AKP’nin İstanbul’a yönelmesi yeni başlamadı. Yaşadıklarımızın hiçbiri sürpriz değil.

Türkiye'nin kalbi: İstanbul Finans Merkezi

Merkez Bankasının İstanbul’a taşınması hazırlıkları önemli gündem maddelerinden biri oldu. Elbette önemli. Ancak AKP’nin İstanbul’a yönelmesi yeni başlamadı. Yaşadıklarımızın hiçbiri sürpriz değil. Vakıfbank, Halkbank, SPK, BDDK, yıllar önce taşınmıştı. Sırada Ziraat Bankası var.

İstanbul’a sadece finans kuruluşları yerleşmiyor, Tayyip Erdoğan da İstanbul’u mesken tuttu: Devleti Dolmabahçe Sarayı ve Huber Köşkünden yönetiyor, yabancı konukları oralarda ağırlıyor. Bu davranışı, 2011 yılında çıkarılan 666 sayılı KHK’ya; “ihtiyaç duyulan yerlerde Başbakanlık çalışma büroları açılabilir” cümlesi konularak yasalara aykırı olmaktan kurtarılmış; KHK’lara konulan maddelerle Bakanlıkların İstanbul’da ofis açabilecekleri öngörülerek bakanlarıyla çalışabilmesinin yasal ortamı oluşturulmuştu.

Türkiye’nin kalbinin İstanbul’da atacağını en azından 15 yıldır biliyoruz. Tayyip Erdoğan, Ocak/2008’de 60. Hükümet Programı Eylem Planı’nı açıklarken şunları söylemişti: “Merkez Bankası, Ziraat, Halkbankası, Vakıfbank hepsi de İstanbul’a taşınacak. Bu konuda kararımızı verdik. Hatta yerleri de belirlenmiştir. Bunu hiç kimseye de soracak değiliz”

Merkez Bankası İstanbul’a taşınamaz diyenler, Yasanın şu kuralına dayanıyor; “İdare Merkezi Ankara’dadır.” Kimse bu kuraldan umut devşirmeye kalkmasın: bir torba yasa görüşülürken milletvekillerinden birine üzerinde “İdare Merkezi İstanbul’dadır” yazan bir değişiklik önergesi verdirirler, ertesi günü İstanbul’a taşımak yasal zorunluluk olur.

Çıkaracakları Yasanın Anayasaya aykırı olduğu öne sürülebilir belki. Şöyle bir gerekçeyle; Anayasa’nın değiştirilmesi yasaklanmış kuralları arasında “Başkent Ankara’dır” yazıyor. Başkent, devletin temel ve merkezi kurumlarının bulunduğu yer anlamına gelir. Devleti devlet yapan kurumları, başka yerlere taşırsanız, başkent olma özelliğini yitirir, yalnızca adı kalır yadigar. Bu eylemin adı; Anayasa’yı dolanmaktır.

Neyse, işin yasalarla ilgili boyutunu bir kenara bırakalım, Meclis muhalefeti bu yolu dener nasıl olsa.

Henüz Bakan olduğu 2019 yılında Berat Albayrak ile o tarihte Merkez Bankası Başkanı olan Murat Uysal, taşınma için 2022 yılının ilk çeyreğini işaret etmişti. Taşınmayışı, yapıların henüz bitirilemeyişinden kaynaklanıyor. Ama basından öğrendiğimize göre Merkez Bankasının çeşitli birimleri İstanbul’a taşınmış bile.

Özelleştirmeciler, benim de yakından tanığı olduğum 50 yıl boyunca şu görüşü savundu; Devlet, iyi işletmeci değildir, kaynakları savurganca kullanır, asli görevlerine dönmelidir. Asli görev dedikleri adalet-eğitim ve güvenlik hizmetleridir. Devlet, kürek çekmez; dümen tutar diye de fiyakalı bir deyim uydurmuşlardır.

Türkiye’nin kalbi çok yakın bir gelecekte Türkiye Varlık Fonunun kurduğu, aşağıda resmini gördüğünüz, İstanbul Finans Merkezinde (İFM) atmaya başlayacak. Merkez Bankası, SPK; BDDK, Ziraat, Vakıf ve Halk bankaları, alışveriş merkezleri, beş yıldızlı oteller, ulusal/uluslararası tekellerin yönetim merkezleri bu yapıda toplanıyor.

Türkiye’nin yeni kalbinin yöneticisi/bekçisi, Ülke yasalarının işlemediği, Türkiye Varlık Fonu adındaki soygun kuruluşuna kurdurulan TVF-İFM oluyor. Kurdukları yapı internet sitesinde şu sözlerle tanımlanıyor: “son teknolojiyle donatılmış 21 binada kamu ve özel sektör bankaları; farklı kategorilerden ulusal ve uluslararası finansal kuruluşları; sigorta şirketleri; aracı kurumları; profesyonel hizmet şirketleri ile reel sektörü bir araya getiriyor. 4 milyon m² ofis alanları; 100 bin m² alışveriş merkezi; 22 bin m² konferans merkezi; 30 bin m² beş yıldızlı otel, 26 bin araç kapasiteli otopark ve akıllı şehir modeliyle iş dünyasının tüm ihtiyaçlarını karşılıyor.

Aşağıdaki resimde ülkeyi pazarlamak üzere kurulan yapı görülüyor.

Aşağıdaki fotoğrafa Merkez Bankasını (TCMB) taşımalarına izin vermeyeceğiz diyenler baksın.

En yüksek yapı Merkez Bankasının: 300 bin m² inşaat alanı olan 60 katlı bina tahsis edilmiş. TCMB kulesi olarak adlandırılıyor. İçinde kütüphane, restoran, müze, spor alanları, toplantı alanları, konferans salonu, kış bahçeleri var. Tanıtımındaki şu sözler de dikkat çekiyor; “Geçmişimizden geleceğimize yön verme hedefiyle….geçmişten gelen geleneğin izlerinin hissedilmesi amaçlandı…”

Geleneğin izlerinin hissedilmesi sözcükleriyle neyi anlatmak istiyorlar acaba? Düyun-u Umumiye olmamasını dileyelim. Şimdilik elimizden başka bir şey gelmiyor. 

Sabrınızı zorlamayayım. 7.6.2013 tarihinde yazdığım “İstanbul tekin değildir” başlıklı yazımdan küçük bir alıntı yaparak sonlandırayım. Hem Osmanlı’yı güzel anlatıyor hem AKP’nin özlemlerine ışık tutuyor: “Osmanlı bir İmparatorluktur ama savaşları Galata bankerlerinden aldığı borçlarla finanse etmekte; isyanları, yerel güç odaklarına paşa unvanları verip halkın emeğini onlarla paylaşarak bastırabilmektedir. Haritalardaki sınırlar, egemenlik alanını değil, demiryolu, petrol ve madenler için gelen yabancı tekellerin güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu bölgeleri göstermektedir.”