İşçinin evi hasarlı mı, ailesinden birini depremde kaybetti mi, hiç önemli değil. Evi hasarlı olup, işe gelemeyeceğini söyleyeni ise işten çıkarıyorlar.

Doğal olmayan felaket: Sermaye düzeni

Piyasa düzeninde afetten kaçsak, enkazdan çıksak, depremden yara almadan kurtulsak, patronlardan kurtulamıyoruz. 

Patron, kârı için işçileri derin bir sömürü çarkına sokuyor. Devlet yetkilileri işyerleri çalışmaya başlasın diye sürekli baskı yapıyor. 

Örneğin, Urfa Valisi kentte yaşam normale dönüyor diyerek OSB'de fabrikaların çalışmaya başladığını söylüyor, bir an önce üretimin devam etmesi çağrısı yapıyor ve hatta bunun için reklam filmi bile çektiriyor.

İşçinin evi hasarlı mı, ailesinden birini depremde kaybetti mi, hiç önemli değil. Evi hasarlı olup, işe gelemeyeceğini söyleyeni ise işten çıkarıyorlar.

Aslında deprem bölgesinde üretim hiç durmadı. İşyerleri henüz depremin etkisi geçmeden ilk günlerde zorla çalıştırma yaptı. 

Maraş'ta tekstil fabrikasında çalışan bir işçinin evi depremde hasarlı hale geliyor. Depremden sonra annesi ve babasını evden çıkarıyor, babasının ayağı kırılıyor, çadırda yaşamaya başlıyorlar. Bir gün sonra şirket işçiyi işe çağırıyor. Doğal olarak işçi annesine ve babasına baktığını, evlerinin hasarlı olduğunu ve çadırda kaldığını söylüyor. Buna rağmen işçiyi işten çıkarıyorlar. Bununla bitmiyor, 6 Şubat'ta, yani depremin olduğu gün hiç zaman kaybetmeden tazminatsız olarak işçinin sigorta çıkışını yapıyorlar. Patron daha önce de 2019 yılında işçilere söylemeden girdi çıktı yapıyor.

Bir başka örnek ise Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaatından. Mersin'de bulunan nükleer santral inşaatında çalışan işçiler depremden hemen önce ücretlerine zam istiyorlardı. Bunun için belli bir zam oranı etrafında örgütlenen işçiler, şirketin oranı kabul etmemesi üzerine çalışmama kararı aldılar. Bu süreçte patron ve işçiler arasında tartışma sürerken deprem gerçekleşti. Ana firma işçilerin deprem bölgesine gitmesi için otobüs kaldırdı. Haliyle zam tartışmaları durmuş oldu. İşçiler şantiyeye dönünce “bizim zamlar ne oldu” diyerek taleplerini yinelediler. Bunun üzerine taşeron şirket yetkilileri işçilerin 3 günlüğüne deprem bölgesine gidişini bahane ederek devamsızlık yaptıkları gerekçesiyle "ya çalışırsınız ya da işten atılırsınız. Tazminatınızı da alamazsınız" diyerek işten attılar.

Konuyla ilgili kamuoyunda çıkan haberlerden rahatsız olan şirket, aylarca işçilere maaş ödenmeyen, iş kazaları sonucu işçilerin öldüğü şantiyede utanmadan bir de işçiler için “yalan söylüyorlar” diye açıklama yapıyor şimdi.

Bu anlatılanlar size bir film senaryosu gibi gelebilir, patron da olsa bir insanın bu kadar kötü olamayacağını düşünebilirsiniz. Ama bunların hepsi gerçek.

Yaşanan depremde on binlerce yurttaş hayatını kaybetmiş, enkaz kaldırma çalışmalarına devlet kurumları müdahale edememiş, organizasyon çökmüş, enkazdan çıkan işçiler fabrikalara sokulmuş, ücretsiz izin dayatması yapılmış, açlık sınırının yarısı kadar ücreti aylık olarak bahşetmişler...

Depremden kurtulsak fırsatçılıktan ölüyoruz.

Bu anlatılanlara ve her gün yaşadıklarımıza bakınca aslında bu eşitsiz düzenin doğal olmayan bir felaket olduğunu görüyor, her gün çok acı bir şekilde deneyimliyoruz.

Evet, işçilerin egemen olduğu bir devlette öncelik patronların kârı değil, emekçilerin güvenliği olur. Hastane patronlarından icazet alınmaz, insanların enkazdan çıkarılması için gereken makineler seferber edilir, kentler, tarih, kültür yerlebir olmaz, organize bir şekilde afetin üstesinden birlikte gelinir. Şehirler patronlar için değil emekçiler için yeniden inşa edilir. 

Depremin yaşandığı ilk günden bu yana birileri patronların kârlarını hesap ederek adımlar atarken, yüreği ve aklı deprem bölgesinde olan yurttaşlar olağanüstü bir dayanışma örneği sergileyerek insanların yaşaması için çabaladı. Arama kurtarma çalışmalarına katıldı, deprem bölgesine gidemeyenler dayanışma malzemeleri göndermek için zincirin bir halkası oldu.

Bu dayanışma ruhu, patronlara, gericilere, piyasacılara, emperyalistlere karşı mücadeleyle devam etmelidir. Bir daha enkaz altında kalmamak için dayanışma gösteren bütün yurttaşların planlı ve devletçi bir ekonomi, toplumcu ve eşitlikçi politikalar, laik bir siyasal düzen, bağımsız ve egemen bir ülke için ayağa kalkmaya ihtiyacı var.