Şimdilerde enflasyonist eğilimler yeniden yüksek seyretmeye başlayınca, aynı akıl sahneye çıkmış bulunuyor.

Enflasyon ve kooperatif marketçiliği

Tayyibistan'da 2019 yılında, yerel seçimler öncesinde, enflasyona karşı Migros'un 55 yıl önce uyguladığı "kamyon-manav" yolu ile Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) üzerinden onlarca "ucuz" market açılması yöntemi harekete geçirilmişti. Şimdilerde enflasyonist eğilimler yeniden yüksek seyretmeye başlayınca, aynı akıl sahneye çıkmış bulunuyor. Halkın satın alma gücünü yükselterek enflasyona rağmen bir hayat pahalılığı yaşamaması sağlanamayınca, yani kesenin ağzı açılamayınca, sözde özel marketçilerin kesesini büzerek çözüm çıkartılmaya çalışılıyor. Bunun da iki yıl önceki gibi nafile ve göstermelik bir çaba olduğunu biliyoruz; ama biraz daha derinleştirelim.

Önce nicelikler üzerinden gidelim. Erdoğan, 1000 TKK marketinin "müjdesini" verdiğine göre, oradan başlayalım. TKK'nın kendi açıklamalarına göre, halen 47 ilde irili-ufaklı 483 "Kooperatif Market" faal durumdadır. 2021 sonuna 227 market ilavesiyle bu sayının 710'a, 2022 ilk çeyreği sonunda da 1000'e çıkarılması hedeflenmektedir. Üreticiden tarımsal ürün alım değeri, 2021 hedefi olarak, 3,5 milyar TL'dir. İlk marketini 2017'de açtığına göre kendi adına hızlı bir gelişme sayılabilir.

Şimdi bu sayıları anlamlandıralım. BİM ve A 101'in her biri 10.000 market sınırını aşmış bulunuyorlar. BİM'in Fas ve Mısır'da 872 mağazası var. Şok marketlerinin sayısı da 8 bin civarında. Bunlara Migros ve Carrefoursa'nın toplamda 3 bini bulan marketleri de eklenmeli ama arada büyüklük ve konsept farkları olduğu da unutulmadan. Ayrıca 50 ile 200 arasında şubeye sahip 10'a yakın yerli market zinciri de var. 50'nin altında şubesi olanlar ve daha bölgesel çalışanlar da az değil. Özetle, toplamda market zincirlerinin şube sayısı 40 bini aşmakta ve hızla çoğalan bir seyir izlemekte. Son 10 yılda 28 bin market şubesi açılmış; 2027'e kadar da 15.000 halkanın zincirlere eklenmesi bekleniyor. Sadece BİM'in cirosu 2019 için 40 milyar TL'yi, istihdamı da 2020 için 60 bin personeli aşmaktaydı.

Bu genel tablo içinde TKK'ya bakıldığında, özel market zincirlerinin egemenliğini sarsabilecek bir tehdit unsuru olarak algılanmasının gerçek dışı olduğu görülür. Başka deyişle, fahiş fiyat iddiaları hakkında yaptığı açıklamada “Bu beş tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor” ifadelerini kullanıp bunun fiyat kontrolleri ve TKK zincir marketleri aracılığıyla aşılacağını ima eden Erdoğan'ın herhangi bir inandırıcılığı bulunmuyor. TKK'nin işlem hacmi, ona ürün alımı ve satımında piyasayı denetleme imkanı sağlayamayacak derecede küçük kalıyor; dolayısıyla ne üreticiyi ne tüketiciyi koruyabilecek bir cesamete sahip değil. Ancak yalnızca bazı üreticiler için mikro ölçeklerde etkili olabilme şansı bulunuyor.

Hem üreticiyi hem tüketiciyi memnun etmek ise bu yapıda zaten olanaksız. Üreticiyi memnun edince, tüketiciye piyasaların altında fiyatlarda ürün sunmanız pek mümkün olamaz; hatta fiyatlarınızın yukarda kalma olasılığı daha yüksektir. Ya da, iki tarafı da memnun etmek istiyorsanız, üreticiye hakkını verip tüketiciye de zararına satacaksınız. Bu da, faaliyet zararlarının sürekliliğine yol açar. Kaldı ki buna rağmen tüketiciyi çok memnun edemezsiniz, çünkü hem fiyatları gene yeterince aşağıya çekemezsiniz hem de ürün çeşitlenmesini yeterince yapabilecek bir profesyonellikten yoksun olduğunuz için rekabetçi olamazsınız.

Peki büyük market zincirleri nasıl başarılı oluyor? Kısa yanıt dört sözcüğe sığabilir: "Üreticiyi ve ücretlileri ezerek". Üretici, hem eline geçen fiyatların aşırı baskılanması, hem de kendisine yapılacak ödemelerin zamana yayılmasıyla eziliyor. Bir oligopson piyasası oluşturan alıcı firmalar, hem yüksek miktarlarda ürün satın almalarının da etkisiyle alım-satım fiyat makasını lehlerine açarak, hem de ürün bedellerini peşin ödemeyip etkin nakit yönetimi yaparak kazanıyorlar. Peki başka? "Ucuz" market zincirleri önde gelmek üzere, bu sektörde çalışanlar yüksek sömürü oranlarıyla karşı karşıyalar; çalışma koşullarının da (az sayıda personelle çok iş) çok kötü olduğu her gün medyaya yansıyan haberlerle kamuya yansıyor; sendikalaşmaya karşı baskılar da cabası. Peki TKK bu konuda başarılı olabilir mi? Olamaz. Ne ürün alım kapasitesi o kadar yukarı çıkarılabilir, ne taşıdığı "kooperatif" sıfatıyla üreticiyi aşırı ezmesi mümkün olabilir, ne de ücretlilerin örgütlenmesine karşı durabilir. Yani "iyi ki başarılı olamaz" diyeceğimiz şeyler.

Dinci liberallerin açmazları

Aslında siyasi İslamcı iktidarın bugünkü çaresizlikleri üzerinden savrulduğu yerler, son 20 yıldır tam da kapatmış olduğu kanallar. Ultra-liberal bir çizgiyi benimseyerek ülke ve dünya neoliberallerini mest etmeye koyulan zamane dincilerimiz, bugüne kadar tarımı ulusötesi şirketlerin kâr alanına dönüştürmek adına ellerinden geleni yapmamışlar mıydı? Gerek gübre, tohum, yem gibi girdiler üreten TÜGSAŞ, İGSAŞ, Yem Fabrikaları, TİGEM vs. gibi tarımsal KİT'leri, gerekse tarımsal desteklemede rol oynayan TEKEL, Şeker Fabrikaları, TMO, SEK, EBK gibi tarımsal KİT'leri elden çıkararak veya etkisizleştirerek üreticiyi piyasaya teslim edenler acaba başkaları mıydı? Tarımı Satış Kooperatifi Birliklerini kötürümleştiren, IMF ve DB'nın tarıma ve çiftçiye ilişkin kısıtlayıcı politikalarını büyük bir şevk ve sadakatle uygulayanlar acaba bizzat kendileri değil miydi? Halen dahi, tarıma yasa gereği verilmesi gereken bütçe desteklerinin yarıdan fazlasını bloke eden AKP iktidarı değil midir? O halde bu iktidara bu ikiyüzlülüğü ve pişkinliği sürdürebilme fırsatının kesinlikle tanınmaması gerekir!

Hangi koşullarda mümkün?

Şimdi burada 12 Şubat 2019 tarihli "Devlet manavlık yapar mı?" başlıklı Sol Portal yazımdan bir bölümü alıntılamak istiyorum:
"Türkiye'de Tanzim Satış Mağazaları uygulaması, kuruluşu 1970'lere giden bir girişimdir. TANSAŞ adını alan girişim, halka ucuz ve kaliteli gıda ürünlerinin pazarlanması amacıyla CHP'li İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak'ın çabalarıyla başlatılmıştı. Daha sonraki belediye başkanları da bu girişimi genişleterek sürdürmüştü. Yüksel Çakmur (1989-1994) bu girişimi tüm Ege'ye yayılan bir süpermarket zincirine dönüştürmüştü. Tabii olayın çapı büyüdükçe piyasanın mantığı egemen olmaya başlamıştı ama gene de süt ürünlerinde Tansaş piyasanın altında kalmayı başarıyordu. Giderek Türkiye'ye yayılan Tansaş'ta artık Migros'vari bir yapılanma ortaya çıkmaya başlamıştı. Nitekim zaten Tansaş 2011'de Migros tarafından yutulacaktı. (Tansaş Genel Müdürlüğü yapan Ahmet Priştina daha sonra KİPA'nın kuruluşunda ve yönetiminde bulunacaktır. Ancak daha sonra hem Migros hem de Kipa yabancı perakende zincirlerine satılacak, en sonunda Migros markası Kipa'yı da yutacaktır). Bu dönemde devletin bir başka perakende mağazacılık deneyimi, giyim ve ev eşyası alanında kurulan ve sermayesinin yarısına TSKB'lerin ortak edildiği GİMA mağazaları olmuş, ancak GİMA da özelleştirme rüzgarından kurtulamamıştır".

Belirli koşullar bir araya geldiğinde belediyelerin ve kooperatiflerin üreticiden-tüketiciye gidecek en kısa yolu uygulamalı olarak göstermeleri mümkündür. Ancak, yerel/bölgesel olmaktan çıktığı ölçüde bunların piyasa aktörleri tarafından ele geçirilme süreçleri de çalışacaktır. Kooperatif sistemi açısından, kapitalizm aşılmadan yapılabilecek olan şeyler yok değildir; ama o bile hem üretim hem de pazarlama aşamalarında kooperatif örgütlenmeyi gerektirir; buna finansal kooperatifler de eklenirse başarı şansı artar. Birçok Avrupa ülkesinde tarımsal kooperatiflerin piyasada önemli bir ağırlığa sahip olmalarının arkasında hem bu örgütlenme modeli hem de devlet desteği bulunmaktadır. "Türkiye'yi pazarlayanlar" ve gıda egemenliğini yok edenler için bunların elbette bir değeri yoktur.

Buradan TKK örneğine dönelim. AKP'nin bu kooperatif yapıyı korumasının önemli bir nedeni onun bir arpalık olarak kullanılma olanaklarıyla da ilişkilidir. TKK yönetim kurulu üyelerinin kaç görevden ücret aldıklarına ilişkin olarak kamuoyuna yansıyan önceki açıklamalar, bu konunun sadece bir yüzüdür.

TKK'nın TC Ziraat Bankası'ndan aldığı fonları üzerine kendi faiz/kâr marjlarını ekleyerek üreticiye aktarması modeli, çiftçinin kredi maliyetlerini ağırlaştıran kademeli bir modeldir. Tarımsal ürünleri üreticiden tüketiciye en kestirme yoldan aktarmaya çalışmak istenirken, tarımsal kredilerin böylesine kademeli bir yoldan aktarılması ancak kapitalist akla uygundur. Dolayısıyla TKK'ların Ziraat Bankası ile birleştirilerek bir Tarım Kredi Kooperatif Bankası'na dönüştürülmesi, dünün olduğu gibi bugünün de öncelikli hedefleri arasındadır.