Pandemi günlerinde işçi sınıfı: Patronların 'sosyal diyaloğu'nu parçalayalım!

Covid-19 vakası görülen işyerlerinde işçiler çalışmaya zorlanıp, sendikalar işi durduramıyorsa neyin sosyal diyaloğunu yapacaklar? Pandemi günleri sosyal diyalog mekanizmalarının yerle bir edilmesi için bir fırsat.

Zehra Güner

“Sosyal diyalog” kavramı Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde popüler hale geldi. Avrupa Birliği yanlılarının dilinden düşürmedikleri ve politikalarından ayırmadıkları önemli araçlardan oldu. Bu araç, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinden bağımsız olarak da işlev gördü. Bu kavramı kullanmayan, gereğini yerine getirmeyenler çağdışı ilan edildi. Artık sınıf çatışmaları sona ermişti ne de olsa! Hakkında çok konuşuldu, işçiler ve sendikaları bu kavramla kuşatıldı.

SOSYAL DİYALOG NEDİR?

Sosyal diyalog işçilerin, patronların ve hükümetin çalışma yaşamına ilişkin konularda birlikte karar alacağı mekanizmalardan birini temsil ediyor. İşçi sendikaları, patron örgütleri ve hükümetin bir arada çalışmasının yeni referansı “sosyal diyalog mekanizmaları” oldu.

Hatta öyle bir düzeye varıldı ki; işçiler ve patronlar sosyal ortak olarak belirlendi. İşçi sendikalarının asli işlevlerinden biri olan toplu iş sözleşmeleri de ikili sosyal diyalog mekanizmalarından biri kabul edildi. Müzakere, işbirliği, anlaşmazlıkların çözülmesi…. Mücadele etmenin adı bile anılmadı.

İşçi sendikalarının gündeminde sosyal diyalog önemli bir yer tuttu. Sosyal politika, sosyal haklar işçi sınıfının haklarının yerine geçerken, işçilerin hakları ile patronların hakları eşitmişçesine ele alınmasının önü açıldı. İşçilerin güncel hak alma aracı sendikalar sivil toplum örgütüne dönüştürüldü.

Şimdi, pandemi günlerinde sosyal diyalog meselesi de nereden çıktı değil mi?

İşçilerin can güvenliğini düşünmeyen hükümetle, patronlarla sosyal diyalog olabilir mi?

Bir yanda işçiler günlük yaşamını sürdürebilmek için çalışmaya zorlanıyor, salgın hastalık tehdidine açık hale geliyor ama “her şey sosyal diyalog mekanizması içinde ele alınmalı” ifadesi tüm açıklamalarda sinsi sinsi yer alıyor.

İşçilerin mücadelesini “sosyalleştime”ye çalışan kurumlardan biri de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO).

ILO, Mart ayının son günlerinde pandemi ile ilgili bir rapor yayınladı. Rapor, ILO Standartlarının Covid-19 (Koronavirüs) salgınına yönelik standartlarının yeterliliğine yönelik. Salgına yönelik merak edilen her bir başlıkta ILO hangi standartının uygulanabileceğini yazmış. Bu raporda da Covid-19 pandemisi ele alınırken sosyal diyaloğa yer verilmiş.   

‘SOSYAL DİYALOG TOPLUMSAL GERGİNLİĞİ ÖNLER’

ILO, “sosyal diyalog ve üçlü yapı (işçi, patron, hükümet) aracılığıyla inşa edilen güven iklimi, Covid-19 salgını ve etkilerini ele almak için uygulanan önlemler açısından son derece önemlidir” demiş ve sosyal diyalog mekanizmalarına saygı ve güvenin artırılması ve dayanıklılık geliştirmek için, patronlar ve işçiler için zor ancak zorunlu olan politika önlemlerinin uygulanmasının  güçlü bir temel oluşturduğunu iddia etmiş ve eklemiş, “sosyal diyalog özellikle toplumsal gerginliğin yükseldiği zamanlarda büyük önem taşımaktadır.”

ILO baklayı ağzından çıkarmış, “aman dikkat işçiler ayaklanmasın, onları dinliyormuş gibi yapın”.

Şimdi gelelim ülkemize.

İşçileri Covid-19 pandemisinden korumak için sosyal diyalog mekanizmaları işe yarıyor mu? Bugüne kadar işçiler için hiçbir derde çare olmadı ama bakalım yine de!

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, patron örgütleri, işçi sendikaları ile bazen birarada bazen ikili açıklamalar yapıyor. Salgın başladığından bugüne Bakanlık, patron örgütleri ile görüşüyor. Patron örgütleri işçi sendikaları ile birlikte açıklamalar yapıyor.

Bakan 3 Nisan 2020 tarihinde patron sendikası TİSK ile görüştü. 4 Nisan günü, TİSK ve diğer patron örgütleri ile işçi sendikaları konfederasyonları ve meslek örgütlerinin imzacı olduğu Covid-19 salgınına yönelik “STK’lardan ortak açıklama” başlığıyla ortak bir metin açıklandı.

TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, KAMU-SEN, MEMUR-SEN, KAGİDER, TİSK, TUSİAD, TESK, TUGİAD ve daha pek çok patron örgütü metne imza attı.

Kısaca şunu söylüyorlar: Çalışmaya, üretmeye devam edelim. Üretim ve hizmet kapasitemizi koruyalım. İstihdamı koruyalım, virüse karşı topyekün mücadele edelim, dayanışma içinde olalım.

Ekliyorlar: “Hükümetimiz, Kısa Çalışma Ödeneğinden yararlanma şartlarını önemli oranda iyileştirdi, başvuru için istenen belge sayısını düşürdü.”

Bunun altına imza atabilen sendikalar var. İşçiler için metinde geçen tek şey istihdamı koru kısa çalışma ödeneğinden üç ay süre ile yararlan. Peki işçilerin tamamı kısa çalışma ödeneği alabiliyor mu? Elbette hayır.

Son 3 yıl içerisinde 450 gün işsizlik sigortası primi ödemiş ve son 60 günde hizmet akdine tabi çalışma koşulunu sağlamış işçilere kısa çalışma ödeneği ödeniyor, bu koşulları sağlamayan işçilere kısa çalışma ödeneği ödenmiyor. Ortak açıklamada patronlar ödesin denmiyor, işçinin parasını patronların çıkarı için kullansınlar önerisi çıkıyor. Dayanışma içinde olacaklarmış, nasıl?

İŞÇİ ÇIKARMA YASAKLANDI MI?

Devam eden günlerde Bakanlık kısa çalışma ödeneği ile ilgili olarak patron örgütleri ile görüşmelere devam etti.  8 Nisan günü video konferans yöntemi ile TÜRMOB ve TOBB ile görüştü. Hemen ardından çok tartışılan torba yasa maddesi gündeme geldi: İşten çıkarma yasaklanıyor.

İşçi çıkarma yasaklanmıyor, ücretsiz izin veriliyor ve devletten işçilere kısa çalışma ödeneğinin çok altında ücret verilmesi gündeme geliyor. İşçi haklarına düşman bir düzenleme yani. Bu düzenlemenin işçi ve patron örgütlerinin talebi ile birlikte yapıldığı söylense yalan olmaz. Üç işçi konfederasyonu DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ tarafından Mart ayı sonunda açıklanan talepleri arasında işten çıkarmaların yasaklanması taleplerine sosyal diyalog ekleri yapılmıştı. “İşin ve işçinin gelir sürekliliği” talebi işçiyle patronu aynı kefeye koyan sosyal diyalogu özümsemiş talepler bütünü. Ayrıca somutlanmış: “İşten çıkarılmaların izlenmesi için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nezdinde Üçlü Danışma Kurulu bileşimine uygun bir izleme ve denetim mekanizması kurulmalıdır. “

Covid-19 vakası görülen işyerlerinde işçiler çalışmaya zorlanıp, sendikalar işi durduramıyorsa neyin sosyal diyaloğunu yapacaklar? Oysa yaptıkları açıklamalarda bu koşullarda işi durduracaklarını söylediler, yazdılar.

Pandemi günleri sosyal diyalog mekanizmalarının yerle bir edilmesi için bir fırsat. İşçi sınıfının virüsle burun buruna çalışmasına karşı alınacak önlem, sosyal diyalogdan geçmiyor. ILO’nun da işaret ettiği gibi, sosyal diyalog toplumsal gerginliği önlemenin aracı olarak kullanılıyor bugün: İşçileri susturmak. Masada olmayanlar ise masaya oturmaya can atacağına o masayı devirmeyecek de başka ne zaman bu masa devrilecek?