'Çocukların sosyal etkileşimden ve eğitimden uzak kalması bir halk sağlığı sorunu'

Bilim ve Aydınlanma Akademisi “Covid-19 Salgın Süreci ve Okul Sağlığı” başlıklı dikkat çekici bir rapor yayınladı. Rapor devlet tarafından tüm yurttaşlara sunulması gereken sağlık ve eğitim hakkını birlikte ele alıyor. 

Haber Merkezi

Bilim ve Aydınlanma Akademisi “Covid-19 Salgın Süreci ve Okul Sağlığı” başlıklı dikkat çekici bir rapor yayınladı. Rapor farklı disiplinlerden uzman isimlerin yanyana gelmesi ve bir eşgüdüm halinde çalışmasıyla oluşturuldu. Rapor devlet tarafından tüm yurttaşlara sunulması gereken, gerçek bu olmasa bile Türkiye Cumhuriyeti'nin yöneticileri de hala bu iddiada, sağlık ve eğitim hakkını birlikte ele alıyor. 

Raporla ilgili sorularımızı BAA Yürütme Kurulu üyesi ve raporun sekreteryasında görev alan Iraz Akış'a yönettik. İşte Akış'ın sorularımıza verdiği yanıtlar:

Öncelikle bu raporun ihtiyacı nereden doğdu ve ne tür sonuçlar vermesini bekliyorsunuz?

Türkiye’de salgının hemen ilk günlerinde, Mart ayı ortası itibariyle okulların kapatılmasının ardından hem uzaktan eğitim hem de okul sağlığı konusu hep gündemde oldu. Bahar ayları boyunca uzaktan eğitimde sorunlar birikirken, yaz dönemine girildiğinde ise yeni dönem okulların hangi koşullar altında açılacağı kamuoyunun gündemine girdi. MEB tarafından, okulların kademeli olarak açılacağı ilan edilen 21 Eylül tarihine kadar yapılan açıklamalar ile okullardan gelen bilgiler arasındaki uyuşmazlık ise eğitimciler ve velilerin kaygısını arttırdı.

Böyle bir dönemde okul sağlığı kavramını gündeme getirmek, olağan dönemler de bile uygulanmayan okul sağlığı hizmetlerini değerlendirip kamuoyuyla paylaşmak istedik.

Salgınla birlikte tüm alanlarda kamusal hakların nasıl ihlal edildiği daha çarpıcı şekilde ortaya çıktı. Bu nedenle bu raporla devlet tarafından tüm yurttaşlara sunulması gereken sağlık ve eğitim hakkını birlikte ele aldık.

COVID-19 salgın süreci gibi olağanüstü koşullarda alınması gereken önlemler elbette duruma özgü salgınla mücadele yöntemlerini içeriyor. Ama biz bu raporla toplum sağlığının geliştirilmesi için olağan koşullarda da merkezi bir şekilde planlanan ve ulusal ölçekte sunulan okul sağlığı uygulamalarının halk sağlığı açısından önemini vurgulamak istiyoruz.

Raporu; basın, eğitim alanında örgütlü sendikalar, veli dernekleri, sağlık meslek odaları, uzmanlık dernekleri başta olmak üzere tüm kamuoyuyla paylaşıyoruz. Çocuklarımızın eğitim hakkı ve toplum sağlığının korunması için yürütülen faaliyetlere kaynaklık sağlamasını diliyoruz.

Raporun hazırlanma süreci ve katkıcılar konusunda bilgi verir misiniz? 

Bilim ve Aydınlanma Akademisi faaliyetlerini, bünyesindeki farklı bilim alanları üzerinden yürütüyor. Söz konusu okul sağlığı raporu gibi, farklı disiplinlerden üyelerimizin katkı koyacağı çalışmalar için özel komisyonlar oluşturuyoruz. COVID-19 Salgın Süreci ve Okul Sağlığı raporu; Toplum Sağlığını Geliştirme ve Koruma, Kolektif Yaşamı Kurgulama, Sinirsel Mekanizmalar ve Beyin bilim alanlarından halk sağlığı uzmanları, eğitim bilimciler ve psikiyatristlerin katkılarıyla hazırlandı. Ben de raporun hazırlık sürecine BAA Yürütme Kurulu adına sekretaryasını üstlenerek katkı vermiş oldum.

Raporun sonuç kısmındaki bir paragraf üzerinden sorarak başlamak istiyoruz. Deniyor ki “Okulların sürekli kapatılmasının gündemde olamayacağı, yüz yüze eğitimin çok önemli olduğu gerçeğinden yola çıkıp bir an önce okulların koşullarının iyileştirilmesi ve evrensel okul sağlığı normlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.” Burada ne kastettiğinizi biraz açar mısınız…

Öncelikle şunu söyleyerek başlayayım; raporda eğitim ve sağlık hakkını birlikte ele alıyoruz. Okullar bu iki hizmetin devlet tarafından sunulması gereken yerler. Bugün ne yazık ki ülkemizde salgın yönetiminin başarılı olduğunu söyleyemiyoruz, aslında bu hemen hemen tüm dünya için geçerli. Ve vaka sayılarının arttığı bir dönemdeyiz. O yüzden raporda da belirtiliyor ama tekrar vurgulamam gerekirse rapor okulların açılmasının bilimsel olarak çocuklar açısından önemini açıklıyor, ülkemizdeki okul sağlığı alanındaki mevcut duruma dair güncel veriler sunuyor ve bu verilerden yola çıkarak okullarda sağlanması gereken koşulları sıralıyor.

Ayrıca henüz ne kadar süreceği belirsiz bir durumdan bahsediyoruz. COVID-19 ile ilgili bilim dünyasında aşı ve tedavi çalışmaları yoğun şekilde devam ediyor ancak çalışmalardan olumlu sonuç alındığı takdirde bile henüz tüm toplumu koruyacak uygulama olanaklarının zamanı net değil. Böyle belirsiz bir süre için öğrencilerin okulsuz kalmasını kabul etmek yerine bilim insanlarının işaret ettiği ihtiyaçları gidermek için okulların açılması ve tabii salgın koşullarında öğrencileri, öğretmen ve diğer okul çalışanlarının sağlığının korunması için gerekli hem genel ölçekte salgınla mücadele, hem de okul sağlığı hizmetlerinin uygulanması gerekiyor.

Raporda eğitimin sürekliliğine vurgu yapılırken, burada yaşanacak kesintinin çocuklar ve ergenler üzerinde psikolojik maliyetleri olacağı vurgulanmış. Bu göze alınabilir bir maliyet değil mi mevcut koşullar da? Çünkü velilerde de konu sağlık olunca bu duruma rıza gösterme hali var gibi. Çocuğun hastalanmasından ya da evdeki birisinin işsiz kalmasındansa eğitimin uzaktan sürdürülmesi ya da okulların bir süre daha kapalı kalması çok sorun edilmiyor heralde.

Raporun çocuk ve ergenlerde zihin sağlığı bölümlerinde belirtildiği gibi çocuk sağlığı söz konusu olduğunda, temel sağlık hizmetleri ile sosyal etkileşim ve eğitim ihtiyaçları bir bütünlük oluşturuyor. Farklı ülkelerden elde edilen araştırma sonuçları izolasyon koşullarında çocuklarda depresyon ve anksiyetenin arttığına işaret ediyor. Uzun vadeli etkileri de ayrıca değerlendirilmeli elbette. Yani bahsettiğiniz ve raporda vurgulanan maliyet çocukların zihinsel ve bedensel gelişiminde ortaya çıkacak eksiklikler.

Raporumuzdaki önemli bir konu; içinden geçilen salgın sürecinde çocukların uzun süre sosyal etkileşimden ve eğitimden uzak kalmasının bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması ve salgın yönetiminde çocukların psikososyal gelişimleri ve eğitim ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması gerekliliği.

Velilerin durumuna bakıldığında ise okulların kapalı kalmasının sorun edilmediğini söylemek mümkün değil. Okullar sadece eğitim veren kurumlar değil aynı zamanda gün boyu çocukların bakımını üstlenen kurumlar. Okulların kapanması özellikle ilkokul çağındaki çocukların ailelerini çok zor durumda bıraktı. Çocuk bakım desteği olmayan ve çalışan ebeveynlerin bir kısmı işini bırakmak zorunda kaldı. Ayrıca uzaktan eğitim döneminde eğitim sürecinin sorumlulukları da ebeveynlere özellikle de kadınlara yüklendi, tabii ev işleri de yoğunlaştı. Bunların aile içindeki fiziksel ve psikolojik etkileri de raporda değerlendiriliyor.

Raporda okul sağlığının istenen düzeye gelebilmesi için okulda sağlık birimlerinin bulunmasının -ki bu bile yok ülkemize- tek başına yeterli olmadığı, okul sağlığı hizmetlerinin aynı zamanda nüfus bazlı olarak verilen birinci basamak sağlık hizmetlerine entegre olmalısı gerektiği söyleniyor ve “doğal olarak bu bir sistem sorunudur” deniyor. Türkiye’de neredeyse 20 milyona yakın insan eğitim aldığını düşünürsek buna neden olan sistem sorununu biraz açar mısınız?

Pandeminin başından beri BAA salgınla ilgili çok sayıda bilimsel rapor yayımladı. Aslında salgının önlenmesinden, salgınla mücadeleye, ilaç ve aşı araştırmalarına kadar hep aynı şeye işaret ettik. Salgın hastalıkların önlenmesinde de, ortaya çıktıktan sonra mücadelede de en önemli aşama koruyucu sağlık hizmetleridir. Ve koruyucu sağlık hizmetleri ancak birinci basamak sağlık sistemi güçlendirilerek sağlanabilir.

Ancak bugün ülkemizde sağlıkta piyasalaşmanın önünü açan dönüşüm programlarının sonucunda birinci basamak sağlık sisteminin tamamen devre dışı kaldığı, günümüz koşullarında aile hekimliklerinin bu ihtiyaca yanıt veremediği görülüyor.

Birinci basamak sağlık hizmetleri okullar, işyerleri, mahallelerdeki birimlerin entegrasyonu ile tüm toplumun sağlığını takip etmek ve korumak ile görevli olmalıdır. Kâr odaklı bir sağlık sisteminde ise ne genel olarak koruyucu sağlık hizmetlerinin ne de özel olarak okul sağlığı hizmetlerinin yeterli bir şekilde sunulduğunu söyleyebiliriz. Kapitalizm koşullarında sağlık ve eğitim alanları piyasanın işleyişine tabii kılınmıştır ve mevcut tablo da emekçi sınıfların çıkarları doğrultusunda yapılandırılmayan sisteminin acı bir çıktısı olarak görülmelidir.

Sistem sorunu demişken, bir başka sistemden örnek veriliyor raporda, orası da Küba. Küba sosyalizmle yönetilen bir ülke ve salgına en sistematik ve sonuç alıcı müdahale eden ülkelerden biri olarak, bunun da ötesinde dünyanın dört bir yanına yolladığı sağlıkçılarla ihtiyacı olan bölgelere el uzatmasıyla yine herkesin takdirini kazandı. Orada okullar da açılmış durumda. Küba’da okullarda nasıl bir süreç işliyor anlatır mısınız?

Küba’da salgın yönetiminde kurumlar arası işbirliğinin büyük bir rolü var. Eğitim Bakanlığı ile Halk Sağlığı Bakanlığının okul sağlığı alanında salgının başından itibaren koordinasyon içinde çalıştığını görüyoruz. Bir diğer önemli fark ise salgınlardan kasırgalara kadar afetlerle mücadele yöntemlerinin tüm toplum tarafından yürütülmesi. Küba toplumunun örgütlü yapısı ve güçlü birinci basamak sağlık sistemi sosyalist Küba’nın salgın yönetimindeki başarısında asli bir yere sahip.

En önemlisi ise Küba’nın zaten olağan koşullarda iyi örgütlenmiş bir okul sağlığı sistemi var. Dolayısıyla, genellikle bir hekimi de içeren okul sağlık birimlerinin salgına daha hazırlıklı olduğunu söyleyebiliriz. Bahar aylarında Küba okulları kapatmak yerine uygun önlemleri almayı tercih etti. Bu kapsamda; salgınla mücadele konusunda öğretmenlere ve öğrencilere verilen eğitimleri, ailelerin bilgilendirilmesini, hijyenik önlemleri, yaygın test uygulanmasını, filyasyon işlemlerini sayabiliriz.

'Tevhid-i tedrisat' salgın koşullarında ortadan kalktı sanıyoruz. Özel okul ve devlet okulu öğrencilerinin salgın sürecinde çok farklı yaşadıkları açık. Dolayısıyla bir “eğitim birliği”nden söz etmek zor. Siz bu süreçte hem çok rahat kesintiye uğratılarak önemsizleştirilmesinden hem de özel okullara tanınan serbestlikten yola çıkılarak eğitimin daha fazla piyasaya açılması için bir fırsat olarak görüldüğü iddialarına ne diyorsunuz? 

Özel okullar ile devlet okulları arasında zaten mevcut olan eşitsizlik, salgınla birlikte iyice derinleşti. Bir tarafta gün boyu uzaktan eğitim alan öğrenciler, diğer yanda yarısı eğitime ulaşamayan, ulaşsa çok sınırlı bir eğitim alabilen devlet okulu öğrencileri. Okulların kademeli olarak açıldığı bu hafta ise okullardaki okul sağlığı uygulamalarının da büyük farklar ortaya koyacağını öngörebiliriz.

Türkiye’de okulların kapatılmasıyla yeni dönemin başlaması arasında altı ay olduğunu görüyoruz. Bu sürenin devlet okulları söz konusu olduğunda, destekleyici olabilecek uzaktan eğitimin geliştirilmesi ve okulların yüz yüze eğitime hazır hale getirilmesi için yeterince kullanıldığını söylemek çok zor. Aslında raporda da belirtildiği gibi Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında yürürlükte olan birçok işbirliği protokolü ve proje mevcut, ancak bunların pratikte uygulamalarının çok sınırlı olduğu görülüyor. Devlet okullarının kaderlerine terkedilmesinin, özel okulların alanını genişleteceği açık.