Enflasyon canavarı maskesi takmış olan sistemin hırsızları, emeğiyle geçinen insanların ücretine-aşına-işine-toprağına el uzatmaya devam edeceklerdir.

Enflasyon kimlere canavar?

Her ayın üçüncü günü enflasyon verileri açıklanır. Geleneği oluşmuştur, onsuz olmaz, medyadaki açıklamalara (şimdi artık internet medyası da dahildir) bir de "enflasyon canavarı" eşlik eder. Ejderha biçiminde çizilen bu "canavar" metaforu, aslında "hepimiz aynı gemideyiz" retoriğini çağrıştırır. Maksat, meselenin sınıfsal özünün perdelenmesidir. Çünkü herkes enflasyondan zarar görmez.

Bunu en iyi, Saray'la uyumlu faiz politikası eşiğini belirleyebilmek için Merkez Bankası'nın "uygun görüp" seçtiği "çekirdek enflasyon"a bakarak anlayabilirsiniz: Canavarın en azgın olduğu gıda ve enerji fiyatları, enflasyon hesabının dışında tutulur. Yani yoksulun enflasyonu umurlarında değildir. O zaman başlıktaki soruyu tekrarlamak gerekir, "enflasyon kimlere canavardır?".

Enflasyon, sabit ücretli işçi, memur ve emeklilerin en baş düşmanıdır. Sofrasındaki ekmeği sürekli küçültendir. Aylık ücretlere sonradan bir "enflasyon farkı" verilmesinden yararlanan (kayıtdışılar başta olmak üzere herkes yararlanamaz) kesim için de enflasyon, satın alma gücünü düşüren roldedir. Enflasyon kayıpları hiçbir zaman tam telafi edilemez. Esasen, toplu sözleşmeden yararlananların bile yıllık ücret artışları iki taksitte yapıldığı için, aylık ücretlerin yıl ortalaması yıl sonu düzeyininin hep altında kalır.

Enflasyon, girdi fiyatları ortalama enflasyon düzeyinin çok üzerinde artarken eline geçen nihai ürün fiyatları buna asla yetişemeyen tarımsal üreticileri de perişan eder. TCMB'nin faizleri bir puan aşağıya çekmesi zaten onun kredi faizlerine hiç yansımamıştır bile. Üretici üretimden soğumakla kalmaz, ödeyemediği borçları yüzünden üretim araçlarının hatta çiftinin çubuğunun elinden alınmasına tanık olur. Aslında denklem baştan eşitsiz kurulmuştur: Girdi üreticileri uluslararası dev tekellerdir ve bizim gibi ülkelerin ithalata bağımlılığı yüksektir. Tarımsal KİT'ler de zaten elden çıkarılmış, iç piyasa ulusötesi şirketlerin insafına terkedilmiştir. Dünyada emtia fiyatlarının artışına bir de Tayyib ekonomisinin döviz kuru zıplamaları eklenince, girdi fiyatları açıklanan ortalama enflasyon düzeyinin birkaç katına çıkar. Üretici verimlilik kayıplarını göze alarak eskisinden az girdi kullanır ama gene hesabını denkleştiremez; çünkü üreticiler piyasada ürün fiyatlarını belirleyebilecek bir güç oluşturamazlar. Burada da alıcı piyasasanın dev şirketleri at koşturur. Üstelik devletten yeterli destek de göremez. Üretici kaybetmeye mahkumdur.

Öte yandan, enflasyon hesabının doğru yapıldığını kim söylüyor? Her şeye müdahale edenlerin, istatistiki verilerin özellikle de enflasyon verilerinin bağımsız bir biçimde yani bilimsel yöntemlerle belirlenmesini istemeleri tuhaf olmaz mıydı? Üstelik de, enflasyon verisi bölüşüm ilişkilerinin en hassas referans noktasını oluşturuyorken! Ücret belirlemeleri, asgari ücret dahil, bir biçimde enflasyon verilerini hesaba katmak zorunda. Ama hangi enflasyon verisi? Manipüle edilmemiş bir enflasyon verisi bulmak zaten pek zorken, bir de gerçekleşmiş enflasyonun değil de siyasi yönetimin hedef aldığı gelecek dönemin düşük enflasyon oranlarının dikkate alınması oyunu oynanır.
Özetle, enflasyon canavarının ipleri siyasi iktidarın ve sermayenin ellerindedir. Canavarı kendi üstlerine salacak değiller ya!

Veriler ne söylüyor?

Açıklanan Eylül verilerine göre değerlendirirsek, Orta Vadeli Program (2022-24) hedefleri bir yana, bu yıl sonu gerçekleşme tahmininin bile çöpe gitmesi olasılığı yükselmiştir. Aynı şey TCMB enflasyon tahmini için de geçerlidir. Üstelik, yıllık Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE=yüzde 43,96) ile Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE=yüzde 19,58) arasında iki kattan fazla açıklık olduğu dikkate alınırsa, önümüzdeki dönemde ÜFE'den TÜFE'ye yansımaların hızlanacağı ve TÜFE hedeflerinin iyice şaşacağı söylenebilir.

Açıklanan bugünkü TÜFE verilerinin baskılanmış olabileceğini bir yana bırakalım. Geçen yıldan bu yana bozulmanın boyutunu değerlendirebilmek için eğilimlere bakmak yeterlidir: Eylül 2020'de yıllık TÜFE oranının yüzde 11,75, ÜFE'nin de yüzde 14,33 olduğunu dikkate alırsak, kötüye gidişin hızı hakkında bir fikir edinilebilir.

Geleceğe ilişkin olumlu beklentilere de pek yer yoktur aslında. ÜFE'deki şişkinliğin eritilmesi süreci yanında, döviz kurundaki artışın henüz fiyatlara tam olarak yansıtılmadığını, önümüzdeki dönemde TL'nin değer kaybının süreceğine dair beklentilerin yükseldiğini, enerji fiyatlarının yukarı giden ivmesinin yavaşlama olasılığının pek kalmadığını dikkate alınca, yakın geleceğin hiçbir iyimserliğe yer bırakmadığı eklenmelidir.

Öte yandan, TCMB'nın faiz indirimlerine önümüzdeki aydan itibaren devam edebileceği, bunun da hem kurları hem de enflasyonu daha da yukarılara taşıyacak ve sermaye çıkışlarını hızlandıracak etkilerde bulunacağını gözardı etmemek gerekiyor. FED'in varlık alımlarını azaltması ve bu bağlamda faiz hadlerini artırmaya başlaması da, faiz saplantısından başka bir önceliği olmayan Tayyibistan'ı dünyadaki eğilimlerden iyice ayrıştıracak bir noktaya taşıyabilir.

Sonuç olarak, enflasyon canavarı maskesi takmış olan sistemin hırsızları, emeğiyle geçinen insanların ücretine-aşına-işine-toprağına el uzatmaya devam edeceklerdir. Yoksullaştırılan kitlelerin bu saldırıya sınıfsal tepkiler vermeyi hatırlamalarının zamanı gelmiş gibidir.

Pandora'nın Kutusu

Enflasyon verilerinin açıklandığı esnada gündeme düşen "Pandora'nın Kutusu açıldı" haberleri, emek mücadelesinin bir diğer boyutunu gözler önüne sermiştir. Emekçilerin kâbusu sadece "adı konmamış bir sabit gelirli vergisi" olarak işleyen enflasyon tırpanının sürekli üzerlerine savrulması değildir. Sermayenin her vergi kaçırışı, her vergiden kaçınma hamlesi, vergi cennetlerine her sermaye transferi, emekçilerin üzerine bindirilecek ilave vergi yüklerinin habercisidir. Bunun bilincinde olarak sınıf mücadelesi vermek gerekir.

Bu arada, her "Pandora'nın Kutusu" içinden mutlaka kötülükler/pislikler çıkmayabilir. Tam tersi de olabilir. Ama soru şu: Kime göre iyi veya kötü? Emek kesimi, kendisi için iyi olacak hedeflere odaklanmak, kendi Pandora Kutusu'nu oluşturmak durumundadır. Bu da, ortaya saçılan bu ve benzeri belgelerin, türlü çeşitli yolsuzlukların hakkından gelebilecek düzeneklerin harekete geçirilmesiyle olur ki bu da ancak emeğin ağırlık koyduğu bir iktidar seçeneğinin yaratılmasıyla mümkün olacaktır.

Çok mu ütopik? Ütopya olmadan devrimci mücadele de olmaz.