Psikolojimizi bozan sadece koronavirüs mü? 

Virüsün kendisi birçok bilinmezlik barındırıyor. Burası gerçek ama ya kalan meseleler. Koronavirüsün iyice ortaya çıkardığı güvensizlik, güvencesizlik, işsizlik, yoksulluk ve tüm bunların sonucu olan belirsizlik.

Aykut Çobadak

Türkiye yaklaşık bir aydan beri koronavirüs salgını ile ilgili konuşuyor. Öncesinde de konuşulduğu çok oluyordu ama işin ciddi olduğunu birkaç haftadan beri anladı birçok insan diyebiliriz. Sonuç olarak herkesin her yerde gündemi koronavirüs. Ekonomi, siyaset, çift ilişkileri, arkadaşlıklar, dostluklar. Koronavirüs dışında bir konunun sohbetlerini doldurmadığını, insanların başka bir konu bulamadığını gördük. Çıplak gözle görünmeyen bu virüs, insanlara bir ayna tuttu. Sağlık sistemi yetersiz, ekonomi yetersiz, üretim yetersiz. Paylaşım eşitsiz. Eşitsizlik ve yetersizlik içerisinde tabi ki virüsün paylaşılması da eşitsiz oluyor.  

Virüsün insanlara tuttuğu başka bir ayna ise ölüm ve hastalık. Ölüm ve hastalık kavramıyla her ne kadar yaşamımız boyunca karşı karşıya olsak da, kimse kolay kolay yarın ölecekmiş gibi veya her an bir hastalığa sahip olacakmış gibi davranmıyor ve yoğun bakımda olduğunu zihninde yaşatmıyor. Yaşatıyorsa; bir şekilde, bu konuyla ilgili bir sorun olabileceğini düşünüp bir hekime başvuruyor. Ancak virüs, insanların her an bunları yaşayabileceğini ve tedbirli davranması gerektiğini düşündürttü.

Aynı zamanda şunu da gösterdi, şakası yoktu ve "Tedbir alınmazsa herkes her an hastalanabilir hatta ölebilirdi". Gerçekte bu şekilde işlemeyen süreç, insanların beyninde bu şekilde şekillendi. (Evet herkes ölmeyecek tabi ki, hatta doğru düzgün yönetilen bir süreç olur ve halkçı bir politika uygulanırsa çok az insan da ölebilir veya ölmeyebilir.) Bu nedenle haklı bir endişeye kapılan birey, kendisini koruma ve hayatta kalma kaygısıyla hareket etmeye başladı. Ancak her almak istediği tedbirde toplumun önemli bir kısmında ortada bir sorun vardı. İş ve evine götüreceği ekmek. Ekmek götürmek de yaşamsal, virüsle karşı karşıya kalmak da. Eğer virüsle karşılaşmak bir kaygı unsuruysa, ekmek götürmek de bir kaygı unsuruydu. Kendisini eve kapatan birey, evde sıkılmanın, aile içi tartışmaların hatta özellikle kadın ve çocuk için şiddetin kaygısı iken; işe giden, fabrikanın çarklarını her gün döndürmek zorunda kalan, bunun için otobüse, trene, dolmuşa binen, sonra beş yüz kişi ile aynı vardiyada çalışan ve yemek yiyen, sonra aynı yöntemlerle evine gelen ve evinde yaşayan kişilerle aynı ortamda yaşayan birey de hayatta kalmanın kaygısını yaşıyor. Burada evde kalan eğer şanslı ise gelirini sağlayabiliyor ama çoğunluk için işsizlik ve geçim sıkıntısı, işe giden için virüsten korumaya çalışırken aynı zamanda  işten atılma korkusu ve kaygısı. 

Koronavirüsle ilgili tartışmaların bir boyutu da psikolojik yansımasının ne olduğu. Birçok psikiyatrist, psikolog, psikolojik danışman durumu bu süreçle birlikte ortaya çıkan aşırı kaygı ve bununla baş etme çabası üzerine odakladı ve "piyasa" oluşturmaya başladı. Evet bu süreç oldukça kaygı uyandıran bir süreç. Ancak bu tartışmanın tek boyutlu olması anlamına gelir. Bir taraftan bu kaygının boyutları konuşulurken, diğer taraftan da bu kaygının aşırı olarak yansımasına sebep olan ve sürdüren etkenlere göz atmak gerekir. Örneğin depresyonun kadınlarda 2 kat daha fazla görüldüğü neredeyse bütün yayınlarda gösterilen bir gerçek. Bu bilgiyle birlikte, bu süreçte ev içi şiddetin artmasını ve bunun yansımalarını görmezsek süreci yeterli değerlendiremeyiz. Psikiyatri literatüründe, emeğini daha ucuza satanlar içerisinde yer almanın birçok psikiyatrik bozukluk açısından risk faktörü olduğu bilinmesine rağmen, bu pek çok kez pratikte göz önünde bulundurulmaz veya üzerinde durulan bir konu olmaz. Bunu göz önünde bulundurmazsak yeterli değerlendirme yapamayız.

Bilmek ve güvenmek

Kaygıyla baş etmenin en önemli noktası bilmekle ilişkilidir. Evet virüsün bulaşmasıyla ilişkili kontrol edilemeyen birçok nokta var. Ancak kontrol edilebilenleri bilmek insanları rahatlatabilir. Örneğin maske koruyucuysa bununla ilgili bilgi sahibi olmalıyız. Ya da temastan kaçınmak koruyucuysa, neden insanların bu kadar süre balık istifi şeklinde gittiğini bilmeliyiz. Ya da bir şehirde, nerelerde ne kadar insanda koronavirüs olduğunu bilmek, kişinin kendisinin korunup korunmadığını bilmek açısından önemli bir noktadır. Bilmek aynı zamanda güveni getirir. Eğer kişi kendisini güvende hissetmiyorsa, tehdidin nereden geldiğini bilemez ve sürekli kendisini tetikte tutmak zorunda kalır. Sürekli tetikte olan kişi, ortadan tehdit kalksa bile bunu devam ettirir. Güvenin olduğu yerde ise, çoğunlukla sadece içsel çatışmaları yoğun olan kişilerde kaygı devam eder. Güven rahatlatır. Güven ve bilmek bu travmanın etkisini azaltır. Oysa bu süreç bilinmezlikler üzerine kurulu, bilenler anlatmaları gerekenleri anlatmıyor, geç anlatıyor. Diğer taraftan tehlikeyle karşı karşıya kalan kişinin, kaygısını kontrol altında tutabilmesi için kendini güvende hissedeceği, gerektiğinde "sarılabileceği" bir toplumsal zemine, yapıya ihtiyacı var. Kendisini eve kapatacaksa, ekonomik olarak güvende olduğunu, karnını doyurabileceğini bilmeli. Buna ulaşabileceği güvenli bir mekanizma olduğuna inanmalı. 

İhmal edilen bir alan: Sınıfın ruh sağlığı

Tedavi edici tıp, kendi alanına odaklandıkça, bu odaklanmadan psikiyatri de kendine düşen payı almış oldu. Koruyucu psikiyatrinin yerinde sadece tedaviye odaklanmış bir psikiyatri var. Risk faktörleri belirlendikçe ve bunlara müdahale ettikçe birçok psikiyatrik bozukluğun görülme oranı azaltılabilir. Birçok ruhsal hastalığın işçi ve emekçilerde daha yaygın görüldüğü uzun yıllardan beri bilinen ve araştırmalarla gösterilmiş bir gerçektir.1  Depresyon ve  kaygı bozuklukları psikiyatride en yaygın görülen psikiyatrik bozukluklar olarak tanımlanmaktadır. Düşük ekonomik düzeye sahip olmak, alt sınıfsal katmanlara dahil emekçi sınıflarda depresyon ve kaygı bozuklukları daha yaygın görülür.2 3 4 5 Bahsedilen bu iki klinik durumun belli dönemlerde artış gösterdiği, belli gruplarda daha fazla olduğu yapılan araştırmalarda gösterildi. Ekonomik kriz dönemlerinde özellikle birçok ruhsal bozukluğun arttığı, intiharların daha çok olduğu ve bunun da işini kaybedenlerde, geliri düşenlerde daha çok olduğu gösterilmiştir. Yani, emekçi sınıflarda, işsizlerde depresyon, kaygı bozuklukları ve intihar oranları oldukça yüksek.6 7 8 9  Koronavirüsten önce yüksek olan işsizlik ve yoksulluk, koronavirüsle birlikte iyice kendini göstermiş oldu. Fabrikada, atölyede, mağazada çalışan işçileri belirsizlik ve işsizlikle karşı karşıya getiren bu süreçte, koronavirüse yakalanmanın verdiği kaygı kadar belki ondan daha çok aç kalma korkusu hakikatin kendisini oluşturuyor.. 

Elimizdeki verileri bir araya getirdiğimizde, insanları ruhsal olarak savuran tek etkenin korona olmadığını da görmüş oluruz. Virüsün kendisi birçok bilinmezlik barındırıyor. Burası gerçek ama ya kalan meseleler. Koronavirüsün iyice ortaya çıkardığı güvensizlik, güvencesizlik, işsizlik, yoksulluk ve tüm bunların sonucu olan belirsizlik. Belirsizliğe tahammül edebilmek veya bu sorunlarla baş edebilmek. Bu sorunlarla bireysel baş edebilmek veya toplumsal bir sorun olarak görüp bir arada örgütlü baş edebilmek. Bunları tartışmadan sürecin psikolojisini anlayamayacağız. Bunları anlamak için de yeni bir psikiyatri yazınına ihtiyaç var. 

  • 1. Fryers T, Melzer D, Jenkins R, Social İnequalities and The Common Mental Disorders, Social Psychiatry and Psychiatric Epidemiology: Volume 38; Issue 5, 229-237
  • 2. Lorant V, Croux C, Weich S, Deliege D, Mackenbach J, Ansseau M. Depression and Socio-economik Risk Factors. British Journal of Psychiatry. 2007; 190:293-298
  • 3. Lorant V, Deliege D, Eaton W, Robert A, Philippot P, Ansseau M. Socioeconomic İnequalities in Depression: A Meta-Analysis. American Journal of Epidemiology. 2003; 157:98-112
  • 4. Belek I. Social Class, İncome, Education, area of residence and psychological distress: Does Social Class Have an Indipendendent Effect on Psychological Distress in Antalya, Turkey?. Social Psychiatry and Psychiatric Epidemiology. 2000; 35:94-101
  • 5. Weich S, Lewis G. Material Standard of Living, Social Class and the Common Mental Disorders in Great Britain. Journal of Epidemiology Community Health. 1998; 52:8-14
  • 6. Latsou D, Geitona M, The Effect of Unemployment And Economic Distress on Depression Symptoms, Mater Sociomed. 2018 Oct;30(3):180-184.
  • 7. Starace F, Mungai F, Sarti E, Addabbo T, Self-reported Unemployment Status and Recession: An Analysis on the Italian Population With and Without Mental Mealth Problems, PLoS One. 2017 Apr 4;12(4)
  • 8. Cordoba-Dona JA, Escolar-Pujolar A, San Sebastian M, Gustafsson PE, How are the employed and unemployed affected by the economic crisis in Spain? Educational inequalities, life conditions and mental health in a context of high unemployment, BMC Public Health. 2016 Mar 15;16:267
  • 9. Antunes A ve ark, The Effect of Socioeconomic Position in the Experience of Disability Among People with Mental Disorders: Findings From the World Mental Health Survey Initiative Portugal, Int J Equity Health. 2018 Aug 7;17(1)