Merdan’a yönelik saldırı, asıl, düzen siyasetinde muhalefetin her kesimiyle sürece hazırlıksız, inisiyatifsiz, proje yoksunu olduğunu açık etti.

Merdan’ın hatırlattıkları

Türkiye, sosyalist aydınların cefa çekmesine alışık bir ülke. “Hak etmiş” sayıldığımızdan değil, kamuoyu olaya “bu düzen böyle işte” diye yaklaştığı için adaletsizliğe tepki de sınırlı kalır. Birimizin içeri atılması, örneğin egemenlerin sola mesaj vermesi, bir kırmızı çizginin bütün topluma hatırlatılması gibi belirgin ve tekil bir nedenden kaynaklanmışsa, söz konusu kamuoyu teyit edilmiş olur. Solcuların başına böyle şeyler gelir, bu düzen böyledir… Yapacak fazla bir şey yoktur ve olay gündemde fazla durmaz. 

Ama böyle olmuyor da, olay ağırlıklı bir gündem maddesi haline geliyorsa işin içinde çok şey var demektir. Merdan Yanardağ’ın canlı yayından alınıp tutuklanması da gerçekten böyledir. Olay seçim sonrası içine girilen dönem açısından temsili bir değere ve çağrışımlara sahiptir. Sadece bir sosyalist aydına yapılan haksızlıktan ibaret değildir. Öyle olmadığı için konuşulacak, gündemde kalacak.

Çok söylendi, yazıldı ve açıkça ortada; Merdan’ın söyledikleriyle kendisine yüklenen suç arasında bağlantı yok. Suçlama bir palavradır; ben de sevgili Merdan’la ilgili olarak sadece bir dilekte bulunacağım: Bir an önce –özgürlüğüne demeyeyim- dışardaki mücadeleye geri dönmesi…

Asıl, olayın çağrıştırıp temsil ettiklerine dair notlar düşeceğim.

***

AKP 2015’ten beri, yani tam sekiz yıldır Kürt sorununun çözüldüğü yolundaki resmi tezi dağa taşa yazıyor. Bu kadar uyduruk bir lafın doygunluk günü artık yakındır. Sekiz yıldır yapılmak istenen de, önceki dönem eğilimlerinin baskılanması, zeminin temizlenmesi ve yeni bir açılım için hazırlık olarak okunmalıdır. 

2023 seçimi Erdoğan’ın hayallerinin de ötesinde bir ürün verdi. Pandemi-yoksullaşma-deprem üçlüsü herhangi bir iktidarı silmeye yetecekken, AKP, oyu gerilese de, kendi penceresinden bakıldığında, öncekine göre çok daha tercih edilir bir Meclis bileşimine kavuştu. Sadece çeşit çeşit sağcının doluşması değil, sol zannedilen unsurların da ya gerçekte sağcı olduğu, ya kurtulması olanaksız biçimde kuşatılmış olduğu ya da dirençsiz kaldığı bir Meclistir bu. Bir iktidarın bundan yararlanmaması aptallık olur. 

Peki, hangi yönde, hangi içerikte yararlanılacak? 

AKP’nin bu dönemde emekçilere yönelik geliştirebileceği stratejide bir yenilik olmaz. Ekonomik sömürü başlığında mutlak bir isteksizlik iktidara damga vuruyor. İyi günlerde sermayeye her burjuva partisi kazandırır; mühim olan zor günde kazandırmaya devam etmektir. AKP sermaye için budur. 

Dolayısıyla emekçiler idare edilmeli, itiraz ve direniş potansiyeli boğulmalı, işçi sınıfının kamuoyunu etkileyecek bir gündeme kaynaklık etmesine izin verilmemelidir. Yeri gelmişken, Türkiye’de solun asıl meydan okuması gereken de budur… 

Emek başlığında iktidar, en fazla, gelecek seçimi gözeterek fazla tahrikte bulunmaktan uzak durabilir. Demek ki sömürünün üstü örtülmelidir. Bu işlem laf kalabalığıyla gerçekleştirilemez. AKP toplumun gerçek bir gündem maddesinden sağlam bir senaryo çıkartmayı denemelidir.

Sağ kazandı diye bu sağlam senaryonun şeriat ilanı olduğunu düşünmeyelim. İktidar zaten gericiliğin çeşitli özelliklerini ve tüm varyantlarını bünyesinde ve söyleminde harmanlamak, dengelemek durumunda. Şeriatçı tehdit sopasıysa hep gösterilecek... Ama AKP seçimle doğan fırsatı değerlendirip karşıdevrimci sermaye yığınağını daha da güçlendirecekse, ülkenin muhalif yarısını öldüresiye döverek ilerleyemez. 

Özetle AKP’nin 2023 projesi, gündemi emekçi halkın sorunlarından kaçırmalı. Gericilik alanını yönetmeyi ihmal etmemeli. Ama asıl, Meclisin de devreye sokulacağı bir başka asal gündeme dayanmalı. Anayasa tartışmasının ısıtılması rastlantı değildir. Muhtemelen bu tartışmada toplum şeriatla korkutulup, sermayenin sağcı egemenliğinin güçlendirildiği birtakım adımlara razı edilmek istenecek. 

*    *    *

Bana sorarsanız oklar Kürt sorununun raftan indirilme olasılığına işaret etmektedir. 

Elbette hiçbir şeye “kaldığı yerden” devam edilemez. Kürt illeri, eksiği yok fazlası var, 2015-2023 arasında değişti; onun on yıl öncesinde parmakla sayılan AVM’ler ilçelere girdi, her bir kentin çevresi yeni inşa sitelerle birkaç kez dönüldü. Derin bir eşitsizlik kol gezerken, kapitalizmin bugününe gayet uygun bir modernleşme görüntüsü ve rant ekonomisi yaşanıyor. 

İkinci olarak, PKK döneminin kapandığı iddiası 2015’te bir tezden ibaretken artık kabul görmüş bulunuyor. Kabul edenler Kürt ulusalcılığının legal siyasetçileri, sol kamuoyu, Kürt burjuvazisi olsa, neyse. Bunların hepsinden önemlisi Kürt emekçi tabanıdır; kentli emekçiler ve yoksul köylüler silahlı mücadele fikrinden çoktan soğumuş görünüyorlar. Bu soğutmada devletin baskısı ve bir paragraf üstte söylenen sosyal değişim kadar halkı savunmasız bırakan siyasetin de rolü vardır. 

2015’e kadar AKP’nin esas niyeti, yarın olacağı gibi demokrasi falan değil sağ hegemonyanın derinleştirilmesiydi. O sıra Kürt ulusal dinamiğinin biraz serpilmesi, bu niyetin hoş görülebilir bir maliyeti sayılıyordu. Ama bu denklem işlemedi. Hem Kürt ulusalcılığı Ortadoğu’da emperyalizmin asıl taşıyıcısı olmaya soyundu, hem de Türk sağının geleneksel dengeleri, AKP’nin altından kalkamayacağı biçimde sarsılmaya başladı. Şimdi bu risklerden söz edilemez.

AKP daha önceki çözüm sürecinden farklı muhataplarla, sağa ve düzene daha sağlam demir atmış bir “reform”a oynamak için elverişli bir zemin bulabilir. 

*    *    *

Peki, provokasyon imalatçısı İyiP’lilerin “Tele 1 kapatılsın” ile düşünce özgürlüğü arasında salınmalarına ne diyeceğiz? “Bunlar böyle ilkesizdir” mi? 

Veya Kılıçdaroğlu’nun iki çift söz söylemek için tereddüt göstermesine? “O hep böyledir” mi? 

Kürt siyaset dünyasından fazla ses çıkmaması, gerçekten sosyalist aydınların kaderine o mahallede de alışılmasından mıdır, yoksa Yanardağ’ın geçmişte AKP-HDP “çözümüne” ikna olmayıp tepki gösteren bir sosyalist olmasından mı? 

Hepsinin bir yeri olabilir. Ama Merdan’a yönelik saldırı, asıl, düzen siyasetinde muhalefetin her kesimiyle sürece hazırlıksız, inisiyatifsiz, proje yoksunu olduğunu açık etti. Sevgili Merdan AKP’nin yeni bir sahtekârlık açılımı karşısında ön almayı ve ön kesmeyi denemiş olabilir; eline sağlık. Birinin memleketin değneksiz gezilecek köy olmadığını göstermesi gerekiyordu! 

Partiler ve sınıflar düzleminde ise, doğrusu, başka bir odaklanma olmalıdır. Düzen güçlerinin tamamının yok saydığı işçi sınıfıdır o odak. Sahtekârlara, beceriksizlere, sağcılara, sermaye düzenine karşı işçi sınıfı yeni bir açılımın hazırlığına sokulmalıdır. İktidarın yeni yutturmacalarına yol verilmemeli, alan bırakılmamalıdır. Ve elbette işçi sınıfımız Türklerden, Kürtlerden ve başka kültürlere sahip kardeşlerden oluşmaktadır. Oyun bozma gücü de, sorun çözme ehliyeti de işçi sınıfımızda vardır.