Hakkını isteyen işçileri kapı önüne koyan patronlardan demokrasi kimse beklemesin. Demokrasi patronların olmadığı bir düzende, herkesin eşit olduğu, işçilerin iktidarında mümkündür. 

Babacan, TÜSİAD, mutabakat

Millet İttifakı'nda kendine ekonomiden sorumlu bir sıfat ekleyen, eski AKP'li Ali Babacan dün sabah katıldığı bir televizyon programında Davos'a yaptığı ziyareti, burada büyük fuar alanları ve şirketler olduğunu, Türkiye'nin tanıtılması açısından bu kentte olmanın önemli olduğunu büyük bir övünçle anlattı. AKP'de bakanlık yaptığı yıllarda Türkiye'nin geleceğini Davos'ta, uluslararası şirketlerde aradığı gibi bugün de benzer şekilde arıyordu.

Aynı programdan birkaç dakika sonra Babacan, milli gelirden sermayenin aldığı pay ile iş gücünün aldığı payın arasındaki makasın açıldığını, zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğunu söylüyordu.

Bir yandan kurtuluşu patronlarda arayacaksınız, diğer yandan zenginle fakir arasındaki makasın açıldığını söyleyeceksiniz. Buna riyakarlık denip geçilebilir. Ancak Babacan'ın aradığı Türkiye ile Millet İttifakı'nın aradığı arasında bir fark yok. Aradıkları, patronsuz, emperyalistsiz bir çözüm olmayacağını topluma kabul ettirmek, yaşanan yıkımın nedeni olan patronların iktidarını sağlamlaştırmak.

Aynı AKP'yi iktidara taşıyan dönemde olduğu gibi. Yolu batıdan, yolu Davos'tan, yolu emperyalistlerden geçiyor. Bunlarla Türkiye arasında köprü kuruluyor. 

Derdim, Babacan'ın ne olduğunu anlatmak değil. Ülkedeki en piyasacı dönüşümler kendisinin bakanlığı döneminde yapıldı. Babacan bugün övündüğü o yılları Türkiye'nin ayağa kalkışında önemli bir dönem olarak görüyor ve oraya yaslanıyor.

Erdoğan'ın iktidara geldiği ilk günden bu yana en önemli özelliği Türkiye'yi bir holding gibi yönetmesidir. "Devlet ticaret yapar mı?" diyerek kamu kaynaklarını, devlet işletmelerini özelleştirdi. Sağlık, eğitim gibi temel yurttaşlık haklarını patronlar daha fazla kazansın diye paralı hale getirdi. Her defasında bununla övündü. Devletin fabrika işlettiği dönemlerden, devletin kaynaklarının patronlar için işlediği bir dönem yarattı. 

Bu dönemde hastaneler ve okullar birer işletme, öğrenciler ve hastalar birer müşteri oldu. Yurttaşlık gitti yerine patronların sermayelerini arttırdığı bir kaynak geldi. 

Ülkeyi yabancılara pazarladı. Türkiye'nin kapılarının yabancı sermayeye açık olduğunu söylüyor, aslında bu yolla Türkiye'de emeği ucuza sömürebileceklerini söylüyordu. 

20 yılı aşkın sürede AKP'nin ülkeyi getirdiği tablo budur. Bugün ülkede yaşanan en büyük sorunların kökeninde Erdoğan iktidarının piyasacı zihniyeti bulunuyor. Ancak Erdoğan iktidarı TÜSİAD'ın, tarikatların, yabancı sermayenin iktidarıdır.

Piyasacılık ülkenin kaynaklarını, emeği, doğayı, bilimi, kültürü, sanatı, her şeyi patronların çıkarları doğrultusunda sömürmeyi getirir. Bu düzenin temellerini sorgulamadan bunun dışında bir seçenek mümkün değil.

Bu tablo Türkiye'yi daha kırılgan hale getirdi. Bugün yaşanan büyük yıkımın nedeni bu düzenin devam ettirilmesidir.

Babacan AKP'lidir, AKP düzeninin temsilcisidir. Kurtuluş olarak da AKP'nin ilk yıllarında yaratılan "demokrasi, özgürlük geliyor" algısıyla yaratılan piyasacılık aranmaktadır. 

Bugün Millet İttifakı'nın aradığı demokrasi bu. 

Hafta başında açıklanan mutabakat metni patronların hiç ses etmeyeceği bir deklarasyon değil mi? Hepsi memnun. 

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan'ın tam da mutabakat metninin açıklanmasından sonra memnuniyetini “Cumhuriyetin ikinci yüzyılında hukukun üstün olduğu, demokrasiyi yaşam tarzı haline getirmiş, toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmış Türkiye hayalimiz var” sözleri ile anlatmış, desteğini esirgememiş. Patronların memnun olduğu her anlaşma sorgulanmalıdır.

Patronlar, demokrasi kavramını sömürü sorunsuz bir şekilde sürsün diye kullanıyor.

Emekçi halk sömürülecek, işçiler işyerlerinde ölecek, hastalanacak ama demokrasi olacak. 

Yerseniz. 

Hakkını isteyen işçileri kapı önüne koyan patronlardan demokrasi kimse beklemesin. Demokrasi patronların olmadığı bir düzende, herkesin eşit olduğu, işçilerin iktidarında mümkündür. 

Mutabakat, TÜSİAD, Davos, Millet İttifakı, Davutoğlu, Akşener, Babacan, Karamollaoğlu, tarikatlar, emperyalistler, milletvekili pazarlıkları, kapitalizm... Ülkenin, emekçi halkın geleceği bunlarda değil, laiklik, devletleştirme, bağımsızlık, yurtseverlik, özgürlük, eşitlik, örgütlülük, birlik, emek, sosyalizmdedir. Kurtuluş bu ilkeler ve kavramlardadır.