Castillo seçime Marksist-Leninist Özgür Peru Partisi adayı olarak girmişti. Seçim programı ise ılımlıydı.

Peru’da sivil darbe ve kalkışma

“Dünya Solu” için iyi haberlerin odaklandığı Latin Amerika’daki gelişmeleri okurlarımla paylaşıyorum. Geçen hafta da Brezilya’da Lula’ya karşı bir sivil darbe girişiminin fiyasko ile sonuçlanmasını bu köşede tartıştım.

2022 sonunda “ters yönde bir esinti” de ortaya çıktı: Peru’nun solcu başkanı 7 Aralık’ta görevden alındı.

2021’de sosyalist Özgür Peru Partisi adayı olan Pedro Castillo’nun kazandığı seçimi Sol Haber’de 9 Nisan ve 11 Haziran 2021 tarihlerinde aktarmıştım.

Kısaca hatırlatayım: Ülkenin yoksul bölgelerinden bir köy öğretmeni olan Castillo, 80.000’lik bir oy farkı ile başkan seçildi. Rakibi eski başkanlardan Alberto Fujimori’nin kızı Keiko idi.

 Yazılarımı şu tespitlerle bitiriyordum: “Özgür Peru Partisi 130 üyeli parlamentoda 37 temsilci ile azınlıktadır. Parlamento, on partiye dağılmıştır. Son üç yılda Peru, görevden alınma, istifa nedenleriyle dört Başkan değiştirmiştir. Castillo’nun görev süresini tamamlayabileceği şüphelidir.”

Bu öngörü tuttu; solcu başkan bir buçuk yıl sonra görevden alındı.

Alberto Fujimori’nin karanlık mirası

Peru, 1990-2001 yıllarında ülkeyi yönetmiş olan Alberto Fujimori’nin karanlık, kanlı mirasını hâlâ yaşamaktadır.  Bu “miras”ın özelliklerini önceki yazımdan aktarıyorum:

Fujimori’nin başkanlığı, 21’inci yüzyılda Üçüncü Dünya’da yaygınlaşacak neo-faşist iktidarların habercisi oldu… On bir yıl boyunca tüm seçimleri ve Anayasa’yı değiştiren bir referandumu kazandı. Katı bir neoliberal programa geçti. Gerillalara karşı mücadeleyi iç savaş boyutlarına taşıdı. Yarı-resmî güvenlik güçleri, ‘aykırı’ muhalefeti kanlı eylemlerle sindirdi… 2001’de parlamento tarafından görevden alındı. Yolsuzluk, rüşvet, yargısız infaz suçlamalarından 25 yıl hapse mahkûm oldu. Hâlâ cezaevindedir.”

Bu miras bugüne kızı Keiko Fujimori’nin aşırı-sağcı partisi tarafından taşınmaktadır.

Castillo seçime Marksist-Leninist Özgür Peru Partisi adayı olarak girmişti. Seçim programı ise ılımlıydı; sermayenin tahakkümünü bir nebze hafifletmeyi hedeflemekteydi: “Dev uluslararası şirketlerin işlettiği madencilikte kamu denetimi, toprak ağalarını hedefleyen bir toprak reformu, sosyal harcamaların artırılması; 1992 tarihli Fujimori Anayasası’nın bir Kurucu Meclis tarafından değiştirilmesi…”

Bu programın hayata geçirilmesi, en azından parlamento çoğunluğunun desteğini gerektiriyordu. Büyük toprak sahiplerini ve burjuvazinin tüm kanatlarını temsil eden partiler çoğunluktaydı; önlediler.

Darbe mi? Kim yaptı?

Parlamento çoğunluğu Pedro Castillo’nun programını engellemekle yetinmedi; daha fazlasını hedefledi.

Bir buçuk yıl boyunca Castillo’nun günlük işleri yürütecek, istikrarlı bir hükümet oluşturabilmesi dahi sistematik olarak baltalandı. Güven oyu alamayan veya çeşitli suçlamalarla görevden alınan 67 bakan söz konusudur. Bloomberg “altı günde ortalama bir bakan” hesaplaması yapmış.

Sağcı partiler doğrudan Castillo’yu da hedef aldı. İlk günden beri başkan aleyhine düzmece kanıtlara dayalı sayısız yolsuzluk, rüşvet suçlamaları yürütüldü. İki kez parlamentoda “görevden alma oylamaları” yapıldı; ama gerekli üçte ikilik çoğunluk sağlanamadı. “Kalıcı ahlâkî yetersizlik” iddiası ile üçüncü bir operasyon da başlatılmıştı. Oylama 7 Aralık 2022’de yapılacaktı. Gerekli oyların bu kez de sağlanamayacağı öngörülmekteydi.

Castillo, oylamayı beklemedi. Yeni bir anayasa için Kurucu Meclis seçimine gitmek üzere Parlamentoyu feshettiğini bir TV yayını ile duyurdu.  Parlamentonun kamuoyundaki desteği (%11) dibe vurmuştu. Halkın sokaklarda kendisini destekleyeceğini tahmin etmiş olabilir. Parlamento ise derhal tepki gösterdi. “Darbe girişimi suçlaması” ile Castillo’yu görevden aldı.

Darbe varsa kim yaptı? Peru Anayasası, kabinesi iki kere güvenoyu alamayan bir başkana parlamentoyu fesih yetkisi vermekteymiş. On sekiz ayda 67 bakan ve 4 başbakan değiştirmek zorunda kalan Başkan, parlamentoyu herhalde bu anayasal yetkiye dayanarak feshetti.

Bu yorum tartışılabilir; ama Castillo’nun “artık yeter” dediği anlaşılıyor.

Devlet kime ait?

Sonucu hukuk değil, “devleti kim denetliyor?” sorusu belirliyor. Merkezî yürütme (hükümet) “teorik olarak” Başkan’dadır; ama fiilen başka güçlere geçtiği anlaşılıyor. Gelişmeleri 15, 19, 20 Aralık tarihli Globetrotter, WSWS ve Geopolitical Economy Report’tan izleyebiliyoruz. Aktaralım:

5 Aralık’ta Castillo, Savunma Bakanlığı’na (ne hikmetse) Gustavo Bobbio’yu tayin ediyor. 6 Ocak’ta CIA kökenli bir diplomat olan ABD’nin Peru büyükelçisi Lisa Kenna “Savunma Bakanı ve diğer üst düzey yetkililer ile görüşüyor.” Bakan Bobbio günler sonra RPP Noticia’ya açıklayacaktır ki “silahlı kuvvetlere 7 Aralık’ta kışlalarından çıkmamaları ve Castillo’nun emirlerini dikkate almamaları talimatını” Büyükelçi ile görüştüğü gün vermiştir.

Castillo’nun TV konuşması sonrasında ABD büyükelçisi bir tweet ile Başkan’ı suçluyor. Hemen sonra Peru Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet ortak bir duyuru ile Castillo’ya karşı anayasal düzeni koruyacaklarını açıklıyor. Parlamento’nun ezici bir çoğunlukla Başkan’ı görevden alması bu hamleleri izleyecektir.

Son adımlar Pedro Castillo’nun Lima Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınması ile atılacak. Başsavcı “isyan ve komplo” suçlamaları ile soruşturma açacak ve 18 aylık bir süre için tutuklayacaktır.   

Olgular 7 Aralık 2022’de Peru’da bir sivil darbe gerçekleştiğini gösteriyor. Diğer Latin Amerika örneklerinde olduğu gibidir: Parlamento ve yargının iş birliği ile yürütülmüş; ABD ve ordunun desteği belirleyici olmuştur.

Peru kırsalı Castillo’yu sahipleniyor

Sivil darbe, başkan yardımcısı Dina Boluarte’nin Castillo’ya ihaneti ile tamamlanıyor. Sol siyasetten gelmeyen bu bürokratın hangi özellikleriyle başkan yardımcılığına aday gösterildiğini öğrenemedim.

Castillo’ya karşı sürdürülen kampanya sırasında Boluarte’nin “Başkan Castillo’yu görevden alırlarsa onunla birlikte ayrılacağım” sözleriyle dayanışma gösterdiğini öğreniyoruz. 7 Aralık’ta aniden fikir değiştiriyor. Başkan’ı “parlamentoyu dağıtma kararı ile anayasal düzeni çiğneyerek bir darbe girişimi yapmakla” suçluyor. “Demokrasinin temel kurumları olan Silahlı Kuvvetler ile Ulusal Polis’e şükranlarını” da iletiyor (NACLA, 19 Aralık).

Bu demeçleri ve Anayasal konumu, Boluarte’nin umduğu sonucu getirecek; parlamentoda yemin ederek başkanlığa geçecek, hükümeti 73 oyla onaylanacaktır.

Boluarte son altı yılın yedinci başkanıdır. İlk önemli kararı ülkenin And dağları zincirinde patlak veren yaygın direnme eylemlerine karşı Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etmek oluyor.

Sonraki günlerde Peru’da bir toplumsal fırtına patlak veriyor.  İki yıl öncesine kadar bir köy öğretmeni olan, Pedro Castillo, yerli halkların, köylülüğün ezici çoğunluğunun desteğiyle başkan seçilmişti. Bir buçuk yıl geçti; seçim vaatlerinin hiçbirini yerine getiremedi.

Buna rağmen kırsal Peru “Castillo bizdendir” bilinci ile kendiliğinden ayaklandı. Köylüler, sıradan taşra emekçileri “Boluarte istifa; derhal seçim” çağrıları etrafında toplandı. Eylemleri düzenleyen, eşgüdümü sağlayan hiçbir örgüt olmadığı halde karayolları kapatıldı; hava alanları işgal edildi.

Sonrasında And dağlarından taşan binlerce insan başkent Lima’ya yürüdü; 19 Ocak’ta kente girdi. Ordu birliklerince de desteklenen 11.800 kişilik polis gücü ile karşılaştı. Lima’da sendikalar, üniversite öğrencileri Castillo’yu destekleyen harekete sonradan katıldı.

Hareketin aşamalarını günlük haberlerden izlemeye çalıştım. Her yörede OHAL engelleri ile çatışıldı.  Güvenlik güçleriyle çatışan gençlerden, çoğu kırsal Peru’dan, Castillo’nun hemşerilerinden (24 Ocak’a kadar) 60 kişi öldü. Bazılarının kimliği açıklandı; Fujimori’nin iç savaşında öldürülen insanların yakınları da var.

Bu örgütsüz sınıf kalkışmasının başarıyla sonuçlanması beklenemez. Ama, sınıf mücadeleleri tarihinde iz bırakması, Peru halkının kolektif belleğine yerleşmesi kaçınılmazdır. Ülkenin yakın geleceğini nasıl etkileyeceğini ise izleyeceğiz.