Kömür ocağında ya da tersanede, şantiyede ya da fabrikada olması fark etmiyor, bu planda çalışırken ölmek, sadece işçilere düşüyor.

Bir plan var ama onun adı kader değil

Cumhurbaşkanlığı’na bağlı bir İletişim Başkanlığı var. Erdoğan’ın propaganda bürosu olarak çalışan bu kurum, geçtiğimiz gün Bartın’daki madenci katliamı ile ilgili bir “Dezenformasyon Bülteni” yayımladı.

Bültenin sayfalarını açınca altında “bu bir yalan haberdir, hakikatı paylaş” yazan, gözünüze sokulmuş bir işaret parmağıyla karşılaşıyorsunuz.

Sıralıyor.

“Sayıştay raporundaki uyarı ve önerilerin dikkate alınmadığı iddiası” doğru değilmiş. Cumhurbaşkanı’nın propaganda bürosuna göre rapordaki uyarı ve öneriler harfiyen dikkate alınmış, hatta daha bile fazla tedbir alınmış.

Degaj Yönetmeliği’nin dikkate alınmadığı da doğru değilmiş. Kurum, ilgili yasa ve yönetmeliklere tam uyumla madencilik faaliyetini yürütmekteymiş.

Şekiller, şemalar, parmak figürleri falan, bültenin etkisini arttırmak için başarılı bir grafikçiyle de çalışıldığı anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı’nın propaganda bürosu, katliam için dile getirilen ilk şüpheleri eldeki tüm imkanları seferber ederek püskürtmeye çalışıyor.

Özetle diyor ki, söz konusu ocakta yasa ve yönetmeliklere tam uyumla faaliyet yürütülmüştür ve risklere yönelik tüm tedbirler alınmıştır!

Fakat her ne hikmetse her şeyin dört dörtlük olduğu bu kömür ocağında bir anda bir grizu patlaması meydana geliveriyor. 41 işçi oracıkta can veriyor, 11’i ağır yaralanıyor.

Bak sen Allah’ın işine!

Şaka kaldırmayacak kadar öfkeli yazılıyor bu yazı.

Ben yapmıyorum benzetmeyi, Cumhurbaşkanı yapıyor. “Kader planı”, başka bir deyişle “Allah’ın işi”.

***

Cumhurbaşkanı’nın propaganda bürosu dezenformasyonla mücadeleye devam ediyor. “Bir de Soma’dan sonra gerekli iyileştirmeler yapılmadığı iddiası” var diyor.

Öyle değilmiş… Özellikle Soma kazasından sonra ilgili mevzuatta iş güvenliği konusunda düzenlemeler yapılarak en az 250 kişiye 1 A-sınıfı iş güvenliği uzmanı şartı getirilmiş. TTK’da bu alt sınırın çok üstünde uzman görevlendirilmiş. Sonra madenlerde kilometrelerce hayat hatları kurulmuş, maske değişim istasyonları yapılmış.

Fakat yine her nedense bunca düzenleme ve iyileştirmeye rağmen 301 madencinin dumandan boğularak öldüğü Soma ile 18 madencinin galeriyi basan suda boğularak öldüğü Ermenek’ten sonra her yıl, ortalama 70 işçi başka başka ocaklarda can vermeye devam ediyor. Sayı bu yıl Amasra’da yaşamını yitiren madencilerle birlikte en az 94 kişi oluyor!

***

Erdoğan Bartın’a gelir gelmez yaptığı açıklamada Amasra ocağının diğerlerinin içinde en ileri imkanlara sahip olduğu söyleyip “şimdi birileri dalga geçecek ama biz kader planına inanıyoruz” demişti. “Bunlar her zaman olacaktır” diye ekleyerek…

Cumhurbaşkanı’nın propaganda bürosunun hazırladığı “Dezenformasyon Bülteni” de belli ki Erdoğan’ın sözlerini teyit etmek için hazırlanmış. İhmallere dair dile getirilen şüphelerin hepsi birer dezenformasyondan ibaret ve madende her şey kitabına uygun!

Geriye ne kalıyor?

Kader planı!

***

Bir plan var ama onun adı kader değil.

Kömür ocağında ya da tersanede, şantiyede ya da fabrikada olması fark etmiyor, bu planda çalışırken ölmek, sadece işçilere düşüyor.

Erdoğan’ın plan dediği piyasacılık, özelleştirmeler, düşük maliyetli üretim için insan hayatını hiçe saymak.

Bakın kömür madenciliğinde son kırk yılda nasıl işledi bu plan.

Önce üretimi azalttılar. 1982’de 3,5 milyon ton satılabilir taşkömürü üretimi. 1990’da 2,7 milyon ton. 2012’de 1,4 milyon ton, bugün 1 milyon tonun altında.

Sonra ihtiyaç açığını ithal etmeye başladılar. 1980’de 1 milyon tondan biraz daha az olan taşkömürü ithalatı, 1990’da 5 katına, 2010’da 20 katına fırladı. Bugün toplam taşkömürü tüketimin yüzde 96’sı dışarıdan satın alınıyor.

Ardından üretimi özel sektöre teslim ettiler. İmtiyaz sözleşmeleri, rödovans, hizmet alım sözleşmesi gibi pek çok yöntemle kömür ocakları AKP döneminde hızla özel sektöre devredildi. 2000 yılında toplam taşkömürü üretiminin sadece yüzde 6’sı özel maden şirketlerinin elindeyken şimdi bu oran yüzde 50’nin üstünde.

Ve az işçiyle çok kömür çıkarmayı ilke edindiler. 1990 yılında TTK’ya bağlı müesseselerde 21.024’ü yer altında olmak üzere toplam 34.349 işçi çalışırken bugün yer altında çalışan maden işçisi sayısı 6 binin altına, kurumun toplam işçi sayısı 7 binin altına düşmüş durumda.

Yirmi yıllık AKP iktidarının taşkömürü madenciliği politikası işte bu planla yürüdü. Planın adı “kara elmas yağması”dır.

Halka kader diye yutturmaya çalıştıkları, piyasa kuralları işlesin diye her yıl onlarca madenciyi diri diri ocağa gömen bu kahrolası plandan başkası değil.