Rejim tek partili, sistem çok partili: Düzenin bütün partileri birleşin!

Yeni sistem siyaseti bir yandan ittifaklar altında sadeleştirirken, ittifakların altında ise alabildiğine atomize edip herkesin kendi derebeyliğiyle pazarlık masasında yer aradığı bir hale getirdi.

Volkan Algan

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” siyasette Erdoğan'ın manevra alanını daraltırken umulmadık bir biçimde parti sayısında artışa neden oldu. Ortalıkta “iki buçuk parti” bırakmak için tasarlanan sistem her partiyi iki buçuk parçaya bölmüş durumda. Yeni sistem siyaseti bir yandan ittifaklar altında toplayıp sadeleştirirken, ittifakların altında ise alabildiğine atomize edip herkesin kendi derebeyliğiyle pazarlık masasında kendine yer aradığı bir yer haline getirdi. Böylece modern parti kavramının içini boşalttı, Ortaçağ benzeri yapılara dönüştürdü. Son durumun özeti: Seçenek çok, hem seçenek yok…

Sarıgül, İnce: CHP’nin buçukları

Kuruluş felsefesinden vazgeçip sağa yerleşen CHP bölünme sancılarını yaşayan partilerden biri. Partinin popüler siması Mustafa Sarıgül şu sıralar lüks arabasında ilk defa dinlediği anlaşılan türküler eşliğinde memleketi geziyor, halkçı politikacı rolü oynuyor. Onun da partisi var artık; Türkiye Değişim Partisi. Değişim lafı her zaman revaçta, neyi değiştirdiğinizin bir önemi yok, niyet etmek yeterli…

Bakıp burun kıvıranlara aldanmayın. Yıllardır Şişli gibi önemli bir yerde belediye başkanı seçilen bir isimden bahsediyoruz. 2014’de AKP’nin karşısına çıkarılmaya değer bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı. Bugün burun kıvıranlar o günlerde herkesi ona oy vermeye çağırıyor, çağrıya uymayanları oyları bölmekle itham ediyordu.

Muharrem İnce’nin partisi de hazır. Adının “Memleket Partisi” olacağı söyleniyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın bu sistemin dayattığı çaresizlik içinde kendisine verdiği oyları “CHP’den fazla oy aldım” diyerek reklam unsuru haline getiren İnce’nin mevcut CHP’den hangi politikalarda farklılaştığını bilen yok. Ancak belli ki içeride kendisine vaad edilecek yeni bir makam kalmadı, o da yeni sistemin nimetlerinden yararlanmaya kalkarak kuruverdi partisi.

Yeni CHP, öz hakiki yeni yeni CHP…

Yeni yeni CHP’lerin ortaya çıkmasını kolaylaştıran en temel şey aslında ortada CHP diye bir partinin olmaması. Dolayısıyla dışarıya çıkanla, içeride kalan arasındaki farkın belirsizleşmesi. Sarıgül ve İnce’nin işini kolaylaştıran da bu belirsizlik. Pragmatizm yeterli ve her ikisi de ziyadesiyle pragmatist figürler.

Kılıçdaroğlu’nun sık sık tekrarladığı, bu nedenle artık gaf olmadığı anlaşılan açıklamalarına bakınca bunu görmek çok kolay. Daha iki gün önce “sevgili AKP’li hemşehrilerine” seslenirken “AKP ne yapmaya çalıştı da CHP buna engel oldu” dedi örneğin. Bu da bir psikoloji yönetimi olsa gerek. Her şeyi açıkça söyleyip, hiç gizem bırakmayacaksınız ki, “bu kadar da olmaz kesin esas amacı başka” diye düşünülecek ve yine sizi savunacaklar… 

Bir de DSP var. “Niye var, neden var, var da ne oluyor” demeyin. Bu düzende siyaset idealler, ülkenin menfaatleri, halkın çıkarları için değil, kişisel çıkarlar için yapılıyor. Bu açıdan tabela varsa umut var! Her parti bir organizasyon, ilişkiler ağı, çıkar grupları, lobiciliktir. Hem ne olacağı belli mi olur? Bir bakmışsınız, Cumhurbaşkanı çağırmış sizinle fotoğraf çektiriyor, sizi nimetten sayıyor.

AKP’lerden AKP beğen…

Bu “mitoz bölünme” rüzgârı AKP’yi de sallıyor. Küçük küçük AKP’cikler doldu ortalık.

Büyük beklentilerle parlatılan, “AKP’li olmayan” isimleri vitrine koymaya çalışarak merkezde, “herkesin partisi” olmaya çalışan, piyasanın sesi olarak ekonomi eleştirisini öne çıkararak -sanki ortada sebep sonuç ilişkisi yokmuş gibi- “AKP’nin ekonomideki başarılı günlerinin mimarı” olarak kendini sunan Ali Babacan’ın Deva Partisi’nin anketlere inanacak olursak kayda değer bir gelişme gösteremediği anlaşılıyor. Olsun yeni sistemde, pazarlık masasında onlara da yer var.

Diğer parti, bir blog yazısıyla kariyeri bitirilen, eski Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Genel Başkan Ahmet Davutoğlu’nun partisi. Partinin adı Gelecek; dedik ya, ya değişim ya gelecek olacak bu devirde; nasılsa kimse “sen nerden geliyorsun ki, nereye gideceksin” diye sormuyor. Bu küskün AKP’liler partisi, parti tabanını tırtıklasa “Allah bereket versin” diyecekler. Onlar da masada.

Siz hangi Refah’ı istersiniz?

Biri bu aralar biraz karışık, Erdoğan ziyaret ettikten sonra bir tartışmadır sürüyor, belli ki Pandora’nın kutusu açılmış.

Saadet’ten bahsediyoruz. “Şeriat Dede” olarak sevimlileştirilen Temel Karamollaoğlu’nun başında olduğu Saadet, yaratıcı kliplerle gençleri etkilemeye çalışmış, Millet İttifakı’nın “enerjik islamcıları” olarak AKP’nin canını sıkmış, bu alandaki ideolojik tekelini zedelemişti. Ama siyaset sadece imajla, reklamla, masa başı hesaplarla olmuyor. Eninde sonunda bir İslamcı parti olan Saadet’in AKP-MHP altında toplanan büyük sağcı kitlelerden ayrı bir toplumsal tabandan oylarını artırarak çıkmasının zaten bir sınırı vardı. Bir süredir bu sınıra çarpınca tartışma başladı. E bu partinin de paraya, iktidara, kaynağa ihtiyacı var, su yakmıyor.

Diğer Refah’sa “Yeniden Refah Partisi”. Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan başında. Saadet’in yaptığı gibi AKP’ye mesafeyi çok açmadılar. Erdoğan ideolojik mirası gereği bu partiyi yakınında tutmaya dikkat ediyor.

Milliyetçilik pazarı yükseliyor

AKP’yle ittifak halinde olan MHP ve BBP’ye son yıllarda İYİ Parti eklendi. MHP Erdoğan'ın handikapından en çok yararlan parti gibi görünüyor şu sıralar. Bahçeli'ye güvenilmeyeceğinin Erdoğan da farkında, tarih Türk siyaseti için "Bahçeli" dersleriyle dolu da elden de gelen bir şey yok. Bu partinin tarihinin emperyalizme hizmetle dolu olduğunuysa kimse unutmamalı. 

Yeni partiler arasında kendine şimdilik kalıcı bir yer bulabildiği anlaşılan tek parti İYİ Parti gibi görünüyor. Çünkü Gelecek ve Deva gibi proje partisi olmaktan daha fazlasına, bir sosyolojik tabana da sahip. AKP’li yıllarda İslamcılıkla mesafeli “sağ” kesimlerin oylarını da kendine çekebilen MHP’nin 15 Temmuz sonrası AKP ile kurduğu ittifak bu kesimlerin bir kısmının partiden uzaklaşmasına neden oldu. Özellikle sağın kentlileşebilmiş kesimleri ve ekonomik krizden etkilenen esnaf tabanda bir karşılığı olan Akşener figürü, henüz ideolojik berraklığını sağlayamamış (gerçi kim sağlayabilmiş ki…) partinin kadrolarını bir arada tutmayı şimdilik başardı. Diğer muhalefet partileriyle işbirliğine köstek olabilecek Ümit Özdağ gibi bir ismin tasfiyesi, bu partinin “milliyetçilik” sınırları için de bir gösterge kabul edilebilir.

Sistemin mi, Erdoğan'ın mı çıkmazı?

Erdoğan sistemi değiştirirken her şeyi kendisine bağlama peşindeydi. Bunun, zaten güçlü olan bir Erdoğan'ın verdiği iyi düşünülmüş bir karardan çok, gücü tek elde toplamazsa daha ağır sonuçlarla karşılaşacağını fark eden bir figürün mecburiyeti olduğu şimdi daha rahat görünüyor. O yüzden risk alarak sistemi değiştirdiği açık, şimdi bu handikapla karşı karşıya görünüyor. Sistem şu an kişi-proje partilerinin bile önemsenmesi gereken bir masa başı oyununa dönmüş durumda.

Siyaseti artık inançlar, ideolojiler, hedefler, toplumsal çıkarlar üzerinden değil de, hepsi birbirini andıran, tutarsız, çıkarlarına göre pozisyon alan partilerin birbiriyle pazarlıklarına bağlı halde.

Gel de buradan memleket için iyi bir sonuç bekle. Yıllardır sol partilere baskı kurmak için söylenen bir şeyi şimdi biz söylesek yeridir: Birleşseler de kurtulsak!