Gücümüzün, değerimizin farkına varalım: Emeğimize, haklarımıza sahip çıkalım!

Kültür sanat dünyasının çeşitli alanlarında çalışan emekçiler, salgınla daha da görünür hale gelen sorunlarını konuşup çözüm yolları aramak için bir araya geliyor. Geçtiğimiz günlerde yayınladıkları deklarasyonla Kültür Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı'nı kurduklarını ilan eden emekçiler, çeşitli iş kollarında üretim yapan kültür sanat emekçilerini, bu dayanışma ağında kol kola girip…

Ulaş Özer

Kültür sanat dünyasında ciddi ve son derece yıkıcı bir kriz yaşanıyor bugün. Bu krizin süreç içinde derinleşeceği ve uzun erimli etkileri olacağı da muhakkak. Salgın, bu alanda zaten var olan sorunları büyük ölçüde derinleştirip çarpıcı bir şekilde gözümüzün önüne serdi. Öyle ki kültür sanat emekçilerinin yaşamlarında köklü değişimler yaşanıyor bugün. Kültür sanat dünyasında büyük oranda birer sektöre dönüşmüş alanlardan söz ediyoruz artık. Bu alanlardaki en büyük sorun ise güvencesizlik. Kültür sanat emekçilerinin oldukça büyük bir kesiminin ne bir iş ne de sağlık güvencesi bulunuyor. Salgın öncesinde tedavi, zaten büyük bir masraf kalemiydi onlar için. Şimdi ise neredeyse tamamı işsiz olan bu emekçiler “hastalanırsam bunun maddi yükünü nasıl kaldırırım” düşüncesinin çaresizliğini yaşıyorlar. Kayıt dışı çalıştıkları için de devletten ne bir yardım ne de ödenek alma olasılıkları var. Bu alanlarda çalışan emekçilerin büyük bir bölümü, salgın öncesinde ikinci bir iş yaparak idame ettirebiliyordu hayatını; bugün pek çoğu ikinci işini de kaybetmiş durumda. Günlük yevmiyeli ve düzensiz çalışma, bu alanın “normali” olarak kabullenildiğinden belirsiz ve hiçbir garantisi olmayan bir yaşam sürmekteydiler. Geldiğimiz noktada ise gün geçtikçe artan bir açlık tehdidiyle karşı karşıya bu insanlar ve bunun daha ne kadar sürüp derinleşeceği son derece belirsiz. Bu tabloya biriken kira borçlarını, faturaları, hayatta kalmak için gerekli ev ve mutfak giderlerini eklediğimizde karşı karşıya olduğumuz durum büyük bir yıkım. Pek çok sanat emekçisi eğitimini, mesleki birikimini bir kenara koyup hayatını idame ettirebilmek için farklı işler arıyor artık. Ya çevresinden gelen yardımlarla hayatta kalmaya çalışıyor ya da memleketine, ailesinin yanına göç ediyor. 

Kültür ve Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı, bu alandaki emekçileri yan yana getirmeyi hedefliyor. Kültür sanat dünyasında üretim yapan pek çok emekçi, kendisini ister sanatçı ister emekçi olarak tanımlasın, bir sanatsal üretim sürecinin sektörleşmiş unsurları. Bir müzisyenin enstrümanından çıkan sesin kayda girmesini veya dinleyiciye ulaşmasını sağlayan; bir oyuncunun, sahnelediği oyununu etkili bir şekilde şekilde seyirciyle buluşturan; veya bir sette çekilen görüntüyü ekrana taşıyan devasa bir iş gücünden söz ediyoruz. Buradaki sanatsal üretim, bu emek süreçlerinin bir bütünü. Ürettikleri değerde ortaklaşan bu insanların çıkarları da işte bu nedenle ortak! 

İşsiz kalmak, sanat dallarının herhangi birinde öğrenim gören bir öğrencinin, daha öğrencilik yıllarında kabullendiği bir durum. Bunun yanında devletin kültür sanat alanına istihdam olanakları yaratmaması, özel sektöre çok düşük ücretlere çalışacak bir iş gücü sağlıyor. Kayıt dışı çalışma ise o kadar yaygın ki farklılaşan iş koşullarında, emekçilerin çalışma standardını belirleyecek ve onları kayıt altına alacak birer iş tanımı bile doğru düzgün yapılabilmiş değil. Büyük bir yasal boşluk anlamına geliyor bu elbette. Ve bu durum, istismara son derece açık bir zemin sunuyor. Çalışma ortamında taciz ve kötü muameleyle karşı karşıya kalan pek çok kadın, bunu dile getirip hakkını arayamıyor işsizlik korkusu nedeniyle. Evden çalışma, esnek çalışma, taşeron çalışma, içeride biriken yevmiyeler ve en kötüsü de bu alanın bütününe sirayet etmiş olan örgütsüzlük... Tüm bunlar büyük bir sömürünün zeminini oluşturuyor. İşte Kültür Sanat Emekçileri Dayanışma Ağı, çeşitli alanlarda çalışan kültür sanat emekçilerini, ortak çıkarlarını korumak ve haklarını aramak için yan yana getirmeyi hedefliyor. Çeşitli alanlarda benzer sorunlar yaşayan emekçiler, bu ağa katılarak öncelikle yalnız olmadıklarını görecekler. Kendi sorunlarına kendileri yanıt arayacak, gerçek bir zeminde somut hedefler ve talepler etrafında kenetlenmiş dayanışmaları örgütleyecekler.