GÖRÜŞ | Grev hakkı

Yıllarca grev hakkını savunmuş bir partinin seçilmiş yöneticilerinin grev kararına karşı sendikayı halka şikâyet etmesinin açıklanacak bir tarafı yoktur.

Aykurt Nuhoğlu

Bu günlerde CHP’li belediyelerle Genel İş sendikası arasında toplu iş sözleşmelerinin bağlanamaması sonucunda grev kararları alınıp uygulamaya konuyor. Belediye başkanlarının basına yaptığı, işçilerin taleplerinin fazla olduğunu belirten açıklamalar ise vatandaşla belediye çalışanlarını karşı karşıya getiriyor. Bu sürecin yorumlanabilmesi için dönüp CHP programına bakılması gerektiğini düşünüyorum.

CHP Programında; “Çalışma hakkı: Çalışma herkesin temel hakkıdır. Devlet işsizliğin önlenmesi ve tam çalışmanın sağlanabilmesi için gerekli önlemleri alır. Herkesin dilediği alanda iş kurma, çalışma, toplu sözleşme ve grev hakkı olmalıdır. Bu hak istisnai görevler için yasayla sınırlandırılabilir” yazıyor. Programın içerisinde 30 kere sendika ve 22 kere grev kelimesi geçiyor. Toplu sözleşme ve grev hakkının birlikte düşünülmesi gerektiği altı çizilerek belirtilmiş. Örgütlenme hakkının geliştirilerek desteklenmesi ve yasalarla teminat altına alınması hedeflenmiş. Ayrıca programda, emeğin önceliği ve bütünlüğü, “CHP EMEĞİN EN YÜCE DEĞER OLDUĞUNA İNANIR: Kafa ve kol emekçileri arasında ayırım yapmaksızın emekten, emeği ile geçinenlerden yanadır. Emeğin niteliğine ve üretkenliğine göre ve ailesiyle birlikte medeni insana yakışır bir şekilde yaşamasını sağlayacak ölçüde maddi ve manevi karşılığını alması gerektiğini savunur” biçiminde aktarılıyor.

Yıllarca grev hakkını savunmuş bir partinin seçilmiş yöneticilerinin grev kararına karşı sendikayı halka şikâyet etmesi ve sendika temsilcileri tarafından yanlış bilgi vermekle suçlanmasının açıklanacak bir tarafı yoktur. Ancak bu durumu açıklamak için AKP’li belediyelerde grev olmuyor argümanın kullanılması daha da acıklıdır.

Sendikaların içyapıları ve işleyişlerinin tartışılması ayrı bir konudur ve farklı bir süreçte ele alınmalıdır. Uygulamadaki aksaklıklar ve olumsuz yaklaşımlar sendikal harekete karşı olmayı gerektirmez. Bugün konuşulması gereken, AKP iktidarı toplumu açık bir şekilde faşizme doğru götürürken bu dönemde solun aynı yöntemlere sığınarak körleşmesidir.

Çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının korunmasının ancak örgütlü bir yapıyla olabileceğini biliyoruz. Güçlü ve üyeleriyle bağları olan sınıfsal ve sosyal sendikacılığın önemini bilmeli bunun gerçekleşebilmesi için zemin hazırlamalıyız. Belediye yönetimleri, halk tarafından seçiliyor, halkı temsil ediyor. Çalışanlar da halkın ihtiyaçlarını karşıladıklarından, ücretlerini vergilerden alıyorlar. Belediye çalışanlarının işvereni çalıştıkları yerdeki halktır. Belediye yönetimleri ve çalışanları karşılıklı masaya oturduklarında her iki taraf da halk için otururlar. Kişiselleştirerek kutuplaşma yaratmak zarar verir. Kamu kurumlarında sendikal hareketin desteklenmesi siyasal yapıların görevidir. Kamu kurumlarında örgütlenemeyen çalışanların özel sektörde örgütlenme şansı olabilir mi? Kanunların hak tanıdığı örgütlenme hakkının sonuna kadar kullanılmasının teminatı siyasal partiler, TBMM ve yerel meclislerdir.

Grev kararının hayata geçmesiyle başlayacak olumsuzlukların sorumluluğunun çalışanların üzerinde bırakılması doğru değildir. Sosyal medya üzerinden işçilere karşı yürütülen kampanyada çöplerin kadınlar ve diğer belediyeler tarafından toplandığı yazıyor. Grevin başarısız olması için grev kırıcılığı yapılarak gerilim daha da yükseltiliyor. İşçilere karşı uygulanan sert tavır, anti demokratik yasalar çıkartan iktidar ve kent yağmacılarına karşı gösterilseydi şu an çok farklı bir ülkede yaşıyor olurduk. Bir an önce çalışanlarla masaya oturup bütçe imkânları ve yaşama koşulları dikkate alınarak toplu sözleşme hayata geçirilmelidir.

AKP iktidarına son vermenin yolu CHP’nin emekten yana halk kitleleriyle bir araya gelerek çağdaş, laik, adaletli ve özgür insanların yaşayacağı ülke hedefine doğru yol almasından geçecektir. Yerel yönetimlerin öncelikle görevleri arasında olan mahalli ve müşterek ihtiyaçların çözülmesi maddesinin hayata geçebilmesi toplumsal örgütlenmeye dayanır. Toplumsal örgütlenmelerin desteklenmesini görev haline getirmeliyiz. Demokratik haklarımızı kaybettiğimiz günlerden geçiyoruz. AKP iktidarının otoriter yönetimini baskıyla ve manipülasyonlarla devam ettirme isteğine karşı koymak için demokrasiye inanan liyakatli yapıların nasıl bir yönetim gerçekleştirebileceğini göstermek zorundayız.

Yerel yönetimler, yurttaşlık bilincinin geliştirildiği, demokrasiye giden yolda yol gösteren, kamusal alanın politik bir okula dönüşmesinin sağlandığı siyasal yapılardır. Ülkemizin yaşadığı sıkıntılı günlerin aşılması tabandan gelecek politik bir hareketle olacaktır. Hak arayan yaratıcı düşünce ve eylemler doğru önderlikle değişimin önünü açar.

Aykurt Nuhoğlu 2014 - 2019 yılları arasında Kadıköy Belediye Başkanı olarak görev yapmıştır.