SÖYLEŞİ | Karadut Ekspres: Sıradışı bir yolculuk!

'Gece yolculuğu çetindir. Koltukta başınız ağrır, uykunuz bolca bölünür. Zihniniz bulanır, anlayamazsınız. Bir gecede nasıl olur da bu kadar yol kat edildiğini sorgulayamazsınız…'

Haber Merkezi

Geçtiğimiz aylarda okurla buluşan "Karadut Ekspres: Kestirmeden Gidenlerin Hikâyesi" adlı çizgi romanın yazarı Yigilante Kocagöz ve hikayeyi resimleyen Deniz Ozan Coşkun ile Karadut Ekspres ve önümüzdeki dönem yapmayı planladıkları çalışmalar hakkında konuştuk. 

İsterseniz sizi tanıyarak başlayalım; kendinizden bahseder misiniz biraz? Çizgi roman okuru, yazarı ve çizeri olarak bu türle ilişkiniz nasıl başladı?

Deniz Ozan Coşkun: Merhaba, çok küçük yaşta çizmeye başladım, mahalle bakkallarında her türlü çizgi romanın bulunduğu bir zamanda çizgi romanla tanıştım ve ilk çizgi romanlarımı da o zamanlarda çizmeye başladım. Anadolu Üniversitesi Çizgi Film/ Animasyon mezunuyum. Çizgi film, çizgi roman, illüstrasyon, storyboard ve çizgiyle alakalı aklınıza gelebilecek başka bir çok dalda çalışan bir çizerim.

Yigilante Kocagöz: Deniz gibi ben de küçük yaştan çizgi romanla haşır neşirim; çizimden ziyade inceleme yazıları ve kısa hikayeler yazarak çizgi roman ile ilişkimi sürdürdüm. Eğitim alanım ise farklı, Boğaziçi Üniversitesi'nde moleküler biyoloji eğitimi aldım. Halen bu alanda çalışıyorum ancak elimden geldiğince çizgi roman ile ilgili üretim yapmaya gayret gösteriyorum.

Çizgi roman türüne aslında pek çoğumuz aşinayız. Çoğumuzun aklında bir tanım ya da bir biçim beliriyor hemen. Fakat bu, özellikle belli bir kuşağın çocukluk döneminden kalan, karşılaştığı örnekler üzerinden şekillenen bir tanım. Sizce bu karşılıyor mu bir ifade biçimi olarak çizgi roman türünü? Çizgi romana nasıl bakmalıyız sizce?

D.O.C.: Edebiyat ve sinemanın gücünü belki de aynı anda elinde tutuyor diyebileceğimiz bir anlatım aracı çizgi roman. Tasvirlerin resimlerle yapıldığı bir roman, ya da makinistin okuma hızımız olduğu bir sinema filmi gibi düşünülebilir ama çok daha başka bir şey. Plastik sanatlar ve edebiyatın dansıyla ortaya çıkmış bambaşka bir sanat dalı.

Y.K.: Çizgi romanın ülkemizde çocukluk dönemiyle ilişkilendirilmesi eksikler barındıran ama doğal bir durum. Zira çoğumuzun gazete bayiinde çizgi roman yahut dergi alma alışkanlığı olmuştu. Gazeteler de belli telif yasalarının işlemeyişinden yararlanarak bir dolu ünlü çizgi kahramanın hikayelerini eşantiyon olarak dağıtmış, evlere çizgi romanın sıkça girmesine vesile olmuşlardı. Bence esas ilginç olan; bu evlerde çizgi roman ile tanışan, okumaya hevesli çocukların, büyüdükçe çizgili anlatımdan uzaklaşmayı tercih etmeleri. O günleri tecrübe edip yetişkin olmuş genç sanatseverler dahi çizgili anlatıma mesafeli yaklaşıyor, bunu "hafif sanat" olarak görüyorlardı. İşin hüzünlü kısmı şuydu, bu insanların fikirlerini değiştirebilecek zengin anlatım örneklerine raflarda yakın zamana kadar gelemiyorduk. Bugün ise durum farklı; dünya raflarında rüştünü ispatlamış, sadece çizgili anlatım ile hayat bulabilecek pek çok hikaye Türkçe'ye de çevrilmiş durumda. Bu durum görünürlüğü arttırıyor, okurlar çizgi roman sanatının özgün anlatım metotlarına daha ciddiyetle yaklaşabiliyorlar.

Biraz çizgi romanın tarihinden ve Türkiye'de bu türün gelişiminden söz edelim isterseniz. Bu tür nasıl şekillendi ve girdi hayatımıza?

D.O.C.: Çizgi romanı ardışık resimlerle hikaye anlatmak olarak tanımlarsak, tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski diyebiliriz. İlk insanların mağara duvarlarında hikaye anlatan resimleri, ya da Mısır'daki hiyeroglifler günümüzdeki anlamında olmasa bile çizgi anlatımlardı. Ülkemize çizgi romanın, günümüzdeki anlamıyla en büyük girişi 1950'li yıllarda oluyor. Amerikan, İtalyan ve frankofon çizgi romanlar okuyucu ile buluşuyor. Bir taraftan kırklı yıllardaki yerli mizah dergilerinde başlayan çizgi geleneği ise, bugünlere kadar geliyor. O dergilerin içinden bir çok usta çizgi romancı çıkıyor ve bu günümüze kadar devam ediyor. Mizah dergilerinin haricinde 1960'lı yıllarda gazetelerde önce tefrika olarak yayınlanan, sonra kendi çizgi romanlarıyla hikayelerini anlatmaya devam eden Tarkan ve Karaoğlan gibi yerli üretim işlerimiz de var. 50'li ve 60'lı ve 70'li yıllarda macera temelli işler ülkemizde çok satıyor. 80'ler, 90'lar ve 2000'lerde hem mizah dergilerinin, hem de süper kahraman hikayelerinin başı çektiği bir çizgi roman kültürü oluşuyor. Bugün ise süper kahraman hikayeleri satmaya devam ederken, grafik romanların satışlarının arttığı bir dönem yaşıyoruz diyebiliriz. Bu arada Grafik roman tanımı çizgi roman çevresinde çokça tartışılsa da daha çok yetişkinlere hitap eden, edebi yönü daha kuvvetli çizgi romanlar için kullanılan "graphic novel"in Türkçeleştirilmiş hali. Tabi çizgi roman da aslında aynı anlama geliyor ama çizgi roman 50'lerden itibaren ülkemizde daha çok süper kahraman işleri için kullanıldığı için anlamı biraz kaymış durumda.

Son yıllarda Türkiye'de bazı büyük eserlerin çizgi roman versiyonlarıyla karşılaşıyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ve nasıl buluyorsunuz bu örnekleri?

D.O.C.: Kimi uyarlamalar gerçekten sanatçıların büyük etkilenmeleri ve özverileriyle üretilirken, kimisi sadece maddi amaçlarla yapılan işler bence.  Ama bu tüm uyarlamalar için böyle. Çizgi romandan sinemaya, edebiyattan sinemaya, sinemadan tiyatroya olan uyarlamalarda da aynı şeyleri söyleyebiliriz. 
 
Y.K.: 
Deniz'in dediği gibi, bu uyarlamalar arasında nitelikli işler de bol, sanatsal kaygıları geri planda olanlar da. Büyük oranda çizgili anlatım ile okur kitlelerinin arasını yapan, onları birbirine yakınlaştıran eserler olarak görmeyi tercih ediyorum bu eserleri. Zira hala rüştünü ispat etmesi kendisinden beklenen bir sanat dalından bahsediyoruz; insanlar bu ilk teması görece tanıdık eserler üzerinden yapabiliyorlarsa ne mutlu. Umuyorum bu durum özgün eser yahut özgün uyarlamalara destek yaratabiliyordur.  

Kitabınıza geçmeden önce sizin nasıl bir araya geldiğinizden de söz edelim. Sizi birlikte üretmeye yönelten şey neydi? Nasıl kuruldu bu ilişki?

D.O.C.: Yiğit'in bir sosyal medya platformunda "çizer aranıyor" ilanı vermesi ile her şey başlıyor. Bir arkadaşım bana o ilanı gönderdi ve ben Yiğit'e ulaştım. Tanıştık, bana hikayesinin sinopsisini attı, sinopsise vuruldum, harikaydı. Sonsuz ve çok yaratıcı bir evreni anlatıyordu. İçinde sınırsız hikayelerin geçebileceği, özgür bir evreni… ve ben de o evrenin yaratımında olmak istedim. İlk hikayeyi çizmek zor oldu ama ikimiz de birbirimize son derece saygılı davranıyorduk. Bu saygı daha sonra dostluğu getirdi. Araya bir çizgi film projesi ve başka işler girdi ama artık Karadut ikimizin de yolunu bağlamıştı.

Y.K.: Uzun süredir aldığım notlar eşliğinde özgün bir evren yaratmak ve bu evrende geçen hikayeler yazmak istiyordum. Aklımda hep bu hikayeleri görsel bir şekilde inşa etmek vardı, çizgi roman yapma kararıma güçlüce tutundum. Deniz ile tanıştığımızda hem çizgi romana hem de dünyaya bakışımızın benzerliği güzel bir uyum yarattı, kısa zamanda üretime koyulduk.

Henüz kitabı okumamış olan okurlarımız için anlatır mısınız biraz kitabınızı?

D.O.C.: Kadim şeytanlarla savaşırken, bir taraftan sigorta primini düşünen bir ana karakterimiz var. Özetle fantastik, karanlık, uzun yol hikayeleri diyebiliriz ama fantastiğin içindeki dünya bizim gerçek dünyamız. Gerçek üstü ama bunu yaparken ''kaçış edebiyatı''nın tüm kurallarına uymuyor. Karakterlerimiz devlerle savaşıyor ama yıllardır biriken yapamadıkları izinleri var akıllarında. İş güvenlikleri yok, apartman dairesinde yaşıyorlar. Yobaz akınlarından nasiplerini almışlar ama tüm bu sıkıntıların üstüne bir de cinlerle, ya da deniz kızlarıyla başları belaya girebiliyor. Ama bize benziyorlar. Tüm bunlarla savaşacak gücü de kendilerinde buluyorlar. Bazen gerçekten çok yorulsalar da devam ediyorlar.

Hikayeler şehirlerarası sefer yapan bir otobüs personeli etrafında gelişiyor. Yolcular ise tüm bu olup bitenden habersizce seyahat ediyorlar. Karakter seçiminizin özel bir nedeni var mı?

Y.K. Temelde hizmet sektörünün göz ardı edilen mensuplarının hayatlarından bahsetmek istedim. Otobüs yolculuklarını çok sık yaparız ama pek azımız muavinin yolculuktaki kilit rolünün farkındadır. Ankara'ya gittiğim bir seferde muavinsiz yolculuk yapmak zorunda kalmış, otobüsün nasıl düzeninin bozulduğunu gözlemlemiştim. Yolcular kahve almaya çalışıp sıcak suyu üstlerine döküyor, bavullar etrafa saçılıyordu. O vakit hiçbir işin, mesleğin kıymetsiz olmadığını bir kez daha anladım. Hikayelerimi bu farkındalıkla, biraz da fantastik bir dille anlatmaya çalıştım. Karadut Ekspres, gündelik yaşamımızı kolaylaştıran isimsiz kahramanlara yapılan fantastik bir güzelleme, benim açımdan.

Hikayelerin kahramanı, çizgi roman dendiğinde aklımıza gelen, ezberimizdeki "süper kahraman" imgesine pek uymuyor. Biraz bunu konuşalım mı?

D.O.C.: Başta bahsettiğimiz gibi süper kahraman, çizgi romanın bir türü ve endüstride önemli bir yeri var. Siyasette burjuva partileri neyse, belki onun gibi düşünebiliriz. Çoklar ama tüm alan onların değil.

Y.K.: Süper kahraman edebiyatı sanıldığı kadar evrensel bir alan değil, Amerikan çizgi romanında bolca vardır ama Amerikan çizgi romanı bile sadece süper kahramanlık üzerinden gelişmez. Nitekim pazardaki payının büyüklüğünden ötürü algımız etkileniyor. Ben Karadut Ekspres'teki kahramanlarımızı daha çok modern fantezi eserlerinin imgeleri ile kıyaslamayı tercih ederim. Belki Sandman'i örnek vermek okurlarda bir şeylerin şekillenmesini kolaylaştıracaktır.

Son olarak önümüzdeki süreçte yapacağınız çalışmalardan, planlarınızdan söz edelim.

D.O.C.: Bir süredir "Cardon Celal" isimli yıllardır üzerinde çalıştığım toplumcu fantastik hikayemi çiziyorum. Celal modern dünyanın celalisi. Haliyle başı devamlı ve sürekli olarak belada ama bu kendi tercihi. Dünyayı yaratan insanların, işçi sınıfının genel dertleriyle uğraşırken, bir taraftan fantastik olayların içine giriyor. Onun haricinde şartlar uygun olduğunda Karadut Ekspres’ i uzun karanlık yollarda sürmeye devam etmek, Karadut’un uçsuz bucaksız evrenini anlatmaya devam etmek istiyoruz.

Y.K.: Karadut Ekspres'in ikinci cildi için ön çalışmalara başladık, gönlümden birkaç albüm daha çıkaracak kadar bu evrende gezinmek geçiyor. Farklı meslek gruplarını da hikayeye dahil etmeyi çok istiyorum. Ayrıca benzer bir şekilde üniversite yaşamını ve akademiyi mizah/fantezi merceğinden işleyecek bir proje yazmaya çalışıyorum, önümüzdeki yıllarda bunu tamamlamayı planlıyorum.