistemin çarkları arasında yükselmeye bağlayışı, kurduğu pembe hayallerin hedonizmiyle kendini mücadelenin üzerinde görüşü, müzisyenin aslında bir emekçi olduğunun önünde kalın bir perde. 

Bireycilik, kendini düşünmek zorunda kalmak, kapitalizmin sanatçıyı sıkıştırdığı bir yol, başka yol bırakmıyor gibi... Ama diğer taraftan sanatçılar bireycileştikçe sanatlarını üretemez hale de gelmeye başlıyorlar, buna ne dersin? 

Popüler müziğimizde son yirmi yılda ortaya çıkan eğilimlerin, akımların neredeyse tamamına yakını içe kapanık ve bireyci bakış açısını rasyonalize etmeye çalışan bir muhteviyata sahip. Kendinden menkul, hayallerle dolu bir dünyanın tasvir edildiği bu kaçışcı bakış açısı sadece müzisyeni değil, dinleyiciyi de yalnızlaştırıyor. Giderek gelecek olmayan, çıkışı olmayan bir dünyaya da hapsediyor. Bu eğilimler geçmişte varolmuş bir dizi akımın karikatürü olmaktan ileri gidemezken, kısa süren ömürlerinde de kalıcı olma özelliği gösterememekte. Bu sanatçı tipini, edebiyattaki bencil ve tembel bireylere (hatta pek çoğunu ruhen) Oblomov’a benzetiyorum. Bir arada yaşadığınız insanlara ayna tutmadan kendi içinizi aydınlatamazsınız ya da kendi içiniz aydınlık değilse yol göstereceğiniz kişi kendiniz bile olamazsınız. 

Yaşanan salgın müzisyenlerin yaşamında büyük bir çöküşe neden oldu. Yılların emeğini bir kenara bırakıp farklı iş arayanlar, göç edenler, çeşitli yardımlarla ayakta kalmaya çalışanlar... Bu çöküş halinin müzisyenler üzerindeki etkisi ne olacak sizce? 

Müzikten geçmişte de firar eden çok müzisyen oldu. Önemli çoğunluğun nedeni geçim sıkıntısı idi. Hayallerindeki müziği yapmak ile istediğin müziği yaparak geçinmek arasındaki çelişki, bir düzen olarak kapitalizm varlığını sürdürdükçe bitmez. Salgın günleri bu istatistiği güçlendirdi sadece. Müziğe meslek olarak, geçim kapısı olarak bakmak maalesef bu düzende müzikal hayallerinizden vazgeçmenizi şart sürüyor. Bu ruhi ve ekonomik çöküş sadece müzisyenin özeliyle de sınırlı kalmıyor; piyasa denen çukura gömülmesine neden oluyor. 

Salgın sürecinde müzisyenler üretimini kişisel olanaklarla yapıyor. Bugün de bunları yaymaya olanak veren çok farklı dijital platformlar var. Salgın dönemindeki farklı üretimler müzisyenlerin hayatında ne gibi değişikliklere neden olacak? Bu durum müzisyeni işçi olmaktan çıkarır mı?

Müzisyenin salgın günlerindeki durumu, takımından uzak kalmış, evinde antrenman yapan sporcuyu anımsatıyor kısmen. Yaptıkları tek kişilik üretim, bu günler geçtiğinde de etkisini kalabalık sahnelerde de gösterecek. Takım oyununa adapte oluşları ve kolektif üretimlerinin oturması zaman alırken, yan yana geldiklerinde çaldıkları müzikler de değişecek. Salgın süreci müzikte yeni anlayışların, yeni şarkı beste yapılarının denenmesine zemin hazırlayabilir. Bir devrin kapanıp yenisinin açılacağı, sert bir değişimin yaşanacağı aşikâr, ama tam olarak adını koymak şimdiden olanaksız. 

Yukarıda sporculara benzettiğim müzisyenin farkı şu ki; biri düzenin kitleleri en çok uyutan ve soyan sektörün bireyleri olarak hiçbir şeyi parasız yapmazken, müzisyen ürününü beleşe takdim ediyor. Biri düzenin medyasıyla, sermayesiyle, iktidarıyla sürekli kolladığı, yatırım yaptığı ve üzerinde büyük oyunlar oynadığı bir alanda top sektirirken, diğeri “Tamirci Çırağı” şarkısındaki “işçisin sen işçi kal” satırlarını söylemeye devam edecek. 

Buraya kadar oldukça karamsar bir tablo çizdik. Peki bu böyle mi devam edecek sizce? Ne yapmak gerek?

Enseyi karartmadan yaşamaya devam etmeli müzisyen. Salgın günleri artık iyice açığa çıkardı ki, müzisyenin önündeki acil vazife örgütlenmek. Bunda çoğunluk hemfikir, fakat nasıl olacağı konusunda bir netlik yok. Oysa çok basit gerçekler var; ki Gezi zamanında ders çıkaranlar bunu bilir. Bu iş devlete, iktidara, bazı yerleşik kurumlara avuç açmakla, yardım beklemekle olmayacağı gibi, sadece mesleki örgütlenme ile de olmaz. Mesleki örgütlenme mutlaka politik bir duruşla, toplumsal hareketlerin yanında bir kararlılıkla sürdürülmeli.