"Laikliği, AYM bile din özgürlüğü olarak anlıyor. Oysa, Anayasa'nın ilgili maddesinde “herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” denildikten sonra bir dizi yasak sıralanıyor."

Laiklik mi dediniz?

Laikliğin kökünü kuruttular. Boşuna olduğunu biliyoruz ama biz yine de tarihe not düşmek adına, Anayasanın laiklik ilkesini düzenleyen kurallarını anımsatalım.

Laikliği, Anayasa Mahkemesi bile din özgürlüğü olarak anlıyor. Oysa, Anayasa’nın “Din ve Vicdan Hürriyeti” başlığı altındaki 24.maddesinde “herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” denildikten sonra bir dizi yasak sıralanıyor. Yasak konulmazsa kimi dinsel inançların ötekiler üzerinde baskı kurmasının önüne geçilemez.

Maddede sıralanan yasaklara göz atalım;

“…kimse dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz…

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına (dayandıramaz) …”

Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır…ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır…

“14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.

Gönderme yapılan “Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması” başlığı altındaki 14’üncü maddede; “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, … laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” yazıyor.

Anayasada AKP’nin ayağına dolanan ve değiştirmek için fırsat kolladığı başka yasaklar da var. Uygun ortam hazırlanamadığı için bugüne değin değiştirilememiş; 12 Eylül Cuntasının yasakçı zihniyetinin (!) ürünleri olarak kalmışlar. Zamanının geldiği anlaşılıyor. Yasaklardan kurtulunduğunda laiklik sorunu da kökünden çözülmüş, daha doğru deyişle bitirilmiş olacak.

Anayasanın 84’üncü maddesinde; “siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri…laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz” yazıyor. Bu kural, kimi partilerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duruyor: Ellerini bağlıyor.

174’üncü maddede; “Anayasanın hiçbir hükmü, …. Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şekilde anlaşılamaz ve yorumlanamaz” kuralı yer alıyor. Maddede Eğitim Birliği; Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Bir Takım Unvanların Men ve İfasına; Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine; Şapka İhdasına ilişkin yasalar ile Medeni Yasanın, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına ilişkin düzenlemeleri sıralanmış. Bunların Anayasaya aykırılığı öne sürülemiyor.

Ortalık şeyh kaynıyor; tarikatlardan ve müritlerinden geçilmiyor; Devletin en üst düzey yöneticileri şeyhlerin cenaze törenlerinde buluşuyor, şeyh seçimleri yapıyorlar; dini nikah, yasal düzenlemelerle meşrulaştırıldı; vakıf suretine bürünmüş tekke ve zaviyeler, kamuya yararlı örgüt olarak tescil ediliyor; cübbeliler, resmi kabul törenlerinde boy gösteriyor.

Gerçekler böyleyken Anayasa’da yasakçı kuralların yer alması yakışık almıyordu. Vaktinin geldiği anlaşılıyor. Sorunun Anayasa’dan kaynaklanan kısmını çözme fırsatı ellerine geçti. Arkası gelecektir. Şu günlerde; “toplumsal duyarlıklara saygı göstermek…” sözcüklerini çok sık işitir olduk. Hiç hayra alâmet değil. Toplumsal duyarlılığa saygı göstermek kavramına sığınıp yasalardaki “din özgürlüğünü” kısıtlayan kuralları, tez zamanda bertaraf etmeye kararlı oldukları anlaşılıyor.

Aylardır AKP’den nasıl kurtulacağımızı tartışıyoruz. Millet ittifakının başarısından medet umuyoruz. Kazanma şansı azalmasın diye sessiz kalmamız öğütleniyor. Kazanma şansını yitirmesinler diye, kamuculuk; laiklik; anti-emperyalist; emekten yana mücadelelerimizden vazgeçmemiz ya da en azından ertelememiz isteniyor.

Hiç kimse bizden AKP’siz AKP politikalarına sessiz kalmamızı beklemesin.