Toplumsal deprem kaçınılmaz ve gecikmiş… Mesele fayın hangi tarafının kırılacağıdır.

Fayın hangi tarafı?

Yüzüncü yılında Türkiye Cumhuriyeti boydan boya bir fay hattıdır ve toplumun bu denli gerildiği bir noktaya geldikten sonra olası zamanlamayı tartışmak anlamsızdır. Toplumsal deprem kaçınılmaz ve gecikmiş… Mesele fayın hangi tarafının kırılacağıdır.

Uç yorumunu tarikatların temsil ettiği bir öngörü ayırt edilebiliyor. Bu öngörü bir yelpazeye yayıldığı için bütün versiyonlarında aynı açıklığa sahip değil. Netlik ayarına ihtiyaç var. 

Tarikat kafasına kalsa 29 Ekim’de Cumhuriyeti lağvedip, şeriat ilan ederlerdi! Bunun en temel çıktısı emekçilerin ve yurttaşların her tür hak mücadelesinin suç kabul edilmesi olurdu. Türkiye İslami bir emperyalizmin öncüsü olarak çeşit çeşit maceraya atılırdı. Elbette kendi gövdesi de çoktan holdingleşmiş olan bu tarikat kafası, sermaye sınıfının tamamının bu perspektiften keyifleneceğini bilirdi.

Uç yorum her zaman abartılı olur ve gerçeklikle bağı kuşku uyandırır. Ama ikide bir padişahlıktan söz eden, şeriat isteyen tarikat takımına meczup demeden önce lütfen dikkat edin: Türkiye epey zamandır kuruluşunda iddia edildiği gibi laik ve bağımsız bir devlet olmaktan çıktı mı? Çıktı. Bir zamanların dışarıda çok sorun istemez görünen Türkiye’si artık emperyalist gibi davranmaya alıştı mı, Afrika’da fink atıyor muyuz, sayısız ülkede askerimiz var mı, Kıbrıs’ın kuzeyi istisna olmaktan çıktı mı, insansız hava araçları savaşların kaderini etkileyen bir silah haline geldi mi, onu bunu tehdit ediyor muyuz, başkalarının iç işlerine müdahale ediyor muyuz? Bu soruların hepsinin yanıtı evet. Kadınların kamusal alana çıkmalarının önüne bin bir engel çıkartılıyor mu? Çıkartılıyor. Modern olan reddediliyor, eğitim dinselleştiriliyor mu? Evet. Bu Meclisin çoğunluğuna samimi olarak sorulsa laikliği silerler mi? Silerler. Atatürk bunların yazacağı yeni resmi tarihten aforoz edilir mi? Edilir. Lozan’ın, Montrö’nün eleştirilmesinden Cumhuriyet’in lanetlenmesine giden yolu kat edenler yok mu? Var! 

Eee… Kim meczup veya uç yorumcu, kim ana akım? 

Demek ki, fay hattının Cumhuriyet ve Cumhuriyetçiliği kırıp geçirmesini öngörenler var. Bir hayal uğruna değil bu öngörünün gerçek olacağını umarak, analizlerini bu yönde yaparak yola devam ediyorlar. Sermaye sınıfının, çeşitli emperyalist odakların, liberal, muhafazakâr, dinci akımların çıkarları bu yolda ortaklaşıyor. Adı konmamış olsa da, konması hiçbir zaman mümkün olmayacak da olsa cumhuriyet karşıtı bir cepheden söz edebiliyoruz. 

Yelpaze geniş… Örneğin hak arayışlarından tamamen kurtulmanın cazibesine kapılarak, cumhuriyet düşmanı kampa kendini atmış sermaye sınıfının, siyaset erbabının bazı bölümleri, büsbütün İslamcı bir rejimi arzulamak yerine toplumun ekseninin bu yöne kaymasıyla yetinmek isteyebilir. Egemen güçlerin bir kısmı günümüz dünyasında rekabet edebilmek veya yoksulları bu eşitsizliğe boyun eğdirtebilmek için modernliğin budanmasını, sadece dönemsel veya taktik olarak benimsiyor olabilirler. 

Meczup uç yorumculardan düzenin çarklarının dönmesi için taktik güdenlere kadar geniş bir kesim topluca fay hattında biriken enerjinin cumhuriyetçiliği gömeceğine yatırım yapmaktadır. Seçim sonuçlarına, düzen muhalefetinin temel tercihlerde iktidarla aynılaşmasına vb. bakarsak bu öngörünün gerçekçi olduğuna kanaat getirebiliriz. Nitekim bu noktaya gelen gençler ve kalifiye emek sahipleri Batıya göç etmeye çoktan koyuldular bile. 

Ama bahsi geçen öngörü yanlış! 

Sadece birileri sonuna kadar, ölümüne karşısında duracak, duracağız, demiyorum. Bu rota gerçekçi değil, gerçekleşmesi olanaksız diyorum!

Temel niteliklerini çoktan yıktıkları Cumhuriyetin 100.yılını kutlamaya devam edecekler. Yalancı, riyakâr olduklarından değil yalnızca; gerçek yüzlerini gösteremeyecekleri için. Bakanlıkların, müdürlüklerin tarikatlar tarafından parsellendiğini gizlemeye çalışacaklar. Sermayenin çok sevdiği kuralsızlık her alana yayılırken, toplumsal yaşam orman kanunlarına teslim edilemeyecek. 

Çünkü toplumsal ve tarihsel olarak meşru değiller. 

Bir tarikat herhangi bir modern kurumu ele geçirdiğinde veya birden fazla tarikat devleti aralarında paylaştığında, o aygıtlar yalnızca liyakatsizlerin eline düşmüyor. Çalışmaz hale geliyorlar. Devlet bir aletler toplamı değil, toplumun ortak işlevlerinin yürütücüsüdür ve bunun için devletin bütün toplumun temsilcisi olarak algılanması, bu algının yaşatılması gerekir. Tarikat devleti, yok devlettir. Bugün siyasi iktidarın dayandığı ittifak sistemi kendini imha eden bir sürece girmiştir.

Lozan’ın yıldönümü vesilesiyle geçenlerde soL’da tartıştık. Bir ülke olarak, bir toplum olarak Türkiye’nin reddiyesine açılan perspektifler, Türkiye’yi yönetemez. Tarih tezi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kapatılası bir parantez olduğuna çıkan akımlar var olanı yıkabilir, ama yenisini kuramazlar.

Hakkını aramayı Allah’a şirk koşmak olarak gören, sınıfların feshedilebilir bir şey olduğunu sanıyor demektir. Gerçekten buna inanıyorlarsa yoksulların öfkesini de görmeyecek, süpürülmeleri kolay olacaktır; o kadar! 

Çok acayip bir tablonun ortasındayız. Açıkça güçlü olan taraf, siyasette, hukukta, sokakta, moral olarak vb. üstünlük kuruyor. Ama bir tek toplumsal meşruiyeti kazanamıyor. 

Kazanmaları da olanaksız. Çünkü en zengin yüzde birin servetin neredeyse yüzde kırkını ele geçirdiği bir ülkede, yeni ittifakların şekillenmesi kaçınılmazdır. Bu tabloyu büyük bir yıkım beklemektedir.